Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Sığ Göllerde Oksijen Aramak



Vasat
Toplam oy: 169
Rusya’nın ilk köy edebiyatı romancılarından biri olan Dmitri Vasilyeviç Grigoroviç’in Balıkçılar’ı gündelik dertlerin, sıradan insanların (Dostoyevski’nin harfleriyle “İnsancıklar”ın) peşinde dolanıyor gibi dursa da sıklıkla modernist nüveler barındırıyor.

Balıkçılar boyunca yaşanan mevzuların altında Rus toplumunun demografik geçiş evrelerinden ikinci evreyi yaşamakta olması saklı. Doğurganlığın yüksek seyrettiği ve aynı anda tıptaki gelişmeler, aşı vb. modern uygulamaların yaygınlaşması sebebiyle ölüm oranlarının (ve de çocuk ölümlerinin) azaldığı, ortalama yaşam beklentisinin arttığı bu evrede toplumlar fazla (aşırı) nüfus sorunuyla (bu bir sorun mu yoksa bir fırsat penceresi mi; bu husus da hâlâ tartışılıyor) karşılaşıyor. Demografik geçişin Silk evresinde doğurganlık ve ölümlülük oranlarının aynı anda yüksek olması sebebiyle toplumlarda nüfus artışı makul düzeydeyken, ikinci evrede ölüm oranları azalırken doğurganlık hâlâ yüksek seyrettiği için aşırı nüfus sorununa rastlıyoruz. Hem doğurganlığın hem de ölümlülüğün düşük izlendiği üçüncü (son) evreye doğru hareket edilen bu teori, Avrupamerkezli, Batı-merkezli (hatta bizzat Batı Avrupa merkezli) olduğu için, tüm toplumların aynı şekilde, aynı doğrultuda ve hızda hareket etmesini beklediği ve toplumların kendilerine özgü niteliklerini göz ardı ettiği için eleştiriliyor. Her ne kadar bu tür teorilere kuvvetle ihtiyacımız olsa da, Rus (veya Cezayir veya Orta Doğu) demografisini doğru anlayabilmek, yorumlayabilmek için sırf bu Batılı bakış açısı yeterli değil; behemehâl ülkelerin kendilerine mahsus özelliklerini de dikkate almamız gerekiyor.

 

RUS EDEBİYATI’NIN TADI

 

Gleb Saviniç, uzak akrabası Akim Amca ve evlatlık oğlu Grişka’ya geri dönersek; demografik geçişin ikinci evresiyle birlikte geleneksel bir toplumda iş bulmayı zorlaştıran, tarımdaki modernleşmeyle birleşince köyden kente göçü sürükleyecek süreci ve bu sürecin, köydeki nitelikleriyle kentte dişe dokunur bir iş bulamayacak bireylerde yapacağı tahribatı roman boyunca cebimizde tutalım. Rusya’nın ilk köy edebiyatı romancılarından biri olan Dmitri Vasilyeviç Grigoroviç’in Balıkçılar’ı (1853) gündelik dertlerin, sıradan insanların (Dostoyevski’nin harfleriyle “insancıklar”ın) peşinde dolanıyor gibi dursa da sıklıkla modernist nüveler barındırıyor: “… Gleb ve oğlunun bunda haklı olup olmadığına siz kendiniz karar verin. (s.76)” ve benzeri örneklerle Rus yazar, okuru da “kurgu ve kurgu olduğunun farkında olan, inşa edilen bir ürün” olan roman karşısında bir anda yalnız bırakabiliyor. Takribi 20-30 sayfada bir yazar bu tür tek cümlelerle okuru canı istediğince yabancılaştırıyor.

 

Örneğin Türk Edebiyatı’nda yoğun bir köy edebiyatına rastlamamız için yaklaşık bir asır sonraya geçmemiz gerekiyor. Aynı doğrultuda Türkiye’de sosyolojik düşüncenin evriminde köy çalışmalarının ağırlık kazandığı döneme de yine yaklaşık bir asır sonra rastlıyoruz. Köy çalışmaları bizim düşüncemizin evrimi için de çok önemli çünkü 1980’li yıllara dek ağırlıkla köyde yaşayan, köylü bir toplumduk; kendi dinamiklerimizi, şehirlerimizi, pek çok sosyoekonomik tavrımızı doğru anlayabilmemiz için önce köylerimizi, köylülerimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Metot olarak da görece çalışması daha kolay olan köy monografileriyle paralel olarak Türk Edebiyatı’nda ve hemen peşinden de Türk Sineması’nda köylerin ağırlık kazandığı bir döneme (1950-1960’lı yıllar) tanık oluyoruz.

 

Sonda söyleyeceğimi daha erken söyleyeyim; Balıkçılar, çok dikişli bir hikâye değil. Ancak Rus yazarın gerçek başarısı tam da bu noktadan itibaren başlıyor. Şaşaalı, çarpıcı, zaten kendiliğinden ziyadesiyle dram yüklü bir öyküde edebi gücünüzü yansıtmanız görece daha kolay ama peki ya sıradan mevzuların, sıradan görünen karakterlerin içerilerine saklı katmanları dışarıya çıkarmanız gerektiğinde ne kadar güçlüsünüz, kaleminiz ne kadar sağlam?

 

Rus Edebiyatı okumak, Rus Edebiyatı’nın tadına varmak hakikaten başka bir damak zevki gerektirir. Dışarıdan çok sıradan görünen bir ruhun içindeki kimlik merdivenleri, bu ruhun peşinden koştuğu dinamikler, birbirleriyle savaşan imgeler ve sözcükler, birbirine karışan “kopya”lar ve “orijinal”ler... Sığ göllerde gerçek kimliğinizle, gerçekliklerinizle yüzebilir misiniz?

 

 

BALIKÇILAR
Dmitri Vasilyeviç Grigoroviç
ÇEV: Levent Özübek
VAKIFBANK KÜLTÜR YAYINLARI 2019

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.