Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Şiddet ve Kutsal



Zayıf
Toplam oy: 197
Kişi ve Kutsal, otuz dört yaşında ölen, Beauvoir’ın ve Sartre’ın sınıf arkadaşı, üniversitedeki hocası tarafından “neslinin ilerisinde” olarak nitelenen felsefeci Simone Weil’i tanımak için iyi bir fırsat.

Çarmıha gerildikten sonra dirilen İsa havarilerine göründüğünde, Thomas, şüpheci Thomas, peygamberinin dirildiğine inanamaz; ikna olmak için İsa’nın çarmıhta almış olduğu yaralara dokunmak ister. Caravaggio bu sahneyi resmederken, İsa’nın yüzüne, on iki havarisinden biri olan Thomas’ın kendisinden şüphe duymasından kaynaklı bir öfke ya da hüzün yerleştirmez; bilakis, İsa, Thomas’ın elini tutarak onu yaralarına dokunması için teşvik etmektedir. Çünkü İsa da, Thomas da bilmektedir ki bir beden, ne kadar kutsal olursa olsun hasar görmeye açıktır, incitilebilir. Bedeni, toplumsal uzamından tecrit mümkün değildir; bir bedene sahip olduğumuz sürece birileri gözlerimizi oyabilir ya da metro çıkışı evimize yürürken hiç beklemediğimiz bir saldırıya maruz kalabiliriz. Peki, bir insanın gözlerini çıkarabilecek güce sahipsem ve bunu yapmaktan haz alıyorsam, o insanın gözlerini çıkarmama mani olan tam olarak nedir ya da bir insanı benim gözümde dokunulmaz, incitilemez kılan, onun bedeni mi yoksa bedeninden bağımsız var olan kişiliği ya da sahip olduğu haklar mıdır?

 

Simone Weil, Türkiye’de felsefe kanonuna dahil olmamış bir felsefeci. İspanya İç Savaşı’nda gönüllü askere yazılan Weil, işgal altındaki Fransız halkının acıları karşısında açlık grevine girer... Mistik bir figür aynı zamanda; bir süre sonra Roma Katolikliğine de ihtida eder. Camus, onu çağımızın tek büyük ruhu olarak tanımlıyor; hatta, Camus’nün Nobel Ödülü’nü almaya giderken, önce Weil’in annesinin evine uğradığı ve Weil’in odasında meditasyon yaptığı da söyleniyor. Yetmiyor, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ondan alıntı yapıyor – Macron’un felsefe mezunu olduğu düşünüldüğünde o kadar şaşırtıcı görünmeyebilir, yine de Weil’in Türkiye’deki tanınırlığı malum. Türk okuru kendisini 1999 yılında Mor Yayınları tarafından yayınlanan Yerçekimi ve Tanrı’nın Lütfu kitabıyla ve geçtiğimiz yıl Ketebe Yayınları tarafından yayınlanan Allah Aşkı Üzerine Düzensiz Düşünceler kitaplarından tanıyor. Bilgimiz sınırlı; Simone Weil’in yaşamının son yılında Londra’da yazdığı Kişi ve Kutsal ise, Vakıfbank Kültür Yayınları tarafından, Murat Erşen’in çevirisiyle geçtiğimiz aylarda yayınlandı. Kitap, Agamben’in deyimiyle iki sebepten ötürü bizi sorgulamaya davet ediyor. İlki, aradan yarım asır geçmiş olsa da kişi kavramının güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen koşulsuz eleştirisi, ikincisiyse demokratik kurumların, hukukun ötesinde yer alan ve o olmadan tüm bunların anlamlarını kaybedeceği bir ilkenin ateşli ve tutkulu bir şekilde aranması.

 

Simone Weil, kişiselcilik diye bilinen modern düşünce akımına, kişiyi kutsaldan ayırarak, kişiliğinin dışında her şeyin kutsal sayıldığını göstererek karşı çıkıyor: Her insanda kutsal bir şey vardır ama bu onun kişiliği değildir, insani kişilik de değildir. Kutsal olan o insanın kendisidir; kolları, gözleri, düşünceleri ve her şeyiyle o insanın tamamıdır. Kutsal olan kişi olmak şöyle dursun, tam da kişisel olmayandır ve tek kutsal budur. Weil’e göre, hak kavramı her şeyden önce kuvvete bağlıdır. Hak kavramını çatışmaların merkezine koymak iyilikseverlik dürtüsünü iki yönden engeller: Bana yaptığınız doğru değil derseniz, her insanda hiç değişmeden, hiçbir gerekçe olmadan varlığını sürdüren kendisine iyilik yapılacağı beklentisine, “bebeklikten mezara, her insan evladının yüreğinin derinliklerinde, işlenen, maruz kalınan ve tanık olunan onca cürümün deneyimine rağmen, ona kötülük değil de iyilik yapılacağına dair yenilmez beklenti”yi uyarabilirsiniz. Fakat hukuki öznel hak, bu mefhumun tam zıttıdır; zira hak kişisel meselelere ilişkindir. Weil, kişi ve hak kavramları yerine, sorumluluk, yükümlülük gibi kavramları koyuyor; ona göre, sorumluluk, haktan daha temel bir ilkeyi imliyor.

 

Kişi ve Kutsal, Beauvoir’ın ve Sartre’ın sınıf arkadaşı, üniversitedeki hocası tarafından “neslinin ilerisinde” olarak nitelenen Simone Weil’i tanımak için iyi bir fırsat.

 

 

KİŞİ VE KUTSAL
Simone Weil
ÇEV: Murat Erşen
VAKIFBANK KÜLTÜR YAYINLARI 2018

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.