Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Nutku tutulana



Şahane
Toplam oy: 1159

İki yıl önce eski bir gazete patronu bir röportajda hiç kitap okumadığını, okuduğu tek kitabın Tayyip Erdoğan'dan imzalı (!) Kuran-ı Kerim olduğunu söylemişti. Gerçekten çok şaşırmıştım ve buna benzer bir şaşkınlığı geçen ay yine yaşadım.

 

Başbakan Erdoğan dünyaca ünlü yazar Paul Auster’a “Gelsen ne olur, gelmesen ne olur” diye çıkışmış; bir de üstüne eklemişti “cahil” diye… Bu cümlenin "nutuk tutulması" ağır oldu ama hemen gerçekleşmedi ne var ki. İlk duyduğumda hiç umursamadım, epeyce bir süre.

 

 

 

Biliyorum, hepimiz farklı konularda cahiliz. Ama yine de Paul Auster’a cahil diye çemkirilmesini umursayamadım bir süre. Sonra o gazete patronunu düşündüm. Erdoğan ona Kuran-ı Kerim’i verirken içki içmemesini öğütlemiş. O da içkiyi bırakmış. Paul Auster’ı düşündüm; acaba çok içiyor mu? İçse olur, nasılsa cahilin teki… Acaba kütüphanesindeki bütün kitapları okudu mu? Türkiye’ye gelse ne olur, gelmese ne olur… Sonra durdum. Her şey gittikçe saçmalaşıyordu.

 

Başbakan Paul Auster’ı hiç okumamıştı ve tanımıyordu besbelli. Kendisi zamanın birinde Güney Kıbrıs için “Bütün dünya tanımış, ben tanımıyorum desem ne fayda” demişti. Bu geldi aklıma. Peki ya danışmanları da mı tanımıyordu Auster’ı? Kimse de “Pardon sayın başbakanım ama, şimdi bu Amerikalı yazar Paul Auster var ya...” diye de bir cümle kurmadı mı?

 

Amsterdam’da bunları düşünürken buldum kendimi. Orada birileri bize Türkiye’deki sanat ve edebiyat ortamını soracak diye ödüm koptu. Ne diyecektim? Bizim orada Paul Auster’a “Cahil” diyenler, “Atatürk’e çok benziyor, gelsin Atatürk’ü canlandırsın” diyenler ve hatta “gazeteci” diyenler var…

 

Bunlar yetmiyormuş gibi Auster’ın kitabı Kış Günlüğü çok satanlar listesine bir numaraya yükseldi diye; Auster’ı başbakanla polemiğe girerek kitabının promosyonunu yapıyor diyerek suçlayanlar mı dersiniz, yoksa “Zaten Paul Auster kendini tüketmiş, polemiğe bile değmez” diye çemkirenler mi?

 

Hepsi çok saçma… O zaman ben de kendimi bu saçmalığa son vermeye davet ediyor ve yeni bir başlangıç için bu yazıyı üstüne alınanlar için, ayın okuma listesini sunuyorum sizlere.

 

 

 

Amerikan edebiyatına giriş

 

 

 

“Şu hayatta başarılı olmak için, cahil olmak ve kendine güvenmek yeterli” diyen ve asıl mesleği ‘gazetecilik’ olan ‘Amerikalı’ yazar Mark Twain’in Huckleberry Finn'in Serüvenleri adlı kitabı birinci sırada. Çocuk kitabı deyip geçmeyin, Ernest Hemingway “Amerikan edebiyatı bu kitaptan gelir. O kitaptan önce hiçbir şey yoktu. O günden beri de ondan daha iyi bir kitap olmadı” derken biraz abartmış olsa da, Huckleberry Finn'in Serüvenleri’nden bahsediyordur.

 

 

Kendisini okuyanın canına okuyan bir kitap Ses ve Öfke… Değil sadece Amerikan edebiyatı, dünya edebiyatının önemli klasiklerinden biri. Sanıyorum ki “talihsiz” açıklamalarla “talihsiz” bir polemiğin içine giren Paul Auster’ın da sevdiği, saydığı yazarlardan biri.

 

 

Özellikle, "Paul Auster'i okumadım, ben onda daha başka bir kabiliyet keşfettim. Atatürk'e müthiş benziyor. Yani Türkiye zaman zaman Atatürk’le ilgili film çevirmek için birilerini getirirler. Paul Auster, makyajsız aynı Mustafa Kemal Atatürk. Bundan daha iyisini bulamazlar. Bizim tiyatrocular yüzde yüz makyajla bile bu kadar benzemiyorlar. Ben yüzüne bakarak söyledim, yoksa Atatürk’e benzemek mümkün mü?” diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, ancak bir yandan da söylediğim gibi yazımı üstüne alınanların tümüne önerebileceğim tek bir kitap var. Paul Auster’ın bir oyuncu olmadığını, o taraklarda bezi olmadığını anlaması için çok önemli bir eser, otobiyografik bir çalışma: Kış Günlüğü.

 

Yahudi karakterleri ve anti-semitizm konularını işlemesiyle tanınan Amerikalı yazar Philip Roth'un kendisine Pulitzer Ödülü ve Amerikan Sanat ve Edebiyat Akademisi'nin en saygın ödülü olan altın madalya kazandıran Pastoral Amerika’yı mutlaka okunması gereken bir kitap olarak görsem de eğer ki Nathan Zuckerman’dan sıkılırsanız hemen kitabı elinizden atmanızı öneririm. Yerine ne mi öneririm? Antoine de Saint-Exupery’nin Küçük Prens’inin animasyon film olarak DVD’si.

 

 

İzninizle...

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.