Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir yıkımın sorumluluğu


Zayıf
Toplam oy: 843
Sema Kaygusuz
Metis Yayıncılık
Barbarın Kahkahası, Sema Kaygusuz'un metinlerindeki dil ve biçim arayışlarının baki kalacağını duyumsatırken, onun kendi anlatımını kalıplaştırmadan kurmacayı hep yeniden inşa edeceğini de ifade ediyor.

Sema Kaygusuz’un son romanı Barbarın Kahkahası, bir yıkımın sorumluluğu altında insanın kendisiyle, ötekiyle konuşabilmesinin, duyduğunu yorabilmesinin, içine akıtabilmesinin hikayesi. Anlatıcının metindeki her karaktere sirayet ettiği, suyun dibindeki bir taşın, koyda ansızın ortaya çıkan bir keçinin, köpeğin animist bir ruhla işarete dönüştüğü bir anlatı olma özelliği de taşıyor öte yandan. Barbarın Kahkahası bu haliyle, Kaygusuz’un metinlerindeki dil ve biçim arayışlarının baki kalacağını duyumsatan, onun kendi anlatımını kalıplaştırmadan kurmacayı hep yeniden inşa edeceğini ifade eden estetik kaygısını da muhafaza ediyor.

 

Tatil sezonunda, Mavi Kumru adlı bir motelde yaşanan gizemli bir “kirlilik” olayı metnin odak noktası. Bu anlamda hikaye bir yanıyla gösterileni olmayan, polisiye tekinsizliği içinde bir boşluğu imliyor. Bu boşluk, öyküdeki karakterleri birbirine yakınlaştırırken aynı zamanda uzaklaştıran bir anlama da sahip. Orta sınıf huzursuzluğunun farklı açılardan fotoğrafik sunumu da bu boşluğu çoğaltan yapının dolgu malzemelerinden. Motel sakinlerini huzursuz eden “kirlilik”, sağa sola yapılan işeme hadisesinin yarattığı asap bozucu bir hijyen sorunu olmaktan öte, bir sınır durumunu işaret etmeye başlıyor. Bu anlamda “kirlilik” bellekle, koy vermenin, tıkanmanın, biriktirmenin ve unutmanın hudutlarını imleyen bir çizgi aynı zamanda. Motel sakinlerini, okuru ve anlatıcının kendisini bu sınırda bir hesaplaşmaya davet ediyor. Romandaki karakterlerden Simin, bir tür bilge, şifacı/vakanüvis kimliğiyle diğer kahramanlarla arasına koyduğu mesafeyi hiç kaybetmeden, geçmişin ve şimdinin yaralarını tedavi etmek yerine onları gösteriyor, dikkat çekiyor. Bu tutumuyla Mavi Kumru Moteli’nin sembolize ettiği ülke, yurt ya da insanlar topluluğu için bir anlam üretmek yerine, korkunun kendisini kaçınılmaz bir biçimde görünür kılıyor. İsmail için, Eda için ya da diğer motel sakinleri için Simin’i tekinsiz yapan şey de sidik olayına karşı aldırışsızlığı…

 

Bir geçmiş/bugün güncellemesi

 

Barbarın Kahkahası aynı zamanda bir geçmiş/ bugün güncellemesi yapan bir metin olma özelliğine sahip. Kaygusuz bunu yaparken toplumsal belleğimizi kanatan yıkımları bir içlenme/dertleşme biçiminden çok neşesini de kaybetmeyen güçlü bir öfke duygusunu koruyarak gerçekleştiriyor. Zira motel sakinlerinin aradığı huzurun, “hiç gelmeyecek olana ağıt” söylencesiyle değil; kusarak, acıtarak, sarsılarak, onu yeniden üretmeden duyumsanacak bir suçluluk kültürü içinde var olmasıyla mümkün olacağının altını çiziyor anlatıcı.

 

Bir aşksız/aşksızlık hali Barbarın Kahkahası. Ne Eda, ne Uğur, ne Melih, ne de Serpil aşkı tanımıyor. Anlatıcı geçmişin hafızasını sürekli canlı tutarken karakterler bu geçmiş eylemlerin yükünü kendi aralarında tanzim edemiyorlar. Bu, onların birbirlerini sevme ve sahiplenme biçimlerine de sirayet ediyor. Herkes yarım. Kendilerini anlatma/ifade etme hususunda bir beceriksizlik, bir yanılgı içindeler. Kendi sevme halleri diğerini tahakküm altına almaya çalışıyor, diğerinin varlığını, hürriyetini koruyacak bir öz değerden yoksunlar. Bununla birlikte aşk, Mavi Kumru Moteli’nin tüm sakinlerini birbiriyle mayalayacak hikmetten mahrum, yaz sıcağında yemek masalarında neticeye varmayacak tartışmaların, suçlamaların gölgesinde kalıyor, kendi dillerini aramak ve yaratmak hünerini yetişkin bozgunculuğuyla manipüle ediyor devamlı karakterler.

