Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Didem Madak’ın göndermeleriyiz



Şahane
Toplam oy: 1396
Hollywood veya Avrupa sineması kadar üretken değiliz ama proje sayısının artmasıyla edebiyat uyarlamalarının ve sinemaya geçiş yapan yazarların da artacağını öngörmek zor değil.

Cormac McCarthy’nin 80 yaşında ilk senaryosunu yazması karşısında heyecan duymuyorsanız bu yazıyı okumayı bırakabilirsiniz! Geçtiğimiz ay izlediğimiz Danışman (The Counselor) bizi tatmin etmese de, McCarthy’nin varlığıyla edebiyat-sinema buluşmasının özel işlerinden biri olarak hafızamızda yer edindi. Üstelik edebiyat ile sinema arasındaki işbirliğinin son zamanlarda popüler gençlik-fantastik roman uyarlamalarıyla dolup taştığını düşünürsek böylesi işlerin önemi daha iyi anlaşılabilir.

 

Yüzümüzü Türkiye sinemasına döndüğümüzde de ufukta heyecan verici işler olduğunu görüyoruz. Hem de 80 yaşına girmeyi beklemeden sinemaya bulaşan önemli yazarları... Sonbahar ve Gelecek Uzun Sürer’in yönetmeni Özcan Alper, yeni projesi Rüzgarın Hatıraları’nda Ahmet Büke ile çalışıyor. Alper ilk kez senaryoyu başkasıyla yazarken, Büke için de bir ilk oluyor bu. Yurt dışındaki festivallerden “senaryo ve proje geliştirme desteği ödülü” alan projenin bu yıl içinde hayata geçirilmesi bekleniyor.

 

 

Bir diğer heyecan verici iş, İki Dil Bir Bavul (Özgür Doğan’la birlikte) ve Babamın Sesi (Zeynel Doğan’la birlikte) filmlerinin yönetmeni Orhan Eskiköy’ün projesi. Eskiköy yeni filmi için Murat Gülsoy’la kafa kafaya verdi. Projenin ayrıntılarını bilmesek de kendi bloğunda şöyle yazmış Eskiköy: “Biriyle ortak yazma fikrini Babamın Sesi’nden sonra benimsemiş olsam da pek cesaret edememiştim. Ancak ilk buluşmamızda Murat’ın ne kadar iyi bir seçim olduğunu anladım.” Açıkçası, uyarlamalar konusunda zihin açıcı yorumları olan Gülsoy’un nasıl bir işe soyunduğu merak konusu...

 

 

Henüz duyurulmayan projeler

 

Hollywood veya Avrupa sineması kadar üretken değiliz ama proje sayısının artmasıyla edebiyat uyarlamalarının ve sinemaya geçiş yapan yazarların da artacağını öngörmek zor değil. Birçoğu belirsiz, henüz duyurulmayan projeler gündemde. Örneğin akıbeti belirsiz de olsa Hakan Günday’ın Piç romanının uyarlanması bir iki yıldır konuşuluyor. Adı “Hiç” olarak açıklanan ve teaser’ı bile yayımlanan projeyi Selim Demirdelen’in yöneteceği duyurulmuş, daha sonra ise rafa kaldırılmıştı. Son bilgiler, Piç’in uyarlanacağı yönünde ama nasıl olur, kim hayata geçirir henüz bilinmiyor. Kesin olan tek şey senaryoyu Günday’ın yazmayacağı. Günday’ın bir gün bir film senaryosu yazması ise biz fanilerin en haklı isteği!

 

 

Anne Tut Elimi ve Büyük Deniz Yükseliyor kitaplarının yazarı ve sinema eleştirmeni Uygar Şirin de son kitabı Karışık Kaset’in senaryosunu bitirdi. Daha önce Karışık Pizza (Tamer Baran’la birlikte) ve Ses filmlerinin senaryosuna imza atan Şirin’in 90’larda başlayıp 20 küsur yıl süren bir ilişkiyi pop müzik tarihi eşliğinde anlattığı romanını nasıl senaryolaştırdığını merak ediyoruz ama hikayenin ne zaman filme dönüşeceği belirsiz.

