Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Kürt edebiyatı nereden nereye?




Toplam oy: 1949

Kürt edebiyatı medreselerde serpilen klasik Kürt edebiyatını saymazsak sürgünde var olmuş, orada eserler üretmiş ve son yıllarda yurduna geri dönüş yapmış bir edebiyattır.

 

Kürt edebiyatının geçmişine baktığımızda öncelikle karşımıza Arap harfleriyle kendini oluşturmuş klasik Kürt edebiyatı çıkar. Tereddütsüz söylenebilir ki klasik Kürt edebiyatı medreselerde doğmuştur. Çok uzun yıllar boyunca bir ilim okulunu andıran bu medreselerde çok güçlü şairler yetişmiştir. Birçok kaynak Kürtçe'nin yazılı bir dil olarak İslamiyet öncesi belgelere ulaşılamadığını söyler. Bu yüzden Kürtçe 15. yüzyılda edebi hayata girmeye başladığında Arapça ve son derece parlak bir edebi dil olan Farsça bütün Müslüman ülkelerde entelektüel hayata egemendirler. İlk dönem Kürt şiiri için çok önemli birkaç isimden söz edilecek olursa başlangıçta  Elî Herîrî daha sonra ise Melayê Cizîrî, Melayê Bateyî, Mele Perîşan, Feqiyê Teyran sayılabilir. Medreselerde yetişen bu çok önemli şahsiyetler, Arapça ve Farsça eğitim görmelerine rağmen Kürtçe şiirler ve divanlar yazmışlardır. Hatta denilebilir ki Ehmedê Xanî’den önce Kürt dilinin yazınsal değerinin farkına varan ve bunu milliyetçilik derecesinde savunan kişi Melayê Cizîrî’dir. Güçlü tasavvuf bilgilerine sahip olan bu şairler Kürtçenin canlı bir entelektüel dile dönüşmesi için çabalamışlardır. Bu klasik dönemde Melayê Cizîrî’den sonraki en önemli çıkışı Ehmedê Xanî yapmıştır. Onun çok önemli eseri Mem û Zîn yüzyıllardır değerinden zerre kadar eksiltmemiş, aksine gittikçe anlaşılmayı ve okunmayı daha da çok bekler hale gelmiştir. Xanî, Memê Alan ismini taşıyan kadim bir Kürt destanını eserine uyarlamış, çeşitli değişikliklerle bir başyapıt koymuştur ortaya. Xanî, Mem û Zîn dışında da üretimini sürdürmüştür. Nûbihar, daha çok bir sözlük niteliğindedir ve çocuklara yöneliktir.

 

Klasik Kürt edebiyatı Bedirhan beyliğinin yıkılmasıyla birlikte ciddi bir suskunluk yaşamıştır. Kürt edebiyatı artık sürgünde yaşamak durumunda kalmıştır.

 

Kürt edebiyatı denince akla ilk gelen kelime sürgündür. Bir anlamda Kürt edebiyatı sürgün edebiyatıdır da. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren toprağından kopmak zorunda kalan, var olma mücadelesini bu topraklarda sürdüren Kürtler asimilasyona uğramamak, bu kadim kültürü hem var etmek hem diriltmek için yoğun çabalar göstermiştir. Bu  münevverler, kendi hayatlarından eksiltip, elleri ayakları kırılmış bu edebiyata kol kanat germişler ve Kürt edebiyatını ayağa kaldırmayı başarmışlardır.

 

Bedirhaniler sürgüne gönderildiğinde, özellikle Celadet ve Kamuran Bedirhan kardeşler Kürt dili ve edebiyatı için çok önemli işler yaptılar. İlk Kürtçe gazetesi olan Kürdistan, Mîqtad Mîthat Bedirxan tarafından 1898 yılında Kahire’de basılmaya başlandı. Bu gazetenin çıkışı aslında sürgündeki ilk Kürtçe metinler olarak da değerlendirilebilir. Ancak ondan önce 1840’lı yıllarda Mela Mehmûdê Beyazîdî, Mem û Zîn’in izinden bir öykü yazarak, bugünkü manada yazılı ilk öyküyü yazmıştır. Daha sonrasında ise 1913 yılında Fuadê Temo’nun, Çîrok (öykü) adlı öyküsü ortaya çıkmıştır.

