Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Şiirin Muhit'lerinde



Vasat
Toplam oy: 124
İbrahim Tenekeci’nin Muhit dergisindeki çıkış duyurusu, Muhit Kitap’ın temel ilkesinin ne olacağı hakkında sahih bir duruş sergiliyor: “Muhit Kitap, meziyet ve şahsiyeti bir bütün olarak görenlerin, dikkatin yanına rikkati ekleyenlerin, emeğe hürmet edenlerin, kabiliyetine vefa gösterenlerin, işini en güzel şekilde yapıp kenara çekilenlerin sesi olacaktır.” Yayın hayatına şiir ağırlıklı bir tercihle başlayan Muhit Kitap tarafından geçtiğimiz ay yayınlanan kitaplara yakından bakalım istedim.

1. İbrahim Tenekeci’den seçme şiirler: Sözü Yormadan

 

İbrahim Tenekeci şiiri için ilk elde yapılan yorumlar onun sözü yormayan bir şair olduğu üzerinedir. Tenekeci şiirinde yalın dil, kelime ekonomisi ve rafine söyleyiş başat unsurlardır. Sözü Yormadan’daki şiirler şairin bugüne değin yayımladığı yedi şiir kitabından seçilmiş şiirlerden oluşuyor. Kitaba adını veren Sözü Yormadan, geniş çevrelerce de bilinen ve çok sevilen bir şiir. Sanırım bunda Tenekeci şiirinin ayırt edici vasfı olan doğallığın ve samimiyetin büyük bir payı var. Kelime seçimleri ve söyleyiş özellikleri bağlamında karakteristik bir İbrahim Tenekeci şiiridir Sözü Yormadan: “Efendime vermek için / Yirmi yedimden gün aldım / Yirmi yetimden gül.” (s.20) Doğallığı Tenekeci şiiri söz konusu olduğunda bütün cepheleriyle irdelemek gerektiği kanısındayım.

2. Başkaldırı, isyan, tarih: Puslar İçinde

Puslar İçinde, Arif Ay’ın dokuz şiir kitabından yapılmış bir seçki. Edebiyat dergisiyle başlayan şiir serüveninde Arif Ay, baştan sona hep aynı kaygıların merkezinde şiirini kurdu: İnsan ve durduğu yer. Aşkı da tarihi de başkaldırıyı da bu ana mesele özelinde görür Ay şiiri. Başkaldırı, isyan, tarih, halk ve aşk… Arif Ay şiiri için bir sözlükçe hazırlansa ilk elde sayacağımız kelimeler şüphesiz bunlar olurdu. Bu kelimelerde aynı zamanda, Mehmet Narlı hocanın Arif Ay şiiri için yazdığı metinde sözünü ettiği derdi ve ahlâkı görürüz. Bir mesuliyet duygusunun tarih ve insan özelinde açılımını görürüz onda: “yüzünde zulmün coğrafyasını okudum / yaşamın forsası dostum” (s.24) Ana mesele kimlik ve aidiyet kavramları merkezinde dışlaşır. Bunu hamasî bir söylev veya kuru bir öğreticiliğe sapmadan şiirin kendine mahsus imkânları içerisinde ustalıkla mezceder Ay.
3. Modernizme karşı tavır: Perondaki Melek
Perondaki Melek, Hüseyin Atlansoy’un sekiz şiir kitabından alınmış seçme şiirlerden oluşuyor. Atlansoy şiirinde modernizme karşı tavır ve eleştirel bir ironik yaklaşım görürüz. İmgeci söyleyişle gündelik dil arasında kurduğu söyleyiş ustalığı, bu eleştirel tem ve ironi ögeleriyle birlikte bize Atlansoy şiirinin ayırt edici vasfını gösterir. Perondaki Melek, Elveda Şehir şiiriyle başlıyor: “elveda şehir; ne gülüm / ne goncam var yamaçlarında” (s.11) Hemen arkasından gelen Metropol İnsanları şiiri de kentleşmenin bir sonraki uzantısı ve azmanı olan metropol imgesi özelinde bir eleştirel damara yaslanır: “Yağmuru farketmezsiniz vursa da köpüğü iskeleye” (s.14)

4. Gür ve gürbüz bir şiir: Güzel Bir Gün Gördümse
Muhit Kitap’ın seçme şiirler dizisinden çıkan bir diğer kitap Ali Emre’den: Güzel Bir Gün Gördümse. Kıyamet Mevsimleri’nden bugüne yayımlanmış altı şiir kitabından seçilen şiirler Ali Emre’nin şiir serüveninde belli başlı durakları göstermesi açısından oldukça kıymetli bir toplam. Gür ve gürbüz bir şiiri var Ali Emre’nin. Duygu, fikir, tarih, aşk, özlem ve halk, Ali Emre şiirinin dolaştığı ana damarlar. Bir söyleyiş özelliği olarak tek bir sese değil de farklı farklı seslere, duyarlıklara evrilen bir yapısı var. Şunu demeye çalışıyorum, bir duygu, bir aşk, bir kahramanlık, bir eleştiri yani içerik ne olursa olsun Ali Emre şiiri bir şekilde kendine has bir söyleyiş ritmi ve güzelliğiyle derdini anlatmaya çalışıyor: “Secdeyi uzun tut biraz, çöksün içimizdeki kibir iskelesi” (s.64)

