Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Yavaşlığın Bestekârı; Milan Kundera



Vasat
Toplam oy: 322
Kundera, yavaşlığın yazarıdır. Kahramanların usul adımları, hayatın sadeliği, zamanın büzülmesi, diyalogların felsefi uçları ve boşlukların köşeleri bu yavaşlığı canlı tutar. Onun romanlarını Vltava Nehri’nde hafifçe ilerleyen yalın bir sandala benzetebiliriz.

1929 yılında Çekoslovakya’nın Bruno şehrinde dünyaya gelmiş Milan Kundera. Burjuva bir ailenin çocuğu olarak erken yaşlarda piyano ve klasik müzikle tanışmış. Babası, dönemin meşhur müzikoloğu ve akademinin rektörü Ludvik Kundera, oğlunun kendisi gibi yetkin bir müzisyen olması için epey çaba sarf etmiş. Fakat Kundera, ortaokul yıllarında müzik eğitimi alırken şiire de ilgi duymaya başlamış.

 

Aynı zamanda Doğu Avrupa’yı kasıp kavuran komünizme yakınlık duymuş. Bu esnada, milyonlarca insan gibi İkinci Dünya Savaşı’nın karanlığında kalmış. Naziler’in ülkesini işgali, onu derinden sarsmış. Lise yıllarında ateşli bir komünist olarak ilk şiirlerini yazmış. Lisenin ardından müzikal ve edebi çalışmalarına devam etme niyetinde olan Kundera, geçimini sağlamak için satıcı ve caz müzisyeni olarak çalışmış. Savaşın ardından 1948 yılında Çekoslovakya Komünist Partisi’ne katılmış fakat aykırı fikirleri neticesinde iki yıl sonra partiden atılmış.

Prag Baharı ve zor yıllar

Kundera, partiden atılmasına rağmen ideal komünizm üzerine manifestolar, makaleler yazmış, çeşitli tartışmalara katılmış. Bu yıllarda Prag’a taşınıp Charles Üniversitesi’nde sinema, müzik, edebiyat eğitimi almış. 1952 yılında mezun olduktan sonra Prag Sahne Sanatları Akademisi’nde dünya edebiyatı üzerine dersler verirken beri yandan da çeşitli oyunlar, şiir denemeleri kaleme almış ve çeviriler yapmış. 1956 yılında partiye tekrar kabul edilen Kundera’nın Laughable Loves isimli kısa öykülerden oluşan kitabı onu edebiyat çevrelerine tanıtmış.

 

 

Kundera, 1967 yılında evlenmiş ve aynı yıl büyük ses getiren ilk romanı The Joke, orijinal ismiyle Žert yayınlanmış. Edebiyat çevrelerinde belli bir saygınlık kazanmaya başlamışken reformist komünist yazarlarla birlikte Prag Baharı’nın arka planında yer alması, başını epey derde sokmuş. 1968 yılında Çekoslovakya, SSCB’nin işgaline uğradıktan sonra ülkede yaşanan büyük kaosların ardından Kundera’nın eserleri yasaklanmış ve birçok yazar gibi o da 1970 yılında sınır dışı edilmiş. Kundera’nın bu yıllarda maddi ve manevi açıdan çok zor günler geçirdiğini, kendi demeçlerinden ve kitaplarında Prag yıllarına yaptığı atıflardan biliyoruz.

Kundera, 1975 yılında Fransa’ya iltica ettikten sonra Rennes Üniversitesi’nde dersler vermiş ve 1979 yılında Gülüşün ve Unutuşun Kitabı isimli eserini yazmış.

Yarım kalmış hevesler, aşklar, dostluklar

Kundera’yı tüm dünyaya tanıtan ve birçok otorite tarafından başyapıt olarak kabul edilen Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ise 1984 yılında yayınlanmıştır. Kundera’nın Çekçe yazdığı diğer eserler; Yaşam Başka Yerde, Ayrılık Valsi ve Ölümsüzlük’tür.

 

Yavaşlık romanı, 1995 yılında Fransızca yayınlandığında ülkesinde büyük tepki çekmiş fakat yazar bundan sonraki eserlerini Fransızca yazmaya devam etmiştir. Bunlar; Kimlik, Bilmemek ve Kayıtsızlık Şenliği’dir. Deneme kitapları ise; Roman Sanatı, Saptırılmış Vasiyetler, Perde ve Bir Buluşma’dır.