 

Celadet Ali Bedirhan, daha 1919’lu yıllarda Kürtçe için alfabe araştırmasına girişmiş ve çeşitli çalışmalar yapmıştır. Ancak Bedirhan rüyasını ancak 1930’lu yılların başında Hawar dergisini çıkarmaya başladığında gerçekleştirir. Çok ciddi ve paha biçilemez uğraşılar sonunda Kürtçeyi en iyi ve eksiksiz yansıtan alfabeyi kullanmaya başlamış, dergideki yazıları bu alfabeyle yazmış ve bu alfabeyle ürünler vermiştir.

 

Derginin ilk 23 sayısında hem Arap hem de Latin alfabesini kullanan Bedirhan 24.sayıdan itibaren sadece Latin alfabesini kullanmış ve bugünkü Kürtçe alfabeyi kurmuştur.

 

1932 ve 1943 yılları arasında çıkan Hawar dergisi Kürt edebiyatı için çok önemli bir ekolü de ortaya çıkarmıştır.  (Bu dergi başlıbaşına bir yazı konusudur.)  Celadet ve Kamuran Bedirhan, Osman Sebrî, Nûredîn Zaza, Qedrî Can, Cigerxwîn bu derginin sayfalarında yer alan birkaç isimdir. Bu dergide yaklaşık 70 öykü yayımlanmış ve bugüne kalan birçok yazar ve şair ortaya çıkmıştır.

 

Öte yandan Sovyet Kürtleri de daha 1929’da Latin alfabesiyle ürünler vermeye başlamıştı. Nitekim ilk Kürtçe romanı yazan Erebê Şemo, Şivanê Kurmanca adlı romanını bu alfabeyle yazmıştır. Bu roman daha çok biyografik özellikler taşısa da edebi estetik romanın temel taşı yapmıştır. Erebê Şemo, Stalin döneminde sürgün edilmiş ve tren rayları döşemesi için cezalandırılmıştır. Bu roman da o dönemlerde yazılmıştır. Diğer yandan yazarın başka romanlarından da söz edilebilir. Önemli bir Kürt direniş destanı olan Dımdım destanını romana uyarlamış ve yine aynı isimle yayınlamıştır. Diğer romanları ise Jiyana Bextewar, Hopo ve Berbang’dır.

 

Erebê Şemo’dan sonra aynı zamanda bir savaşçı da olan ve Irak dağlarında rejime karşı ayaklanan İbrahim Ehmed’in Jana Gel romanı gelir. Bu roman 1952 yılında yazılmasına rağmen 1972 yılında yayımlanabilmiştir. Diğer yandan Rehîmê Qazî’nin Pêşmerge adlı romanı önce 1959 yılında Erivan’da daha sonra da Bağdat’ta yayımlandı.

 

Sürgünde serpilen Kürt edebiyatı Hawar ekolünün dağılmasından ve temsilcilerinin vefatından sonra ciddi bir suskunluğa girdi. Türkiye’deki Kürtçe üzerine baskılar, dilin yaşam alanlarından çıkarılmaya çalışılması, Kürt diye bir şeyin olmadığının söylenmesi ve Güneş Dil Teorisi’nin hayatın her alanında uygulanmaya çalışılması Kürt edebiyatının 1950’li ve 60’lı yıllarda Musa Anter, Canip Yıldırım ve Edip Karahan’ın çıkardığı Şark Postası, İleri Yurt ve Dicle-Fırat Türkiye’deki Kürtlere bir nefes şansı olsa da burada daha çok mecburi nedenlerden dolayı Türkçe kullanıldı. Hatta tam da bu dönemlerde Musa Anter’in Kımıl yazısına Kürtçe birkaç kelimeyi koyduğu için bütün basın Musa Anter’in üstüne varmış, onu linç girişimleri özellikle medya üzerinden destek bulmuştu.

 

Ancak 1979 yılında Tîrêj dergisinin çıkmasıyla uzun yıllar sonra Kürtçe ürünler yasaklı da olsa verilmeye başlandı. Bu dönemde Rojen Barnas mizahi öyküler yazdı ve M. E. Bozarslan Meyro adını taşıyan bir öykü kitabı yayınladı. Barnas sonraki yıllarda şiire yöneldi ve Kürtçe şiirde ciddi açılımlar yaptı. Bozarslan ise bu kitabında daha çok köy yaşamından ve gerçekçilik öğesinden yararlandı.