5. Özlem, arayış ve çocukluk: Öylece Yeryüzünde
Öylece Yeryüzünde, Türk Edebiyatı alanında yaptığı kıymetli çalışmalarla yakından tanıdığımız Mehmet Narlı’nın beşinci şiir kitabı. Kitap, iki bölüme ayrılmış. Karşılıklı Yanyana ve Biyografik Fragmanlar. Bölüm başlıklarından mülhem dıştan içe doğru süregiden bir yaşamak macerasının izlerini görüyoruz Narlı’da. Özlem, arayış, sorgu ve çocukluk imgeleri çerçevesinde insanın derinden akan kadim gündemini kurcalıyor şair: “annedir ilk yuvası son uçuşu varlığın /ve katıksız imkânı tanrıyı anlamanın” (s.9) Narlı şiiri, dilin doğal akışı içinde berrak ve yalın bir söyleyişi önceliyor.
6. İçle ilgili bir şiir: Bir Kuş Penceremize
Bir Kuş Penceremize, çalışkan ve münbit şairimiz Mehmet Aycı’nın yeni şiir kitabı. Kitap, İçimli, Biçimli ve Geçimli başlıklarıyla üç bölüme ayrılmış. İşlek ve akışkan bir şiir diline yaslanıyor Aycı. Sürekli yeni söyleyiş alanlarını yoklaması da onun şiirdeki çalışkanlığıyla ilgili daha çok. Onun şiirindeki her daim “genç” söyleyişin, diriliğini ve tazeliğini bu yoklamalara borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Kitaptaki şiirlerde ana merkezde aşk ve insan var. Aycı bölüm başlıklarını da sanki bu kelimelerdeki çağrışım değerlerini gözeterek belirlemiş: “Aşktan daha başka bir şey gözlerindeki” (s.9) Aynı bölümden bir başka dize: “Ellerim ısınmazdı sen olmasan”

7. Gerçeklik karşısında tavır: Mutlak Müzik
Mutlak Müzik, Murat Güzel’in Uzak Koku’dan sonra yayımlanan ikinci şiir kitabı. Uzak Koku, felsefeden düşünceye, gerçeklerden ideallere, insanın bir varlık olarak bu dünyadaki “yer”ini kurcalayan bir şiirler toplamıydı daha çok: “Bu zehir filozofların içtiği değil şairlerinki” (Uzak Koku, s.34)
Şiire, şairlere, farklı alanlardan özel isimlere, olaylara atıflar yapmayı seven bir şair Güzel. Mutlak Müzik, Güzel’in sözü bıraktığı yerden sürdüren bir şiirler toplamı. Gerçeklik karşısında insanın aldığı tavır ve eleştiri, Güzel’in ana meselesi olarak dışlaşıyor bu şiirlerde. “Yazık ki anlayan yok yüzümdeki meseli” dizesiyle açılıyor kitap. Mutlak Müzik, şairin vurguladığı bu “mesel”in izinde bir konuşma arzusunu ve sorguyu dillendiriyor bir bakıma.

8. Konuşma dilinin doğallığı: Yanına Gittiğimizde
Yanına Gittiğimizde, Ömer Yalçınova’nın Ömer’in Çatılan Kaşları’ndan sonra yayımlanan ikinci şiir kitabı. Kitap üç bölüme ayrılmış: Buzdan Kaleler, Kerpiç ve Ahşap, Olmayacak Dua. Ömer Yalçınova, başından beri şiirini konuşma dilinin doğallığı içinde kurmaya çalışan bir şair. Gündelik dilin imkânlarını da elbette bu bağlamda şiirine taşımaktan çekinmiyor Yalçınova. Şiirdeki rafine duruş, şiirine taşıdığı meselelerde de olabildiğince kendini gösteriyor: “Olan oluyor, kalıyor olmayacaklar da / Beni olmayacak duaya âmin diyenlerle haşreyleyin” (s.16) Gerçekliğin tehlikeli sadeliği. Yalçınova’nın şiirlerini okurken bu tehlikeli sadeliği düşünmeden edemiyoruz.
9. Bir mevsimin macerası: Bahar Bûselik
Bahar Bûselik, Nurullah Genç’in yeni şiir kitabı. Kitap bahar mevsimi merkezinde yazılmış toplam elli bir şiirden oluşuyor. Kitabın tek bir tematik izleği takip etmesi, okur açısından bir handikap oluştursa da Genç, bahar imgesini aşk, hayat, ömür, doğa, insan özelinde farklı veçheleriyle görünür kılmaya çalışmış: “Çoğu kez / Ateşe dokunmadan yakarız kendimizi / Ve düşmeden suya / Boğulur düşlerimiz” (s.98)
10. Diriliş beşiği: Sabah Gibi Uyandıran
Sabah Gibi Uyandıran, Mustafa Ruhi Şirin’in bütün şiirlerini bir araya getiren bir toplam. Kitap üç bölüme ayrılmış: Rüya Saati, Dünya Bir Lunapark ve Elsiz Eldiven. Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda ismi anılmadan geçilmeyecek birkaç kişiden biri de Şirin’dir. Yazdığı şiirlerde de bu hassasiyetin izlerini görüyoruz. Çocuk muhayyilesi, çocuk sevgisi ve genel anlamda farklı ve derinlikli yönleriyle çocukluk imgesi, Şirin’in yazdığı şiirlerin ana karakteristik özelliği. Bu bağlamda çocuklar için yazan şairlere de atıflar görüyoruz kitap boyunca. Şirin, bir “diriliş beşiği” olarak görüyor çocuğu.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.