 

Cinsel hazzın özerkleştirilmesi

 

Erotizm ve cinsellik önemli bir nokta Barbarın Kahkahası’nda. Eda kendi cinsel hazzını özerkleştiren genç bir kadın karakter. Sevgilisi Ufuk’a klitoral orgazm ile ilgili yaptığı tebliğle Kaygusuz, erotik edebiyatın dokusunu metninde işleyen önemli ve güçlü bir dinamik haline getiriyor şüphesiz. Ancak bu cinsellik söylemi oldukça hırçın. Yani cinselliğin, kazanca dönüşen övünçle söylemleşmiş bir eylem olması ve bu haliyle dolaşıma girmesi “erkekçe” bir tavır. Eda bu tavrı hangi üslupla tekrarlıyor? Kendi kayıt dışı hazzından yani klitoral tatmininden bahsederken ve onu hasetle/imrenmeyle aşırı bulan Ufuk’a, duyarlı bir aşkı işaret ederken, kendisini kaybedip vulgar bir dille ifşaatta bulunarak. Bu noktada yazar, Eda karakterini ve erotizm/cinsellik söylemini bir yönüyle sorunsallaştırıyor. Çünkü Eda, yaratıcı cinsel aşkın ilhamıyla kendi hazzını dillendiriyorken bu erkekçe tavra zayıf düşüyor. Edimi, dili pervasız ve kırılgan bir manifesto. Dolayısıyla tensel eylemi, özgürleştirici alan yaratmayan, “oh” çalan bir söylemin kalabalığına sıkışıp kalıyor. Eda kendi bedeninin/hazzının hakkını kollarken duyarlı bir cinsel aşkın yoluna da taş koyuyor. Tam bu nokta da karakterin hazzını gölgeleyen öfke boşalması, kadın cinselliğini asırlardır baskılayan dini, siyasi ve ahlaki normların varlığıyla açıklanabiliyor. Ancak bu onu özgürleştiren bir cinsel tavır mı? Simin reçetesinde “Her cenge girmemeli” diyerek Eda’nın hazzını döküp saçmasını, kırılganlığını fark ettiğini dile getiriyor ancak yine de yazar, karakteriyle şefkat duygusu arasına bir mesafe koyarak, bunun kararını okuyucunun tercümesine bırakıyor.

 

Modern zamanların avcısı

 

Metnin umudu genç Ozan’ın varlığıyla konturlanıyor. O, arkaik zamanın erişkinlik seremonisinin bir göstergesi. Ancak varlığı bundan daha fazlasını imliyor metinde. Zira o, erkeklik ritüellerini bir oyun bahçesine dönüştüren küçük bir deha, bir sanatçı. Modern zamanların avcısı… Ancak avladığı/öldürdüğü her hayvan Ozan’ın tözünün bir parçası oluyor. Ozan biraz daha kaplumbağa, biraz daha keçi oluyor bu avlarda. Kaygusuz bu animist yaklaşımla kosmosun dilinin bir parçası kılıyor okuru. Yetişkin ikiyüzlülüğünün kullanışlı olanakları bu çocuğun av ritüelleri ile ters yüz ediliyor. Böylelikle Ozan bir hatırlama, bir sarsılma oluyor Mavi Kumru Moteli sakinleri için.

 

Motel çalışanlarından Selçuk ve Alikâr arasında geçen sohbetin iki ana ekseni var. Selçuk’un onu dehşete düşüren kadın korkusu ve Alikâr’ın inancına duyduğu şüphe. “Esrarîler” adlı bu bölüm, kadın ve din meselesini işaret eden farklı feminist okumalara da açık aynı zamanda. Selçuk ve Alikâr kendi dertlerini dillendirerek, Mavi Kumru Moteli’nin müşteri profiliyle birlikte okura okumalar yapabileceği yeni başka bir alan açıyorlar. Selçuk, onu hayret ve dehşete gark eden kadın korkusuyla, Alikâr dinler arasında yaşadığı inanç serüveninden vazgeçişiyle oradalar. Korkunun ve hakikatin esrarını çözmek için oradalar. Din ve mezhebe dayalı kimlik aidiyetleri bu iki karakterin zihninde yoğunlaşıyor. Ve varoluşlarını yeniden icat etmeye çalışıyorlar. Tüm kimlik tanımlamalarından münezzeh büyük bir boşluğu hayal ediyorlar.

 

Sema Kaygusuz’un, kurmacanın farklı ifade olanaklarıyla ilgili arayışlarının izlerini diğer metinlerinde olduğu gibi Barbarın Kahkahası’nda da görmek mümkün. Dili evi kabul eden bir üslup ve biçim anlayışı, metni yeniden üretme ve yaratıcı okuma alanı açma imkanı sunuyor okuyucuya. Bu yönüyle yazar, “Tümüyle teslim ettim kendimi”* diyor, romanın kime nasıl dokunacağını tasavvur ederek…

 


 

* Sema Kaygusuz’un yeni romanı: ’Barbarın Kahkahası’,, Cumhuriyet Kitap Eki

 

* Görsel: Furkan Nuka Birgün

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.