 

1980 darbesinden sonra Kürt yazarlar için yeniden sürgün yolu görünmüştü. Bu aşamadan sonra özellikle 1990’lı yıllarla birlikte İsveç’te çok ciddi bir entelektüel çaba ortaya çıktı. Firat Cewerî’nin editörlüğünde Nûdem dergisinin yayın hayatına başlaması ve birçok yazarın onun Hawar’ın yeniden dirilişi olarak görmesi, ustaların ve yeni yola çıkanların aynı sayfalarda buluşması bu dergiyi bir cazibe merkezi haline getirdi. Mehmed Uzun’un bazı romanlarının tefrika halinde burada yayınlanması, Firat Cewerî, Hesenê Metê, Rojen Barnas, Mustafa Aydoğan, Süleyman Demir, Mehemed Dehsiwar, Fawaz Hûsen, Emin Narozi gibi yazarlar Kürt edebiyatı için çok önemli eserler verdiler. Mahmud Baksi de bu dönemde yazdığı romanlar ve kullandığı mizahi dille dikkatleri üzerine çekti.

 

Türkiye’de dil yasaklı olmasına rağmen tam da bu dönemlerde iki derginin yayın hayatına başlaması da önemlidir. Rewşen ve Nûbihar dergisi. Rewşen dergisi Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bünyesinde yayın hayatına başladı. Bu dergi sayesinde Türkiye’de sayısı azımsanmayacak birçok genç yazar yetişti. Bu dergi daha sonra Jiyana Rewşen ismiyle bir süre daha yayın hayatına devam etti. Diğer yandan Nûbihar dergisi de daha çok klasik Kürt edebiyatını okuyucuyla buluşturdu, birçok yazarın yetişmesine ön ayak oldu ve hâlâ da yayın hayatını sürdürmektedir.

 

Son yıllarda Kürtçenin birçok alanda serbestleşmesiyle birlikte daha önce sürgünde yaşayan yada Türkiye dışında yayımlanan birçok eser Türkiye’de yayımlanmaya başlandı.

 

Kısaca özetlemek gerekirse Kürt dili ve edebiyatı, 1400’lü yıllardan itibaren canlı bir şekilde yaşamış, ancak Bedirhanilerin yıkılmasıyla birlikte sekteye uğramış, daha sonra Kürt entelektüellerine sürgün yolu açılmış, çok önemli eserler sürgün yollarında yazılmış ve şimdi ise yurduna geri dönmüştür.

 

Kürtçe alfabe otuz bir harften oluşmaktadır. Bu harfler a, b, c, ç, d, e, ê, f, g, h, i, î, j, k, l, m, n, o, p, q, r, s, ş, t, u, û, v, w, x, y, z olarak sıralanabilir.

 

 

GÖRÜŞLER:

 

Kürt Edebiyatına Bir Bakış
Ayhan Geverî

 

Kürt Edebiyat tarihi incelendiğinde çok rahatlıkla görülür ki Kürtçe her zaman bir edebiyat, sanat ve şiir dili olmuştur. Gerek gramer ve dilbilim açısından gerekse de edebî metinler açısından kadîm bir geleneğe dayanan Kürtçe, sokaktaki Kürdün günlük kullanımı bir yana, günümüze kadar devam edegelen medrese geleneği içinde varlığını devam ettirmiştir. Özellikle Nakşibendî ekolünün etkisiyle büyük bir tasavvufî Kürt edebiyatı oluşmuştur. Medrese ve tarikat erbabının yazdığı ürünler yüzyıllarca tedris edilmiş, birçok eser şerh edilmiş, sayısını veremeyeceğimiz kadar şiire yine Kürtçe nazireler yazılmış. Yine Kürt şiirinin edebî değeri ve poetik yanından bahsedecek olursak da Kürt şiiri; üzerinde durulması gereken, diğer dilleri konuşan halklar tarafından da keşfedilmesi gereken bir dünyadır. Üstelik bu hem klasik Kürt şiiri için geçerli olduğu gibi günümüzdeki modern şiir için de geçerlidir.

 

Kürt edebiyatı komşu edebiyatları ile mukayese edilecek olursa Kürt şair ve ediplerinin diğer edebiyatlardaki muadilleriyle hiç de aşağı bir durumda olmadıklarının en büyük ispatı da yine bu şairlerin yazdıkları metinlerdir. Şairlik istidadı konusunda İranlıların en büyük şairi Hafız'a meydan okuyan Melayê Cizîrî gerçekte de Hafız'dan aşağı bir şair değildir. Bunları keşf etmek için de bu şiirin dünyasına girmek yetiyor.

