Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Bayan Behn, Bu Çiçekler Size…



Gayet iyi
Toplam oy: 151
“Bütün kadınlar birleşip Aphra Behn’in mezarına çiçekler serpiştirmeliler, çünkü akıllarından geçen her ne varsa yazıya dökme hakkını kadınlara kazandıran odur,” diyor Virginia Woolf, bir çeşit manifesto niteliği taşıyan ünlü eseri Kendine Ait Bir Oda’da.

Oyun yazarı, şair ve çevirmen Aphra Behn, sadece İngiltere’nin değil, belki de dünyanın ilk “profesyonel” yazarı. Hayatını yazıyla kazanan ilk kadın olarak tarihe geçen Bayan Behn’den önce yaşamış kadın yazarlar ve şairler hiç kuşkusuz vardı ama onlar aristokrat ya da zengin ailelere mensup olduklarından, paraya ihtiyaç duymamışlar, salt kendi zevkleri için yazmışlardı. Eserlerini ancak “Bir Hanım” gibisinden anonim adlarla yayınlayabilen bu isimsiz yazarlar kitaplarının başlarına da türlü çeşit özürler içeren garip önsözler koymuşlardı. Aphra Behn ise bütün bu hanımlardan farklıydı; ne izin istiyordu, ne de yazma heveskârlığından ötürü okurlarından özür diliyordu.

Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’da anlattığına göre, orta tabakadan gelen bu parlak zekâlı kadının “avam sınıflara özgü” bir mizah duygusu, canlılığı ve hayran olunacak bir cüretkârlığı vardı. Kocasının ölümünden sonra beş parasız kalmış, geçimini sağlamak için de çeviri yapmaktan ve yazmaktan başka yol bulamamıştı. Yazmayı bir kadın için vakit öldürme ya da boş zaman doldurma uğraşı olmaktan çıkarmıştı Behn ve bir kadının yazı yazarak pekâlâ para da kazanabileceğini kanıtlamıştı.
Bu sayede sonraki yüzyıllarda da sayısız kadın, çeviri yaparak ya da yazarak evlerini geçindirdiler. Bu kitapların şahane işler oldukları iddia edilemezdi, dönemin klişelerinden beslenen, sıkıcı ve didaktik metinlerdi genellikle ama onları önemli kılan da iyi yazılmış olmaları değil, yazılmış ve yayınlanmış olmalarıydı zaten. Orta sınıftan kadınların kendilerine bir geçim kaynağı yaratmak adına yazmaya başlamasını tarihin en önemli hadiselerinden biri sayan Virginia Woolf’a göre bu öncü kadınlar olmasaydı eğer, Brontë Kardeşler, Jane Austen ve George Eliot da yazamazdı. Tıpkı Marlowe olmadan Shakespeare’in, Chaucer olmadan Marlowe’un ve öncülü sayılacak bütün o unutulmuş şairler olmadan Chaucer’ın yazamayacağı gibi…
Woolf’la devam edelim: “Çünkü başyapıtlar tek başlarına, başkasının yardımı olmadan doğmazlar. Yüzyıllardır var olan ve insanların bir arada yaşamasıyla gelişen ortak düşüncenin sonucudur onlar, böylece kitlenin deneyimleri tek bir seste birleşir. Bu yüzden Jane Austen, Fanny Burney’in mezarına bir çelenk koymalı, George Eliot da Eliza Carter’ın, sabah erkenden uyanıp Yunanca çalışabilmek için karyolasına çıngırak takan o cesur yaşlı kadının iri yarı gölgesine saygılarını sunmalıydı. Şimdi de bütün kadınlar birleşip Aphra Behn’in mezarına çiçekler serpiştirmeliler, çünkü akıllarından geçen her ne varsa yazıya dökme hakkını kadınlara kazandıran odur.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.