Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Toynbee'den İnsan, Hayat, Tarih ve Toplum Okuması



Vasat
Toplam oy: 118
İnsan Soyu ve Toprak Ana’da insanla ilgili her şeyi bulmak mümkün. Verilerden yola çıkarak düşünce üretir Toynbee. Bir düşünce diğer düşünceyle bağlantılıdır. Öyle olunca kitap boyunca tarih öncesi devirlerden modern zamanlara kadar yaptığı insan, hayat, toplum ve tarih okuması uzun, düşündürücü, bilgilendirici bir serüvene dönüşür.

Modern dönemin efsanevî tarihçilerinden biri Fernand Braudel ise, diğeri Arnold Toynbee’dir. Efsane olmalarının nedeni, sadece tarih alanında yaptıkları araştırmalar değildir. Ayrıca bu tarih üzerine düşünce üretmeleridir. Yorumcudur bu iki tarihçi. Tarih felsefesi de yaparlar. Sosyologların birinci derecede kaynakları arasındadır kitapları. Sanatı da bilirler. Din ve toplum onların araştırmalarında başköşeyi tutar. Sanatın ve dinin toplum yapılaşmasında, devlet düzeninde, ekonomi kadar belki de ondan da fazla belirleyici olduğunun farkındadırlar. Siyasi savaşların temellerine bu yüzden bu iki tarihçi, diğer tarihçilerden daha hızlı ve etkileyici ilerler. Onları okuduğumuzda tarihin gelip geçmiş, bir eski zaman hikâyesi olmadığını anlarız.

 

 

 

Toynbee’nin Türkçeye yeni çevrilen İnsan Soyu ve Toprak Ana kitabı yukarıda saydığımız özelliklerin tamamını taşımaktadır. İnsan üzerine düşünür Toynbee kitap boyunca.

 

 

 

İnsanın farklı mekân ve zamanlarda aldığı şekilleri araştırmaya çalışır. Bu araştırma için sadece tarih bilgisi yeterli değildir. Ayrıca sanat, din, sosyoloji, felsefe, siyaset hatta edebiyat bilgisi de gerekir. Toynbee’de bunların tamamı bulunmaktadır. O yüzden, “Dünyanın Öyküsel Bir Tarihi” alt başlığıyla çıkan İnsan Soyu ve Toprak Ana’da insanla ilgili her şeyi bulmak mümkün. İnsanların temel ihtiyaçları… Bu ihtiyaçlara binaen oluşan toplumlar... Toplumların birbiriyle karşılaşmaları... Coğrafyanın bu oluşumdaki etkileri... Denizler, dağlar, kaynak sular, ırmaklar, verimli araziler, sonrasındaysa tabiatın baş edilemeyen güçleri… Toynbee’nin insanı düşünürken kullandığı şartlar ve bilgilerdir. Taşlar mesela. Taş ocakları, taşların biçimlendirilmesi, oyulması… toplumda nasıl bir mimari ilerlemeye denk düşmektedir, Toynbee’den öğrenilebilir. Alüvyonlu arazilerin, bu alüvyonlu arazileri meydana getiren ırmakların tarım ve hayvancılıkla ilişkisi, yine Toynbee’nin “insan tarihi”nde bulunabilir. Sonrasındaysa, dinlerin ortaya çıkması... Baş edilmesi güç kuraklık, sel felaketi, deprem, aşırı kar yağışı, fırtına gibi tabiat olaylarının insanlarda yol açtığı korkular… Korkuların dinî inançları meydana getirmesi, şekillendirmesi… Sonrasındaysa, insanın aklını kullanarak tabiat olaylarıyla az da olsa baş etmesi üzerine inançlarındaki değişimler, yine Toynbee’nin dikkat kesildiği ve tarih araştırmalarında kullandığı verilerdir.