 

Kürt edebiyatının köşe taşları olarak Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî, Melayê Bateyî, Feqîyê Teyran, Mewlana Xalid, Elî Herîrî... klasik şiirin ustaları için sayabileceğimiz isimlerden sadece birkaçı. Modern şiir, öykü ve roman için de Cegerxwûn, Şêrko Bêkes, Mehmed Uzun, Firat Cewerî, Sabah Kara, Ferhad Şakelî, Helîm Yusiv, Hesenê Metê... akla gelen ilk isimlerdendir diyebiliriz. Klasik şairlerin ürünleri içinde Melayê Cizîrî'nin Dîwan'ı, Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn'i, Melayê Bateyî'nin Mewlûd'ü, Feqîyê Teyran'nın Zembîlfiroş, Sîmurg vb. tasavvufî destanları ile Yunus Emre şiirleri tadındaki şiirleri edebiyatseverlerce en çok okunan eserlerdir. Bizim Nûbihar yayınevi olarak yayınladıklarımız içinde de en çok satan ve rağbet gören eserler: Feqîyê Teyran'ın Dîwan'ı, Seyyid Elîyê Findiqî'nin Dîwan'ı, Melayê Bateyî'nin Mewlûd'ü (ki Mewlûd şimdiye kadar Kürtçe'de en çok satan eser olmuştur ve biz bu eseri Eski Kürt Alfabesi ile basıyoruz) Baba Tahirê Uryan'ın Dubeytî'si. Yine modern Kürt edebiyatı içinde de Mehmed Uzun, Firat Cewerî ve Hesenê Metê'nin romanları; Cegerxwîn, Sabah Kara ve Berken Bereh'in şiirleri çok okunanlar arasında. Allah'a şükür ki az da olsa Malmisanij ve M. Emin Bozarslan gibi Kürtlerin çok değerli araştırmacı-akademisyenleri var ve bunların da eserleri başucu niteliğinde. Tabii Kürtçe çok geniş bir coğrafyada parça parça icra edilen bir edebiyatın dili olduğundan bu değerlendirmelerim sadece kişisel olarak bir yayınevi çevresinden edindiğim izlenimlerimin sonucu.

Yorumlar

Yorum Gönder


5 tane kürtçe,3 tane Türkçe şiir kitaplarım yayınlandı editörüme ve yayıncıma teşekkür ediyorum,sizede başarılar diliyorum desteğinizi bekliyorum,goglede eğitimci şair yazar Süleyman çakır yazın takip etmeniz mümkün

40%
60%

bana Kürt yazarların listesini gönderirseniz ve gösteren bir kaynak gösterirseniz sevinirim,bir roman yazıyorum,listelerini isim olarak yayınlayacağım,beş tane kürtçe şiir kitaplarım,3 tane Türkçe yayınlandı,selam saygılar

27%
73%

elinize kolunuza saglik bu bilgileri biizmle paylastiginiz icin.ayrica birde keske ebu hanife el dinaveri nin gunumuze ulasan eserlerini paylassaniz.SELAM VE SEVGILERIMLE

36%
64%

KÜRT HALKININ ÇOĞUNLUĞU KÜRT EDEBİYATINDA HABERSİZDİR YASAKCI VE BASKICI REJİMLER YÜZÜNDEN KÜRT EDEBİYATINI ŞİDİYE KADAR TANIYAMAMIŞTIK DEĞERLİ KÜRT YAZARLARIN SAYESİNDE YENİ YENİ TANIMAYA BAŞLADIK SANIRIM ÇURUKÇULARIMIZ VE DENGBEJLERİMİZİDE YAZARLARIMIZIN SAYESİNDE TANIYACAĞIMIZA İNANIYORUZ ÇÜNKÜ ÇUROÇU VE DENGBEJLERİMİZDE KÜRT EDEBİYATININ BİR PAÇASI OLDUĞUNA İNANİYORUM BU DEĞERLERİMİZİ KORUYAN VE AYAKTA TUTAN BİLİM ADAMLARIMIZA VE YAYİN EVLERİMİZE MİNNETTARIZ KATKIDA BULUNA HERKESİ SAYGILARIMLA SELAMLİYORUM

46%
54%
Beğenmedim.

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.