Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Bu Ölüm Hepimizin



Zayıf
Toplam oy: 121
Kâmil Yeşil’in çevresinde gelişiyor olaylar. Yaşayan Kâmil Yeşil’den ölüm yolculuğuna çıkan ve cennetten dünyaya bakan bir yazar var karşımızda. Yabancısı olduğumuz bir ürperti hiç bırakmıyor yakamızı.

Ölümün soğuk nefesi üzerimizde esip durdukça ürpermeye bile vakit bulamadan bir bakmışız ki hayat denen süre sona ermiş ve apar topar sonsuz yolculuğa doğru gitmeye başlamışız bile. Ölüm vardır sözü özellikle bu günlerde derin soluk alış verişlerde hepimizin üzerinde dönüp duruyor. Ölüm vardır ama biz kendimize hiç yakıştıramayız bunu. Tahtalara vurarak, dualarla, aminlerle başımızdan savuşturmaya çalışırız kendi ölümümüzü. Vakti belli olan bir yolculuğu kendimiz için ötelediğimizi sanarak dünyaya sımsıkı sarılmaya devam ederiz.

 

“Acı Kaybımız.” Bu söz ölüm için kullanılan bir vedanın dile gelen en nahif halidir. Kamil Yeşil’in Muhit Kitap tarafından yayımlanan yeni öykü kitabı Acı Kaybımız, okuyucuyu ölümle yolculuğa çıkaran ve hayat denen kısa çizgide hayat ile yaşam arasındaki dengede duran bir yerden sesleniyor. İnsan, kendisinin de yaşamak denen kaygıyı adım adım idrak ettiğini hissediyor. Yaşananlar karşısında tebessüm bile edemiyoruz. Yargı net; “Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız” diye buyuruyor Peygamber Efendimiz. Acı Kaybımız’ı okurken bir an olsun aklımızdan çıkmıyor ölüm. Zaten ne olursa olsun aklımızdan çıkmıyor ölüm. Unutuyormuş gibi yapıyoruz. Yokmuş gibi davranarak savuşturuyoruz başımızdan Azrail’i. Biz öyle sanıyoruz aslında. Nefes gibi yanı başımızda gezen bir yoldaş var aslında. Görmezden gelsek de var.

Alemler arasında gidip geliyoruz
Hastalık ile başlıyor kitap. Hepsi de farklı birer öykü ama bir nehir öykü ile karşı karşıya olduğumuzu hissettirecek bir kompozisyon var kitapta. Hastalık, geçen süre, ölüm, cennete gidiş, geride kalanların ahvali, ağıtlar, cennette yaşananlar… Peki bütün bunları kim yaşıyor? İşte kitabı en ürpertici konuma oturtan kesit de burada duruyor. Öykülerin kahramanı Kâmil Yeşil. Öyle birinci kişili anlatım ya da hâkim bakış açısı falan değil. Bildiğimiz öykücü Kâmil Yeşil.
Kâmil Yeşil’in çevresinde gelişiyor olaylar. Yaşayan Kâmil Yeşil’den ölüm yolculuğuna çıkan ve cennetten dünyaya bakan bir yazar var karşımızda. Yabancısı olduğumuz bir ürperti hiç bırakmıyor yakamızı. Acı kaybımız derken aslında kendi ömür çizgimizi de sürekli gözden geçiriyoruz. Yeşil, bunu yaparken sürekli bir özeleştirinin keskin yüzüyle karşı karşıya tutuyor kendini. Ölüm İlanı’nda bunu birçok gönderme ile ifade ediyor. İroninin uç noktalarında geziyoruz. Kendisiyle hesaplaşıyor aslında yazar. Dünyaya bir tutam söz bırakırken herkes kendi payına düşeni alacak ama Kâmil Yeşil hep kendine seslenecek sonsuz bir kahır gibi. “Türk Edebiyatının gelişim çizgisini değiştiren bir yazardı o. (At bakalım, atış serbest nasıl olsa.) Öykü kitapları yayımlandığında yerli ve yabancı basında yankılar uyandırmıştı ve haftalarca gündemi meşgul etmişti. (Buna dair bir tane örnek göster sakalımı keserim.)” Büyük bir hesap olduğu kesin. Bundan kaçış da yok. Ölümü kendimizden uzak tutmaya çalıştıkça aslında her gün biraz daha yaklaşıyoruz kendi ölümümüze. Yerin üstü ile altı arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu Yaratıcı biliyor. Öleceğiz ve başka bir aleme geçeceğiz. Kitap boyunca alemler arasında gidip geliyor zihnimiz. Aklımızdan hiç çıkmayan ölüm hep yanı başımızda. Biliyoruz ama sınırlı her şey. Gerçek bir aleme dair çok şeyler bilsek de bir çizgi var, ötesine geçemiyoruz. “Ne Söylerler Ne Bir Haber Verirler” isimli öyküde yerin altından fani dünyaya bir temaşa sahnesine şahit oluyoruz. Mahcubiyet ile mağlubiyet arasında kalıyoruz öylece.
“Kimsenin kimseye faydası yok burada.
Herkes kendi âleminde ve kendi derdinde.
Ama toprağın üstündekiler bunun farkında değil.
Her şeyi duyuyorum.
Ben duyduğuma göre mezardakiler de duyuyordur muhakkak.”
Marquez ve Borges şahit
Ölüme dair her şey var kitapta. Tam anlamıyla bir provanın ortasında buluyoruz kendimizi. Hayat bir yolculuk ve ölümle nihayetlenecek. Bunu adım adım yaşatıyor Acı Kaybımız. Ölüm varsa ağıt da vardır. Ağıtlar yine yürek yakan cinsten. “Türk öyküsü öksüz kaldı. / Türk öyküsü yetim kaldı. / Türk edebiyatı başsız kaldı. / Türk dili virtüözsüz kaldı. / Türk basını meselesiz kaldı. / Eyvaaah! Eyvaaah!”
Acı Kaybımız, türünün iyi örnekleri arasına girebilecek bir hakikatler kitabı. Ölüm zordur, ölümü anlatmak da… Ama kendi ölümünü anlatmak her kalemin cesaret edebileceği bir kolaylığa sahip değil. Kâmil Yeşil, damgasını vurarak yapıyor bunu. Şahitleri de Marquez ve Borges. Öykünün son cümlesi bu iki isme ait; “Vah bize! Ve helal olsun o Türk’e. Büyüsüzbüyüye ulaşmış. Çığırımıza kendi rengini vermiş, ‘kâmilesk-öykü’ yapmış.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.