 

 

Her yıla bir film yazsa mutlu mesut yaşarız

 

Aslında bu isimlere heyecanlanmamızın nedeni elbette edebiyatla kurduğumuz bağla ilgili. O yüzden her uyarlamaya ya da senaryo yazan edebiyatçıya kapımızı sonuna kadar açmıyoruz. Ama bazıları var ki, her yıla bir film yazsa dertleri unutup mutlu mesut yaşarız sanki! Yeni bir senaryoyla çıkıp gelsin istediğimiz isimlerin başında Doğu Yücel geliyor. Kanımca Türkiye’de tür sinemasını hakkıyla becerebilen belki de en önemli isim. Önce kendi kitabından uyarladığı Okul’la sıkı bir giriş yaptı sinemaya, sonrasında ise son yirmi yılın en iyi filmlerinden Küçük Kıyamet’e imza attı. Taylan Biraderler’in yönettiği filmin ardından ise Yücel, yeni bir senaryo yazmadı. Son romanı Varolmayanlar çapında bir senaryoyla geldiği gün çocuklar gibi şen olacağız, bekliyoruz!

 

Ne zaman sinemada edebiyatçılar bahsi açılsa Ömer Kavur ve Anayurt Oteli düşüyor aklımıza. Anayurt Oteli hakkında ansiklopediler yazılsa az ama onun gölgesinde kalan Kavur’un bir diğer şahanesi Gizli Yüz de unutulacak gibi değil. Orhan Pamuk’un senaryosunu yazdığı ve bir arayışın hikayesi olan Gizli Yüz tek kelimeyle eşsiz bir deneyim... Gizli Yüz’ü Kara Kitap’taki bir hikayeden yola çıkarak yazan Pamuk, bir daha sinemaya yüz vermedi maalesef. Belki de haklı, Kavur’la birlikte çok şey öldü ne de olsa... Öte yandan Kavur, yazarlarla en çok çalışan yönetmenlerdendi. Ah Güzel İstanbul’da Füruzan’la, Yusuf ile Kenan’da ise “keşke daha çok yaşasaydı” sözünün en çok yakıştığı isimlerden Onat Kutlar ile çalıştı. Onat Kutlar ismi geçince de, Hakkari’de Bir Mevsim’i hatırlıyoruz. Sadece kağıt üzerinde bile karşısında ezileceğiniz türden bir film; Ferit Edgü’nün O adlı kitabını Edgü ile birlikte Kutlar uyarladı, Tezer Özlü senaryoya katkıda bulundu, Erden Kıral yönetti... Döneminde yasaklanan film Türkiye sinema tarihinin en etkileyici işlerinin başında geliyor.

 

Sinemacı yazarlar

 

Nicelik olarak sinemada bugün televizyondaki duruma benzer bir beklentiye girmek yanlış olur belki. Ancak baktığımızda, geçmiş dönemde de birçok yazarın ve şairin sinemaya bulaştığını görüyoruz. Selim İleri onlarca filme imza attı örneğin. Oynadı ve yönetti de. Murathan Mungan’ın bir tanesi filme çekilmiş (Dağınık Yatak) üç film senaryosu var. Usta yönetmen Atıf Yılmaz’ın Bir Yudum Sevgi’sinde Latife Tekin’in de imzası var. En sevilen filmlerden Uçurtmayı Vurmasınlar Feride Çiçekoğlu’nun senaryosu. 2010’da hayatını kaybeden Evrim Alataş’ın senaryosunu yazdığı Min Dit, Kürt sorununu temel alan önemli bir filmdi. Cemil Kavukçu’nun Uzak’ın senaryosuna katkıda bulunduğunu biliyoruz. Gürsel Korat 7 Kocalı Hürmüz’de Ezel Akay ile birlikte çalıştı. Tuna Kiremitçi Adını Sen Koy ile hem yazdı hem yönetti. Perihan Mağden kendi kitabından uyarlanan İki Genç Kız’ın senaryosuna da katkıda bulundu. Ayfer Tunç, 72. Koğuş’u senaryolaştırdı. Metin Kaçan Ağır Roman’ı, Emrah Serbes de Behzat Ç.’nin ilk sinema macerasını kendisi uyarladı... Bir de sinemacı yazarlar var tabii, Onur Ünlü, Tayfun Pirselimoğlu, Mehmet Güreli gibi...

 

Kısaca, yazarlar sinema için yeni bir işe soyunduğunda heyecanlanıyoruz... Bırakın filmleri, Tezer Özlü’nün kitap olarak yayımlanan senaryosu Zaman Dışı Yaşam başucumuzda duruyor öylece... Bir kısa filmde de oynayan (Siyan Cyan) Didem Madak’ın şiirlerindeki sinema göndermeleri bile dağıtmaya yetiyor bizi... Hatta Didem Madak’ın göndermeleriyiz biz. Evet evet, öyleyiz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.