Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bildiğimiz Sherlock Holmes'ün uzağında


Zayıf
Toplam oy: 918
Laurie R. King // Çev. Müge Atalay Bayyurt
Portakal
Kadınlar Alayı, Sherlock Holmes’ün ve aslında polisiye türünün erkeklerle örülü dünyasında büyük bir delik açıyor.

Sherlock Holmes ve çırağı Mary Russell’ın Arıcının Çırağı’nda başlayan serüvenleri Kadınlar Alayı’nda devam ediyor. Arıcının Çırağı’nda, emekliliğini ilan etmiş Sherlock Holmes’ün Mary Russell’a karşılaşması, onun zekasının kıvraklığını dikkate değer bulması ve usta-çırak ilişkisinin başlangıcını okumuştuk. Holmes’ün Russell’da sezdiği-gördüğü yetenekleri okur da tek tek onaylamıştı. Kadınlar Alayı’nda hem bu tuhaf usta-çırak ilişkisinin derinleşmesine hem de Russell’ın kendini keşfetme yolculuğuna tanıklık ediyoruz.

 

Mary Russell, zeki, meraklı bir zihne sahip ve kendine biçilen rollere boyun eğmeyen genç bir kadın. Aynı zamanda inatçı da. Araştırmayı seven yapısı ve meraklı zihni, onu yeni bir mistik hareketin lideri olan Margery Childe ile karşılaştırıyor. Childe’yle tanışması sonrası Russell, onunla ve çevresindeki kadınlarla yakınlaşmaya başlar. Kadın haklarına yaklaşımı, teolojideki farklı yorumları nedeniyle dikkatini çeken bu tarikatın bir üyesi olmaya adım adım yaklaşan Russell’ın şüpheci zihni, ona bambaşka bir bakış açısı sunar. Merak ve araştırma, devamında Russell’ı içinden çıkılmaz bir maceraya sürükler.

 


Kitap, bir polisiye kitaptan beklenenden daha yavaş bir yapıya sahip; bazı bölümlerde klasik polisiye aksiyonuna yaklaşılsa da hem dilin hem de anlatımın genellikle sakin bir akışta ilerlediği söylenebilir. Kitapta gündelik dili yakalamak güç, kitabın orijinal metnini değerlendirme şansım olmadığı için bunun kitabın yazarından mı çevirmeninden mi kaynaklandığı yönünde görüş bildirmeyi sakıncalı buluyorum. Ancak Kadınlar Alayı’nda klasik Holmes romanları soluksuzluğunu beklememek gerektiğini söyleyebiliriz.

 

 

 


Kadınlar Alayı, Sherlock Holmes’ün ve aslında polisiye türünün erkeklerle örülü dünyasında büyük bir delik açıyor. Sherlock Holmes’ün çırağı olan Mary Russell üzerinden toplumda kadına uygun görülen yer, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadın cesaretinin varacağı noktalar ile ilgili okumalar yapmak mümkün. Laurie R. King’in kitapları, sadece heyecan yaratan, kolay polisiye kitaplar değil; King, alt metinleri, toplumsal mesajları ve karakterlerinin seçimiyle söylemek istediklerini romanın içine gizliyor. Bu mesajları bulmak için Sherlock Holmes olmaya gerek yok; dikkatli bir okur olmak yeterli.


Laurie R. King, Holmes’ün klasikleşen ve herkes tarafından bilinen karakterinin sınırlarını silikleştirmiş; King’in kitaplarında usta dedektifle yeniden tanışıyormuş hissi yaşamak mümkün. Sevin Okyay da King’in Holmes yorumuna dikkat çekiyor: “Ama ‘Arıcının Çırağı’nda nihayet Holmes’e farklı gözle bakabilen ve ona layık bir yardımcı bulmuş yazara rastladım. Laurie R. King, büyük dedektifle dağda-bayırda karşılaşan, hatta onun üstüne bakıp ezmesine ramak kalan 15 yaşındaki Mary Russell’da bulmacayı çözmüş.” Okyay’ın da söylediği gibi, Holmes’ün yeniden doğuşu ve kimliğinin yeniden inşasının temelinde Mary Russell’ın bu hikayelere dahil oluşu yatıyor.


Kadınlar Alayı
, yalnızca aksiyon beklentisinde olan, kolaycı polisiye okurlarının ilgisini çekmeyebilir. Ancak polisiye okumayı seven, farklı polisiye yazarlarının dünyalarına aşina, kendisine verilenle yetinmeyip alt metinde yazanı araştırmayı seven okurlar için yeni yollar açmaya aday bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.