Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Alerji duyulan yazarın kitabı: Sırça Köşk




Toplam oy: 1509
Kitap yasaklanır. Sabahattin Ali öldürülür. Bazılarının içi rahatlar, ama Sırça Köşk yıllar sonra bile korku salmaya devam eder.

Okuduğum ilk kitabı olduğundan mıdır, yoksa onun dağların gölgesinde öldürülmeden önce yayımlanan son kitabı oluşundan mı nedir, Sabahattin Ali’nin Sırça Köşkü apayrı bir duygu yaratır bende. 

 

Değil kitapları, yaşaması bile sakıncalı görülen; 48 yaşındayken öldürülen Sabahattin Ali’den geriye tuhaf nedenlerden dolayı açılan davalar, mahkûmluklar kaldı. Gelelim 1948’de öldürülmeden önce 1947’de yayımlanan ve akabinde toplatılan Sırça Köşk’e… Ne menem bir şeydir bu köşk ki, birilerini feci rahatsız etmiştir?

 

Sizin ‘Sırça Köşk’ünüz yok mu?

 

Üç tembel arkadaş, yüksek bir tepeden aşağıdaki şehre bakıyorlarmış. Kendilerini bu şehir halkına çalışmadan nasıl kabul ettireceklerini düşünürken, içlerinden birinin aklına düşen fikir doğrultusunda yola koyulmuşlar. 

 

Şehir, o memleketin baş şehriymiş, burada yaşayan insanlar zorbalık nedir bilmeyen, efendisiz, uşaksız, çalışkan ve hakkaniyetliymiş. Üç tembel arkadaş şehrin pazarında dolanırken daha önceden planladıkları gibi sürekli “Allah Allah… Amma da acayip memleket ha…” diye söylenmişler. Şehrin sakinleri sonunda dayanamayıp sormuşlar üç arkadaşın neye şaştığına… Onlar da bu memleketin sırça köşkünün nerede olduğunu sormuşlar. Halk, üç arkadaştan sırça köşkün ne olduğunu öğrenip “Bizim başka şehirlerden ne diye noksanımız olsun? Mademki bu kadar lazımmış, hadi hep beraber şu sırça köşkü yapıverelim” demişler. Yabancıların elebaşısı: “Olmaz… Sırça köşkü yapmak o kadar kolay değil… Masraf ister, malzeme ister, işçi ister. Bırakın bizi de sırça köşkü olan şehire gidelim!” demiş. Ama halk bırakmamış, “Ne lazımsa verelim, kimselerin memleketinden aşağı kalmak istemeyiz!” diye direnmiş.

 

Gel zaman git zaman üç arkadaşın elebaşılığında sırça köşk kurulmuş, kurulması yetmemiş üzerine kat çıkılmış. Üç arkadaş halktan kendi hizmetlerini görecek olanları da seçmiş, yani, her şey yolundaymış (!) Nasıl olsa halk çalışıp didinip doymak bilmeyen Sırça Köşk’ü beslemekteymiş. Ama gel zaman git zaman halkın verecek bir şeyi kalmamış ve Sırça Köşk’ten çıkan emir şunu buyurmuş: Herkes kendi elindeki son koyunu verecek… Çünkü yalnızca onlar kalmış… Halk elindeki son koyunları da kızgınlıkla sırça köşke vermiş vermesine ama isyan da yakınmış… Üç tembel arkadaşın elebaşısı ortalığı sakinleştirmek için sırça köşkün içinde yaşayanlar için kebap yapılan koyunların kellelerini halka dağıtmış. Kellelerin birinin dili, birinin gözü, birinin de beyni yokmuş. Halktan biri “Böyle başın da bana lüzumu yok” diyerek, boynuzundan tuttuğu kelleyi fırlatmış sırça köşke… 

 

Hikâyenin bundan sonrasını yazının sonunda…

 

Ne anlatır bize Sırça Köşk

 

Koskoca devletin, altı sayfalık masalla ne alıp veremediği olabilir ki yayımlanmasının akabinde Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılsın? 

 

Nedeni açık: Sırça Köşk devlet yapısını eleştiriyor, iktidar sahiplerini, kendilerini aynı hikâyedeki gibi güçlü ve ne olursa olsun ellerindeki iktidar sayesinde yıkılmayacak sananları eleştiriyordur; halkın bilinçlenince nasıl da güçlendiğini ve o sırça köşktekileri nasıl oradan indirebildiğini gösteriyordur. 

 

Kitap yasaklanır, Sabahattin Ali öldürülür, bazılarının içi rahatlar ama Sırça Köşk yıllar sonra bile korku salmaya devam eder. 

 

Çünkü yazarına alerji vardır…

 

1966 yılında Varlık Yayınları tarafından basılan Son Hikâyeler – Esirler kitabının açıklama bölümünde yazanlar bunun açık göstergesi: "Zamanın hükümetini kastettiği şeklinde yorumlanan 'Sırça Köşk' hikâyesi yüzünden bu kitap, o zamanın kanunlarının verdiği hakla 'Heyeti Vekile' kararı ile toplatılmıştı. Bugün başka bir imza ile yayımlansa en küçük bir sakınca dahi görülmeyecek kadar masum bir nitelikte de olsa, ‘yazarın adının uyandırdığı alerjileri’ göz önünde tutarak, 'Sırça Köşk' hikâyesini bu cilde koyamadık. Edebiyat tarihimiz bakımından bir eksiklik sayılabilecek bu davranışımız için okurlarımızdan özür dileriz."

 

Özür dilemesi gerekenler elbette aslında başkalarıdır, Sırça Köşk’ün son cümlesi de bizden onlara olsun: “…günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."

 

Başucu kitaplarınızdan olsun Sırça Köşk

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


Sırça köşk 10 belirtme 10 niteleme acil

38%
62%
Beğenmedim.

İnsanoğlunun içinde bir miktar vandallık mevcuttur.Kendi fikrine karşı olan kim olursa olsun yok etme elimimne etme duygusunu bir türlü aşamamıştır.

39%
61%

sabahattin ali 40 yaşında ölmüştür

33%
67%

sabahattin ali 41 yaşında öldürülmüştür..

45%
55%

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.