Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Gerçek radikal siyaset nasıl üretilir?


İyi
Toplam oy: 1249

“Negativity & Revolution- Adorno and Political activism” Theodore Adorno’nun son derecede yoğun ama bir o kadar da ilginç yapıtı Negative Dialectics içindeki savları, devrimci teori ve pratik açısından kullanılabilir kılmayı amaçlayan bir derleme; dört kısımdan, on bir denemeden oluşuyor.

Sunuş ve konular başlıklı birinci bölümde yazarlar, derlemenin anlamını ve gerekçesini ve “projelerini”, “Olumsuzlama ve Devrim”, “Neden Adorno?”, “Adorno’nun praksisizme yönelik eleştirisi”, gibi başlıklarla tanımlıyorlar.

Yeni yapısalcılığa karşı negatif (olumsuzlayıcı?) diyalektik, başlıklı ikinci bölümde, “Antagonizma ve fark: Modern kapitalizmin eleştirisi bağlamında olumsuzlayıcı diyalektik ve yapısalcılık sonrasının bir değerlendirilmesi”,  “Adorno ve öncülük-sonrasıcılık (postvangardism)”, “olumlayıcı ve olumsuzlayıcı otonomizm başlıklı denemeler var.

Kurtuluş ve totalitenin (bütünsel olanın) eleştirisi başlıklı üçüncü bölüm, “öznenin kavramsal hapishanesi, siyasi fetişizm ve sınıf mücadelesi”, “Adorno’da kurtuluşcu Praxis ve Kavramsallık” denemeleri yer alıyor.

Dördüncü ve son bölüm, Cinsellik ve sanat konuları üzerinde yoğunlaşan üç denemeden oluşuyor: “Adorno, özdeş olmama (non-identity), Cinsellik”;  “Metafiziğin yıkılmasıyla dayanışma: Olumsuzlama ve umut”; “Mimesis ve mesafe: Adorno’nun düşüncesinde sanat ve toplumsal”.

Guy Debord’un 1960’ların sonunda, büyük bir önseziyle hazırladığı “Gösteri Toplumu” başlıklı çalışmasında işaret ettiği olgunun, yüzlerce uydu televizyon kanalları, haz yönelimli tüketimcilik, dijital teknoloji, sanal gerçeklik, gibi araçlarla “yaşam dünyasının” tüm hücrelerine nüfuz ederek “sermaye makinesi”nin (Deleuze ve Guattari) acımasız, engelsiz tüketimine açtığı günümüzde “olumsuzlayıcı diyalektik”in düşünce tarzı her zamankinden çok daha önem kazanıyor diye düşünüyorum.

Bu önemi iki açıdan vurgulayabiliriz. Birincisi, olumsuzlayıcı diyalektik, verili gerçeklikle ve zamanın andaki ruhuyla hiçbir alanda uzlaşmaya izin vermeyen bir düşünce tarzıdır. Bu anlamda, “devrimciyi” yaratıcı olmaya zorlar. İkincisi, maddi süreçlerin egemen olduğu yapıya karşı devrimci öznenin kapasitesine, sınıf mücadelesinin siyasi boyutunun kurucu özelliğine vurgu yapar. Böylece sosyalistler açısından,  araççı mantığın egemenlik kurucu etkilerinden, ekonomizmden, reformizm, demokratizm yoluyla yapıya teslim olma riskinden kaçınmaya yardımcı olacak eleştirel düşünce aygıtları sunar. Burada, bence, söz konusu olan Adorno ve Adorno’dan gelerek bu derlemede kristalize olan Otonom Marksizmin görüşlerini benimsemek değil, onlarla diyalog içine girerek eleştiri süreci içinde yaratıcı olasılıklar yakalamaya çalışmaktır. Bu derlemedeki denemelerin bence değeri de bu olasılığa kapı açıyor olmalarından kaynaklanıyor.

Derlemedeki denemelere tek tek değinebilmem bu yazıda olanaklı değil. Ancak bitirirken, Alberto R. Bonnet’in ikinci bölümdeki “Antagonizma ve fark: Modern kapitalizmin eleştirisi bağlamında olumsuzlayıcı diyalektik ve yapısalcılık sonrasının bir değerlendirilmesi” başlıklı denemesine dikkat çekmek istiyorum. Bonnet bu denemesinde, Gillez Deleuz’ün derinlikli bir değerlendirmesini yapıyor. “Çokluk”, “çeşitlilik” ve “farklılık” kavramlarıyla liberalizm arasındaki ilişkiye değinen Bonnet, bu kavramların radikal bir siyaset üretemediğini, aksine,  sermayenin kendini çevresine uydurma sürecini beslediğini ileri sürüyor. Bonnet Deleuz’un “arzu” kavramını değerlendirirken, ileri sürdüğü stratejilerin post modern kapitalizme uyumlu olduğunu, gerçek radikal siyasetin ise olumsuzlama ve reddetme üzerinde kurulabileceğini savunuyor. Deleuz’un startejisinin, eninde sonunda, hiçbir şeyi değiştirmeyen, yerel, mikro eylemlerin yüceltilmesiyle sonuçlandığına dikkat çekiyor.

John Holloway’ın, işçi sınıfının aktif bir özne olarak kriz yaratma kapasitesinin, devrimci potansiyellerinin tartışıldığı, Hart ve Negri’nin “İmparatorluk bağlamında ileri sürdükleri çokluk stratejilerinin, kapitalizme karşı mücadeleleri demokrasi mücadelesi içinde erittiğini ileri süren denemesi de ayrıca ilginç. Jose Manuel Martinez’ın son bölümdeki “Mimesis ve mesafe” denemesi de sanat ve eleştiri teorileriyle ilgilenenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Özetle Negativity & Revolution- Adorno and Political activism, okuyanı, tartışmaya zorlayan ve Badiou’nun önerdiği “Komünist hipotezin günümüzde yeniden düşünülmesi” çabasına katkı yapabilecek çalışmalardan oluşuyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.