Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Bir anneler günü denemesi



Vasat
Toplam oy: 1139
Anneler, tüketim toplumu tarafından her yılın mayıs ayında çağdaş bireysel törenlerle anılırken, bazı yazarlar tarafından da bir başka anılıyorlar.

Anne olmadan önce kadındılar, kadın olmadan önce çocuk. Kimisi kendi ailesinden başka bir aileye gitmişti, kimisiyse ne kendi ailesinden ne de bir başkasının ailesinden kabul görmüştü. Bazen aşk, bazen pazarlık, bazense düpedüz şiddet sonucunda bir erkeği kabul etmişler, sonunda da çocuklarını doğurup anneliği yaşamışlar. Çocuklarını terk edenler olduğu gibi çocukları tarafından terk edilenler de olmuştur. Her türlü olasılığı var anneliğin, istisnalarla dolu olasılıklar; olmayanı da var elbette, çok isteyip de olamayanı. İnsanlığın geniş hallerinden anneler, tüketim toplumu tarafından her yılın mayıs ayında çağdaş bireysel törenlerle anılırken, bazı yazarlar tarafından da bir başka anılıyorlar.

 

 

 

 

İrlandalı Colm Tóibín, anneler (daha da geniş olarak aile bireyleri) hakkında ısrarla yazan isimlerden... İki öykü kitabından biri Mothers and Sons (Anneler ve Oğullar), ötekisiyse The Empty Family (Boş Aile) adını taşıyan Tóibín, Katolik İrlanda’ya yakışır biçimde, merkezi bir anne figürü üzerinde çeşitli varyasyonlar yazmıştı. Hatta son romanı, İsa’nın annesi Meryem’in oğlunu anlatışı hakkındaki The Testament of Mary’de tüm Katoliklerin annesini bile ele almaktan çekinmemişti. Kurgu yapıtlarının yanı sıra incelemeleri ve derlemeleriyle de tanınan yazar, geçtiğimiz sene yayımladığı son kitabında yazarların sadece anneleriyle değil genel olarak aile bireyleriyle ilişkilerini incelediği denemelerini yakınlarda bir araya getirdi: New Ways To Kill Your Mother (Annenizi Öldürmenin Yeni Yolları) adını taşıyan bu derlemenin iddialı başlığının, metaforik de olsa, çarpıcı olduğunu yadsıyamam.

 

 

 

 

 

 

              (Görsel çalışma: Jonathan Shipley)

 

 

 

 

 

Yazarların, aileleri ile çalışmaları arasına gerdikleri ipler üzerine denemelerden oluşuyor Tóibín’in çalışması. Daha önce IMPAC dahil çeşitli ödüller alan en önemli çalışması The Master’da (Türkçeye Üstad adıyla çevrilen tek romanı) Henry James'in son yılı üzerine kalem oynatmıştı Tóibín, “Jane Austen, Henry James and the Death of Mother” başlıklı New Ways’in açılış denemesindeyse anne eksikliği/teyze ikamesi mevzusunu iki yazarın yaşamları ve yapıtları üzerinden anlatmış mesela. Kitabında daha çok İrlandalı yazarları ele alsa da, Thomas Mann, Borges, John Cheever, hatta baba eksikliği konusunda Obama’yla karşılaştırılan James Baldwin gibi isimlerin de sadece annelerinin değil özel yaşamlarındaki yakınları üzerine eğiliyor.

 

 

 

İrlanda’nın son dönemde yetiştirdiği en parlak yazarlardan Tóibín açık eşcinselliği, eleştirel İrlandalılığı, estetik boyutu yüksek edebiyatı ve üretkenliğiyle gün geçtikçe daha fazla dikkat çekiyor. Babasını çocuk yaşta kaybetmiş, evi terk etmiş annesinin yokluğuyla (sonra da mesafesiyle) kendi ailesi açısından pek de şanslı sayılmaz, belki de bu nedenle eleştirel yazı yeteneklerini aile meselesinde odaklaması gayet yerindedir.

 

 

 

 

 

 

 

Anneler: Tüm varlıkları ve yokluklarıyla çocukları örenler

 

 

 

Son yapıtlarında kişisel hayatındaki aile meselesinde odaklanan bir başka yazar da, Jeanette Winterson. 2011’de yayımladığı Why Be Happy When You Could Be Normal? (Normal Olacakken Neden Mutlu Olasın?) adlı otobiyografik anı kitabında yazdığı üzere gerçek ailesi tarafından terk edilen Winterson, on altı yaşında lezbiyen olduğunu keşfettiğinde üvey ailesinden de uzaklaşmak durumunda kalır. Üvey annesinin zamanında kendisine sorduğu manidar soruyu yıllar sonra yapıtına isim olarak seçen yazar, ailelerin çocuklar üzerindeki kontrol arzuları ve baskıları üzerine kendi deneyimlerinden hareketle azımsanmayacak ağırlıkta saptamalar yapar. Doksanların yıldız romancısının İletişim’den Türkçeye aktarılan romanlarının yeni baskıları yapılmıyor bildiğim kadarıyla; umarım Sel Yayıncılık, Bedende Yazılı’yla başladığı Winterson yapıtlarının yayıncılığında eksikleri kapatır. İnsan ilişkilerinin katı cinsiyet kategorilerine hapsolmamış hallerini yaşayıp yazan bu tarz yazarlardan, dogmatik olmayan bakış açıları edinmek hiç de kötü olmaz.

 

 

 

 

Son olarak Lionel Shriver’ın Kevin Hakkında Konuşmalıyız romanını, anneler günü hediyesi olarak ortaya atmak istiyorum. Shriver'ın yapıtı, çocuk bir katilin, annesinin kocasına yazdığı kurgusal itiraflarından oluşuyor. Günümüz tüketim toplumunda bir annenin ve de bir çekirdek ailenin, çocuklarını yetiştirirken yaptıkları sayılıp dökülerek irdeleniyor romanda. Oğlunun yaptıklarını benimsemese bile reddedemeyeceğini anladığımız annelere iyi bir örnek Kevin'ın annesi. Everest Yayınları'ndan Türkçesi yayımlanmış olan yapıt, her ne kadar ABD’deki okul katliamlarından sonra gündeme gelmek gibi kötü bir şöhrete sahip olsa da, aslında bugünün toplumunda hem bireyselliğini koruma arzusunun hem de topluma karşı sorumlu çocuk yetiştirmenin çelişkileri üzerine okkalı bir sorgulama.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.