Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

“Ve nihayet işte gene buradayız”


Vasat
Toplam oy: 194
Dino Buzzati // Eren Cendey
Can Yayınları
Kısa anlatılar, birkaç sayfalık öyküler, günlük parçaları, felsefi düşünceler, taslaklar, tarihi hikayelerin anakronik yorumları ve anılardan mürekkep yüz elli altı mikro metin...

Büyülü gerçekçilik denince akla ilk gelen yazarlardan olan Dino Buzzati’nin yüz elli altı mikro metinden oluşan Tam O Anda kitabı, geçtiğimiz günlerde Eren Cendey’in harika çevirisiyle yayımlandı. Yaklaşık altmış parçacıktan oluşan ilk hali 1950 yılında yayımlanan kitap, Buzzati’nin zaman içindeki eklemeleriyle ve ölümünün ardından karısı Almerina’nın bulduğu dosyadaki yeni metinlerle birlikte nihai halini almış. Lorenzo Vigano’nun giriş yazısından, Buzzati’nin kitabın kurgusu için nasıl titizlendiğini, bir araya getirdiği parçaların tutarsız ve tekdüze bir yeküne ulaşmaması için nasıl denemeler yaptığını, hatta ana temasının “geçen zaman” olduğunu düşündüğü kitap için uygun bir ad bulmakta nasıl zorlandığı ve kitabın adının birkaç kez değiştiğini öğreniyoruz.

“Ve nihayet işte gene buradayız, hep aynıyız; bir kesinti, bir çatlak olmadı; gencecikken uğruna koşu tutturduğumuz hedef nokta hep bir sonraki gün oluyordu. Mutlu olduğumuzu sandığımız o eski dönemlere bizi bağlayan saatlerin ara vermeyen akışıydı bunlar. Üstelik günlerin o zamanlar pembe ya da uçuk maviyken şimdi boz bulanık olduğu da doğru değil, hatta hemen hep aynılar; öyle bir haldeler ki insan içinde olunca hiç de özelmiş gibi durmuyorlar ama dışarıdan, geçmişte kaldığı yere bakıldığında gizemli bir şekilde ışıldıyorlar.”

Kısa anlatılar, birkaç sayfalık öyküler, günlük parçaları, felsefi düşünceler, taslaklar, tarihi hikayelerin anakronik yorumları ve anılardan mürekkep yüz elli altı mikro metinden oluşan Tam O Anda, bir Buzzati kılavuzu olarak da değerlendirilebilir. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesindeki karanlık ve karamsar yıllarda yazılan metinler Buzzati’nin siyasi görüşlerine, hayata bakışına, çevresiyle ilişkisine, algı biçimine, kişisel muhasebesine dair ipuçları veriyor.

Birbiriyle hayli bağlantısız gibi görünen bu metinler Buzzati’nin nefis kurgusu sayesinde ortak bir ritimde ve duyguda buluşuyor. Yazarın sıkı takipçilerinin bildiği üzere Buzzati’nin diğer eserlerinde de önemli bir yer tutan “geçen zaman” ve “bekleyiş” temaları bu kitapta da baskın. Tatar Çölü’nde genç teğmen Giovanni Drago’nun unutulmuş bir kalede asla gelmeyecek bir düşmanı ömrünü tüketircesine bekleyişi, Bir Aşk’ta melankolik âşık Dorigo’nun sevgilisinden merhamet görmek için umutsuzca bekleyişi gibi bu mikro metinlerde de belirsiz geleceği bekleyiş, ölümü bekleyiş, zamanın akışının değişmesini bekleyiş ve bu bekleyişin getirdiği yılgınlığın verdiği ruh hali kendini hissettiriyor.

Tam O Anda, Dino Buzzati’nin yarattığı bütün evrenlerin giriş kapısı.

 

Görsel: Dilem Serbest

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.