Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Saraybosna Suikastı: Perec'in İlk Romanı, Şimdilik



Zayıf
Toplam oy: 183
Perec, birbirine hem çok benzeyen ama bir taraftan da hiç mi hiç benzemeyen romanların, öykülerin, metinlerin yazarıdır. Deneyselliği, yeniliği, avangart duruşu her zaman taze ve yaratıcı bir şekilde üst seviyelerde tutmuş bir kalemdir.

Ferhan Şensoy henüz genç bir tiyatrocuyken, yakın tarihimizde “Kanlı 1 Mayıs” adıyla anılan 1 Mayıs 1977 gününü kara mizahi bir dille, bir mahalle anlatısı olarak Kazancı Yokuşu başlığıyla kaleme alır. Bu uzun öyküsünü kitap olarak yayımlatmak istemektedir Şensoy (ki yayımlatır da sonrasında) ama daha öncesinde ustası Haldun Taner’e okutur yazdıklarını, fikrini almak için. Haldun Taner de kendine has muzipliğiyle, “İlk kitaplar hiçbir zaman çıkmaz, bence direkt ikinci kitaptan başlamalı insan yazmaya…” mealinde bir öğüt verir genç Ferhan Şensoy’a. Genellikle ilk kitap acemiliğinin sonrasında yazarlarda uyandırdığı pişmanlığı anlatmak istemektedir elbette Taner.

 

Bilinir ki hemen hemen her yazarın, unutmak istediği bir eseri vardır. Genellikle de ilk eserler, çoğunlukla da yayımlanan ilk kitaplardır bunlar. Yazı serüveninin henüz çok başında, genç yaşlarda kaleme alınan bu eserler, yazarın olgunluk döneminde sırtında bir kambur oluşturmaya başlar artık: Atsa atılmaz, inkâr etse edemez, yeni baskısını yapmasa da bir yerlerden fırlayıp mutlaka kendisinin ya da okurunun önünde bitiveren bir “utanç vesikası…”

 

Diyelim ki yazdığı ilk eserleri yayımlatmadı yazarımız. Yazmaya, kalemini sivriltmeye devam etti ve ikinci, hatta üçüncü kitabıyla arz-ı endam etti en başta okurların karşısına. Peki, o ilk yazdığı metinleri çöpe atabilir mi kolaylıkla? Yakmaya ya da bilgisayarından sonsuza dek silmeye gönlü el verir mi? Her ne kadar yazarının gözünde pek kıymeti olmasa da asıl terazi olan okuruyla buluşmamış eserlerdir bunlar sonuçta. Bir ihtimal… Kafka’nın yaptığı gibi bir arkadaşına emanet edebilir insan bu yazdıklarını en fazla yok etmesi için(!) belki. Ki, her yazarın Max Brod gibi söz dinlemeyen bir arkadaşı da mutlaka vardır!

 

AKSİ İSPATLANANA KADAR İLK ROMAN 

 

Dünya edebiyatının dâhilerinden (elbette aynı zamanda delilerinden de) Georges Perec’in kaleme aldığı ve aksi ispatlanana kadar “ilk” romanı olarak kabul edilen Saraybosna Suikastı, yıllar sonra okuruyla buluşma fırsatını buldu. (“Aksi ispatlanana kadar” diyorum çünkü daha önce Paralı Asker adıyla yayımlanmış olan romanı da Perec’in ilk romanı sanılıyordu, bu eseri bulunana dek. Belki halen bulunamamıştır yazdığı o ilk roman. Her an bir yerlerden görünüp karşımıza çıkabilir. En kötüsü -eğer yaktıysa ilk eserini Perec, mesela- belki de küllerini bulurlar!)

 

Perec, birbirine hem çok benzeyen ama bir taraftan da hiç mi hiç benzemeyen romanların, öykülerin, metinlerin yazarıdır. Deneyselliği, yeniliği, avangart duruşu her zaman taze ve yaratıcı bir şekilde üst seviyelerde tutmuş bir kalemdir. Bir bakmışsınız hiç e harfi kullanmadan sayfalarca bir roman kaleme almış (Kayboluş), bir bakmışsınız ismi kendisinden de karmaşık deneysel bir metinle çıkmış karşınıza (Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi) ya da değme filozoflara taş çıkartan yükte hafif ama anlamda ağır bir eserle (Uyuyan Adam) kütüphanenizdeki yerini almıştır.

 

Yazma eylemini adeta bir zanaat gibi ele almış, yazabilmek için yazmaktan başka çıkar yolun olmadığını kendine ödev edinmiş, çalışkan bir yazardır çünkü Perec. “Yazı beni koruyor. Sözcüklerimin, cümlelerimin, birbirine ustaca bağlanan paragraflarımın siperi altında ilerliyorum” (Doğdum, YKY) diyen, uslanmaz bir yazı neferidir. Bu yüzden de, Saraybosna Suikastı adlı eseri gibi nice ilk ya da son eserinin daha gün yüzüne çıkmayı beklediğine rahatça emin olabiliriz.

 

YİNE OYUN, YİNE DENEYSELLİK

 

Saraybosna Suikastı eserinin yazılma, bir türlü yayımlanamama, bir köşede kalakalma ve yıllar sonra okuruyla buluşabilme serüvenini kitabın çevirmeni Ayberk Erkay kitap için hazırladığı önsözde oldukça detaylı ve ilgi çekici bir şekilde kaleme almış. Biz de özetle şöyle diyebiliriz: Aslında Perec yirmili yaşlarda yazdığı bu romanını bir “ilk kitap” acemiliği olarak bir kenara koymaz ve birkaç yayıncıya gönderir fakat dosya yayıncılar tarafından övgülere mazhar olsa da reddedilir ve Perec de sonrasında üzerinde biraz daha çalışmak üzere bir kenara kaldırdığı bu dosyaya bir daha el sürmez. Yani, yazarının görmezden geldiği bir ilk eser değil, Erkay’ın tabiriyle “yazmak eyleminin nefes almak eylemiyle azami ölçüde yakınlaştığı bir zihin” olan Perec’in diğer yazı çalışmalarının gölgesinde kalıp unutulmuştur Saraybosna Suikastı eseri.

 

Romandan bahsedecek olursak, Perec’in ilerleyen zamanlarda kaleme alacağı muhteşem eserlerini muştulayan bir roman olduğunu söyleyebiliriz Saraybosna Suikastı’nın. I. Dünya Savaşı’nın en bilinen -artık klişeleşmiş- sebebi olan Avusturya- Macaristan veliahttı Franz Ferdinand’a yapılan suikastla, yıllar sonra aynı topraklarda tutkulu bir genç aşığın müstakbel sevgilisi olarak gördüğü genç kızın sevgilisine hazırlamaya çalıştığı suikastın paralel olarak anlatıldığı bir metindir.

 

 

SARAYBOSNA SUİKASTİ
Georges Perec

ÇEV: Ayberk Erkay
SEL YAYINCILIK 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.