Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Cahit Zarifoğlu'nun Şiiri



Zayıf
Toplam oy: 138
Yılmaz Daşcıoğlu, Cahit Zarifoğlu okurlarına şairin şiirine giriş için bir anahtar sunuyor Kader Hep Erken Zaman Hep Geç diyerek. Bu kitaptan sonra, Zarifoğlu şiiriyle ilgili aklında soru işareti olanların bütün sis perdelerinin ortadan kalkacağı muhakkak. Çünkü bir şairin bir şaire kulak verdiğini hissediyoruz her cümlede.

Kader Hep Erken Zaman Hep Geç ismiyle okuyucuya ulaştı Yılmaz Daşcıoğlu’nun Şule Yayınları arasında çıkan Cahit Zarifoğlu’nun Şiiri kitabı.

 

Daşcıoğlu’nun doktora tezi olan bu kitap, çok titizlikle hazırlanmış ve Cahit Zarifoğlu şiirine girmek isteyenler için açık bir davet inceliğinde sunulmuş. “Elbette bu çalışma da modern şiir üzerinde yapılacak başka inceleme, yorumlama çalışmaları gibi şairi kesin olarak anladığı, şiirleri artık başka türlü okunamaz denilecek şekilde tükettiği iddiasında değildir. Kendisine belirlediği yöntemin yardımıyla şairi okumak ve anlamak isteğinin mütevazı bir sonucundan ibarettir. Özellikle Zarifoğlu gibi her okumada başka özelliklerini okura gösteren şairlerin metinleri farklı okumalara açıktır ve hatta bunu zorlar.

 

“Biz, ilk çıkışından itibaren ‘anlamsız’, ‘kapalı’ , ‘anlaşılmaz’ nitelemeleriyle karşılaşan Cahit Zarifoğlu’nun şiirleri için bir kapı aralayabilirsek kendimizi mutlu hissedeceğiz.” (Önsözden) Zarifoğlu’na giriş yapmadan önce “modern Türk şiiri ve incelemesi üzerine birkaç söz” ile okuyucuyu kitaba hazırlıyor Daşcıoğlu: “Öncelikle şiir artık, Barthes’in de dediği gibi tıpkı bir dilcinin bir cümlenin anlamını değil, anlamın dile getirilmesini sağlayan biçimsel yapıyı belirlemesi gibi, eserin iletisini değil, dizgesini belirlemek amacıyla incelenmelidir. Bu, dil yapılarının şiirdeki biçimlenişinin belirlenmesi, yapıyı oluşturan anlam özelliklerinin ortaya çıkarılması çabası demektir. Bu konuda yapısalcı, post yapısalcı yaklaşımlar, dil bilimsel çalışmalar ve yöntemler edebiyat eleştirmeninin en önemli yardımcısı olacaktır.”

 

Cahit Zarifoğlu’nun Hayatı ve Sanat Anlayışı ile başlıyor kitap. Ayrıntılı biyografinin ardından şiir anlayışı bölümü başlıklar halinde ilerliyor. Zarifoğlu’nun şiir anlayışı verilirken aynı zamanda özgün yorumlarla modern şiire açılımlar da getiriliyor.

 

“Zarifoğlu sanatçının hasbi, eserine karşılık beklemeyen bir insan olduğunu düşünür. O, hak bildiğini yazar ve yalnız yaşar. Bunu yaparken toplumun yerleşik değerlerine sırt çeviremez. Kendi toplumuna yabancılaşan sanatçı, insana ve hayata saygısını yitirmiş demektir. Bu durumdaki bir sanatçı ise kabukta kalır, ‘insanın var oluşundaki öze eğil’emez. Ruhu veremez.”

“Yaklaşık otuz yıl şiir yayımlayan ve bunları sağlığında iken dört kitapta toplayan şairin kendine özgü bir şiir anlayışına sahip olduğu görülür. Şiirlerindeki bu temel anlayış ilk kitabından itibaren zaman içerisinde mesaj kaygısının öne çıkması yönünde bir eğilim sergilemiştir. Bu değişmenin hayatı ile paralel bir değişme olduğu, hayata bakışında, şiirin işlevi, şiir-toplum, şiir-ahlak gibi konulardaki düşünce değişiminin şiirlerine yansıdığı görülüyor.”

“Şair ve şiir ortak bir hedefin yolcusu gibidir”