 

Kundera; şiir, oyun ve ilk öykülerinde yakınlık duyduğu ideolojisini merkeze alıp etrafına ona uygun imajlar, figürasyon ağı ve meta-temalar koyarken romanlarında başka bir tavır almıştır. Siyaset, onun romanlarında bir amaç değil araçtır. Siyasetin gölgesi romanlarındaki dar sokaklarda gezinse de birey, toplum, siyaset üçgenini üçüncü gözden realist çizgileri esas alarak anlatmayı yeğlemiştir.

 

Kundera’nın Fransa yılları onun fikirlerini, sanata bakış açısını olduğunu gibi eserlerini de dönüştürmüştür. Bu yıllarda Rönesans yazarları Giovanni Boccaccio ve Rabelais’ın mistisizminden, Nietzsche’nin ve Heidegger felsefi görüşlerinden, postmodern roman tekniklerinden etkilenmiştir.

 

Yavaşlığın yazarı

Kundera’nın romanları sonbaharın hizasındadır. Cümlelerin altında hüznün felsefesi yatar. Ülkesinden sınır dışı edilmesi ve başka bir ülkede mülteci olarak yaşamak zorunda kalması büyük bir travmanın dilimleri olarak karşımıza çıkar. Yarım kalmış hevesler, aşklar, dostluklar; birbirine düğümlenmiş notalar halinde sayfalar boyunca uzar. O sararmış notalardan yayılan birbirinin içinde uyuklayan hisleri tüm sıcaklığıyla hissedebiliriz.

Kundera, üst kurmacalarına yerleştirdiği bu melankoli kümelerinin içine mutlak suretle kadın- erkek ilişkilerini koyar.

 

Genellikle esas kahraman çapkın, entelektüel bir erkektir. Bu karakter, kadınları yaralarından yakalayarak onlara aşkı öğrettikten sonra yaralarını büyütür. Bu noktada karmaşa başlar ve olay zinciri ilerledikçe yeni karmaşalar peydahlanır.

 

Kundera, yavaşlığın yazarıdır. Kahramanların usul adımları, hayatın sadeliği, zamanın büzülmesi, diyalogların felsefi uçları ve boşlukların köşeleri bu yavaşlığı canlı tutar.

Onun romanlarını Vltava Nehri’nde hafifçe ilerleyen yalın bir sandala benzetebiliriz. Bu sandal; asırları, insanları, renkleri, binaları, eşyaları ve duyguları birbirine berkiterek uzayan tarihi şehir Prag’ın hem geçmişinden hem bugününden geçer.

 

İhtişamlı, yüksek tavanlı apartman dairelerinin pencerelerinde şehvani hislere bulanmış vaziyette yağmuru izleyen âşıkları görürüz. Evlerden ve sokaklardan melodiler, sigara dumanları, loş ışıklar, tiz sloganlar yükselirken Prag’ın gecesi ve gündüzü, baharı ve kışı birbirine katışır.


Soğuk savaşın izleri

Kundera’nın romanlarında İkinci Dünya Savaşı’nın ve peşinden gelen soğuk savaş döneminin izlerini mekânlarda, olaylarda ve ilişkilerde görmek mümkündür. Bu sahneleri bazen ironi, bazen kara mizah ve bazen de kendi acı tecrübeleriyle doldurur.

 

Onun karakterleri hayata çocuksu bir saflıkla bakan, karmaşık ruhlu, güzel konuşan, hız yerine hazzı önemseyen, dış âlemin ritmine ayak uyduramayacak kadar duygulara gömülmüş, yabancılaşmanın her evresiyle tanış olan insanlardır. İçlerindeki karanlığın ve kargaşanın farkındadırlar. Düğümleri çözmeye çalıştıkça kendi dünyalarına daha çok saplanırlar.

 

Kundera; aşk, ölüm, siyaset ve belirsizlikler üzerinden hayatı sorgular. Derin psikolojik tahlillerin içine dört yanı dikenli izahatlar, felsefi pasajlar, katmanlı itiraflar ve vurucu aforizmik tümceler ekmeyi sever. Karakterler, görünmez çarmıhlarda defalarca can verir. Yasaklar ve günahlar yemeklerin kokusuna siner. İçeride bunlar olurken dışarıda yaşam devam eder; güneş batar, yağmur yağar, kuşlar uçar, piyano çalarken Ruslar Prag’a girer ve var olmak dayanılmaz bir hale alır. Tüm bunlardan kaçmak için hafifliğe inanmak gerekir.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.