Tarihe kuş bakışı bakar
Bu sağlam verilerden yola çıkarak düşünce üretir Toynbee. Bir düşünce diğer düşünceyle bağlantılıdır. Öyle olunca Toynbee’nin İnsan Soyu ve Toprak Ana boyunca tarih öncesi devirlerden modern zamanlara kadar yaptığı insan, hayat, toplum ve tarih okuması uzun, düşündürücü, bilgilendirici bir serüvene dönüşür. Hem Toynbee için hem de onun okuyucusu için tam bir düşünsel serüvendir İnsan Soyu ve Toprak Ana. Bellidir, Toynbee dönem dönem sorular sormuş ve bu soruların cevaplarını araştırmıştır. Soru, soruyu doğurmuş. Cevaplar diğer sorulara yol açmıştır. Bu yüzden İnsan Soyu ve Toprak Ana akademik bir çalışma değildir. Daha doğrusu akademik çalışma yöntem ve yazılımından uzaktır. Toynbee kronolojiden uzaklaşmasa da, ona bütünüyle bağlı da kalmaz. Zaman sıralamasında da aynı yöntemi kullanır. Tarihler önemlidir. Birbirini etkiler ama bu etkiyi, zamansal sıralamadan takip etmek zordur. O yüzden Toynbee tarihe kuş bakışı bakar. Temel noktaları, değişimleri yakalar ve inceler. Bir yüzyılın olayı, bazen birkaç yüzyıl sonrasını etkilemektedir çünkü. Toynbee’yi en çok heyecanlandıran etki ve olaylar da bunlardır.
Diğer bir husus, Toynbee İnsan Soyu ve Toprak Ana’da kıyas yöntemini kullanır. Mesela Sümer, Akad ve Firavunlar Dönemi Mısır karşılaştırması. Mimarî, kültür, tarım, yönetim ve inançta bu toplum ve devletlerin kıyası, hem bu toplumları okuyucuya daha anlaşılır kılar hem de aralarındaki farklardan yola çıkarak ilerleyen dönemlerin analizini kolaylaştırır. Daha kalıcı ve etkileyici olmayı da sağlar kıyas yöntemi. İnsan Soyu ve Toprak Ana’daki konu, anlatım ve fikirlerin etkileyiciliği biraz da bu yüzdendir. Diğer bir örnek: Buda, Zerdüşt, “İkinci İşaya”, Konfüçyüs ve Pythagoras kıyası. Aynı dönemin insanlarıdır bunlar. Her biri farklı toplumlarda farklı inançları vaaz etmişlerdir. Fakat benzer yönleri de vardır. Mesela Pythagoras’la Buda’nın öğretileri birbirine o kadar benzemektedir ki bu, ikisinin de aynı kaynaktan beslendiğini düşündürür. Ayrıca bu kişilerin birer din kurucu olmaları, mevcut düzene karşı çıkmaları, bozulmuş ahlak ilkelerini yeniden kurmaları ve düzeltmeleri, siyasi iktidarla ilişkileri de, diğer benzer yönleridir. Açık seçik ifade edilmemiş olsa da, çeviride güme gittiğini düşündüğümüz, Toynbee’nin bu beş kişi üzerindeki temel fikri ve tespitiyse beşinin de ortaya çıktığı dönemde tek tanrıcı inanca sahip olduklarıdır.
Çeviride güme giden diyerek maalesef İnsan Soyu ve Toprak Ana’nın en acı gerçeğine geliyoruz. Kitabın çevirisi başlı başına sıkıntıdır. Dev bir yazar, müthiş bir konu fakat başarısız bir çeviri… Bu durumda oturup ağlasak yeridir. Çünkü Ahmet Aybars Çağlayan, bu çetin çeviri işinin altından kalkamamıştır. Bir kere çevirmenimiz tarih terminolojisini bilmemektedir. Toynbee’nin sık sık girip çıktığı din ve sanat konularında da kavramlara hâkim değildir. Üçüncüsü, Toynbee’nin üslubunu yakalayamamış ve Türkçeye yansıtamamıştır. Bu, gerçekten çok zor bir şeydir. Bari