Zarifoğlu şiirinin işlevi kavrandığı zaman şairle ilgili birçok sis perdesi de ortadan kalkacaktır. Şiirlerine yüklenmek istenen anlam da bu işlevle daha netlik kazanmış oluyor. “Şiir kavramını kişileştiren Zarifoğlu, onun da tıpkı insan gibi ‘yaratan’a doğru bir yönelme içerisinde bulunduğuna inanır. Bu bağlamda şair ve şiir ortak bir hedefin yolcusu gibidir.
Elbette bağımsız bir kişiliğe sahip olan şiir ile şair arasındaki ilişki de bu özelliğe uyumlu olmalıdır. Yani şairin şiire müdahalesi özen gerektirir. ‘Bir iddiam yok. Ama kelimeyi şiire, dışarıdan bir kişi ya da bir şey, saplantı telkin ya da teklif etmemeli. Şair özgürdür. Şiirse ayrıca özgür.’ sözüyle bilincin şiiri zorlamasına karşı çıkar: ‘Akıl şiirle eğilip bükülmelidir, yoksa akıl şiiri eğip bükmeye kalkışmalıdır.’
Birinci bölümden çok önemli bir noktayı paylaşmak istiyorum. Şiir üzerine en fazla yürütülen tartışmalardan birine de Zarifoğlu’nun penceresinden açıklık getiriliyor burada: “Öte yandan hayat ve şiir kavramlarının iki ayrı alan olarak düşünülmesine karşı çıktığı da görülmektedir. ‘Söyleyin iki hayatımız mı olacak. Biriyle inancınızı fiilen yaşarken ötekiyle sanat mı yapacaksınız. Ne saçma! Olamaz bu! Ama oluyor bile. Yazık ki böyle iki canlılar var. Ve acısı bunu fark etmemişler dolu.’ Şiir ile hayatın örtüşmesi samimiyet kavramını akla getirmektedir. İdeolojinin ve dünya görüşünün şiire zorlama bir biçimde sokulması güdümlü edebiyat anlayışının sonucudur.”
Zarifoğlu şiirinin biçimsel özellikleri
Kitabın ikinci bölümünde Cahit Zarifoğlu’nun Şiirlerinin Biçimsel Özellikleri ele alınmış. Şiirde biçim, sözdizimsel sapmalar, edat yinelemesi, zıt koşut yinelemesi, metin yinelemesi, söz varlığı: kelime, cümle ve dizi gibi birçok başlıkta ele alınıyor Zarifoğlu şiirinin biçimsel özellikleri. Kitabın bu bölümünde hem Daşcıoğlu’nun açıklamaları hem de Zarifoğlu’ndan verilen örnekler şairin şiirini bundan sonra yorumlarken daha isabetli tespitler yapılmasını sağlayacaktır.
“Zarifoğlu’nun bu ilk şiirlerinde en çok görülen sapma biçimi sözdizimsel sapmalardır. Ancak onun şiirlerindeki sözdizimsel sapmaların İkinci Yeni şairlerinin şiirlerindeki uygulamalardan çok farklı bir nitelik taşıdığını belirtmek gerekir...” Bunu dedikten sonra Daşcıoğlu, Zarifoğlu’nun düşüncelerine de yer vererek konuyu somutlaştırmış oluyor. “Şiirde kurulu olarak bir şeyler söylemek istediğimi sezmiyorum. Yazıyorum işte. Gözümün önüne psikolojik tablolar sergileniyor. Bu tablolar giriyor şiirime, şiirimi oluşturuyor.
Şiirdeki gramer kurallarına uymayan tamlamaların ise farkındayım. Ama onu söylerken bu sanki gramer kurallarına uygunmuş gibi geliyor. Öyle söylemek istiyorum. Mesela ‘babamı yürümek’. Evet, bu gramerin dışında bir söyleyiş tarzı. Ama ben içimden bu yapıda düşünüyorum. Böyle geliyor zihnime…”
Aslında bu açıklamalardan sonra Zarifoğlu şiirinin anlam farklılıkları üzerine kafa yoranların kafa karışıklıkları da bir nebze giderilmiş oluyor. Çünkü şair açık bir şekilde ifade ediyor: “Böyle söylemek bana tabii geliyor. Anlam, bu biçimi ile oluyor bende. Pek öyle düzenle söylenen bir anlam düşünmüyorum.”

Modernist Türk şiirinin en önemli metinleri arasında
Üçüncü bölüm; Cahit Zarifoğlu’nun Şiirleri Üzerine Bir Anlam Araştırması. Daşcıoğlu bu bölümde Zarifoğlu’nun şiir kitaplarını tek tek ele alarak bir anlam arayışına girişiyor. Dizeler üzerinde durarak, şiirlerin geçiş özelliklerini vurgulayarak bizlere şairin şiirini adeta şerh ediyor. Bu bölüm aslında kitabın ana fikri gibi. Şairin özellikle sık sık karşı karşıya kaldığı şiirlerinin anlamsızlığı ile ilgili soru işaretlerine de net cevaplar buluyoruz bu bölümde.
“Birçok şiirde birden fazla karşıtlığın anlam yapısını oluşturduğu, belirgin görünen bir karşıtlığın başka bir karşıtlığın kapsamı içerisinde yer aldığı görülüyordu. İşaret Çocukları şiirlerinde biçim ve içerik bakımından önemli bir belirleyici olan şiir/şair karşıtlığı içerdiği yüksek gerilimi aslında ben/ öteki ve doğa/ kültür karşıtlığından alıyordu. Bu iki temel gerilim bütün şiirlerde bir şekilde varlığını devam ettirmekle birlikte nitelik olarak değişime de uğrar. Öte yandan bu gerilimin yerdeşlik bakımından da belirli odaklaşmalara yol açtığı görülür.” Kitabın sonuç cümlesi de Zarifoğlu şiirinin Türk şiiri içerisindeki yerini belirtmesi anlamında önemli bir tespit olarak yer alıyor kitapta.
“Zarifoğlu şiiri çağdaş bireyin sancı ve sıkıntılarını, kendisini ve varlığı idrak etme çabasını gösteren, sahip olduğu yapı özellikleriyle kendisinden önceki şiir akımının kimi mensuplarını etkilediği gibi kendisinden sonrakiler için de yol gösterici bir nitelik taşıyan modernist Türk şiirinin en önemli metinleri arasındadır.”
Yılmaz Daşcıoğlu, Cahit Zarifoğlu okurlarına şairin şiirine giriş için bir anahtar sunuyor Kader Hep Erken Zaman Hep Geç diyerek. Bu kitaptan sonra, Zarifoğlu şiiriyle ilgili aklında soru işareti olanların bütün sis perdelerinin ortadan kalkacağı muhakkak. Çünkü bir şairin bir şaire kulak verdiğini hissediyoruz her cümlede.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.