kendi üslubuyla anlaşılır bir çeviri yapsaydı diyoruz. Bu da çeviriyi okunmaz hale getiren dördüncü sebeptir. Misal: “Her nasılsa, diğer çıkmalar Helen Dünyası’nın Bacchanalia cinsel şenlikleri [Dionysia bolluk ayinleri [orgia], Ön Asya’da tanrıça Kybele’ye sefahat âlemiyle tapınma, Montanusçu kadın peygamberlerin vecde gelmeleri, Mevlevi dervişlerin hipnotize edici dansları ve MÖ on birinci yüzyılda Suriye’deki Kral Saul’a hastalık bulaştıran peygamberler takımının hezeyanıydı.” (s. 248) Güya tırnaklı parantez, anlaşılmayan yerleri anlaşılır kılmak için kullanılmış. Çevirmen öyle diyor. Fakat cümle bozuk. Bilgi hatalarının ise Toynbee’ye ait olduğunu sanmıyorum. Cümleden bir şey anlaşılmıyor. En iyi ihtimal, bu hareket ve olaylar benzer etkiye sahiptir denilmek istenmiştir.
Kitapla uğraşmak heyecan verici
Bir cümleyi ikiye, bazen de üçe bölmek ve anlaşılır hale getirmek, fazla mesai mi gerektirir? Sanmıyorum. Bu cümlenin öncesine bakalım: “Bu şehvet dolu ritüelin amacı pornografi değildi; sempatik büyü [birlikduygu büyüsü] ile insanların ve evcilleştirilmiş bitkilerle hayvanların doğurganlığını gayrete getirmek için tasarlanmıştı.” Gerçekten “birlikduygu büyüsü” çok açıklayıcı olmuş. Peki “doğurganlığını gayrete getirmek”ten ne anlamalıyız? Çevirmen keşke bu ifadenin yanına da bir tırnaklı parantez açsaydı. Anlaşılıyor ki sıkıntı, çevirmenimizin Türkçesi, İngilizcesi, kavram/terim bilgisinin yetersizliğidir. Başka bir misal: Kitabın bir yerinde “din kurucusu”, diğer yerinde “peygamber” diye anılan Zerdüşt, Buda ve Pythagoras’dan ayrıca “evliya” diye de söz edenin, bu kavram kargaşasını yaşayanın ve metne geçirenin Toynbee olduğunu hiç sanmıyorum.
Çevirmenimiz ya bile bile kavramları anlamından etmeye ve belirsizleştirmeye çalışıyor ya da gerçekten bu kelimeler arasındaki nüansı bilmiyor. Peki, “Nirvana”yı “sönüklük” (s. 230) diye çevirmesi nedir? “Nirvana”yı gerçekten bilmiyor olamaz değil mi? “Sönüklük” nedir ayrıca? “Nirvana”yı “sönüklük” kelimesiyle karşılayarak nasıl bir anlam katliamı yaptığının farkında mıdır “İngilizceden Çeviren”imiz? Son olarak, çevirmenin dipnot koyup, okuyucuyu bilgilendirmesi gereken belki yüzlerce yerden birinde dipnot görüyoruz.
Onlar da eksik yani yeterli düzeyde değil. Bu yüzden çevirinin aceleye getirildiğini düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Kitabın birkaç bölümünden misal getirerek çevirmenimizi eleştirdim. Fakat benzer hatta daha fahiş hatalar diğer bölümlerde de var. Hepsine burada değinmek, çeviriden daha çok sayfa yazmayı gerektirir. Yine de şunu söyleyebilirim; kötü çeviri, kavram kargaşası ve bozuk cümlelere rağmen Toynbee’nin İnsan Soyu ve Toprak Ana’sıyla uğraşmak heyecan vericiydi. Keşke bir mütercim ekip tarafından tekrar çevrilse bu eser. Ve felsefe, tarih, sosyoloji, teoloji, sanat tarihi gibi farklı disiplinlerden redaktörlerin, musahhihlerin elinden geçtikten sonra yayımlansa… Buna değer.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.