Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Hayalle gerçeği birbirine katan kitap


Şahane
Toplam oy: 898
Juan Carlos Martinez Barrio // Çev. Zeynep Özbarlas
Librum Kitap
Barrio'nun, Düşler Kitabı'yla edebiyata üst düzey bir başlangıç yaptığını söylemek güç.

Juan Carlos Martinez Barrio, İspanya edebiyatının yeni isimlerinden. Daha doğrusu yazmaya geç başlayanlardan. Düşler Kitabı da yazarın yayımlanan ilk ürünü. Romanın bel kemiğini oluşturan “sakın okuma” uyarısı ilginç ve bir o kadar da merak uyandırıyor. 

 

Düşler Kitabı, yazar Barrio'nun da doğduğu kent olan Burgos'u merkez alırken belli başlı iki kahraman öne çıkıyor: Gustavo ve Ismael. Parasızlıktan eski kitap alım-satım işine girişen ikili, ağır aksak sürdürdükleri sahaflık hayatında bir dönüm noktasına gelirler; kendilerine köşeyi döndüreceğine inandıkları bir “Düşler Kitabı” geçer ellerine. Tüm olaylar da zaten bundan sonra başlar. 

 

Cinayet, intihar ve tuhaf bir mektup

 

 

Romanın anlatıcısı Ismael, kendisini “talihsiz” olarak nitelendirirken kadim dostu Gustavo'dan övgüyle bahsediyor. Avukat ve Burgoslu varlıklı bir ailenin çocuğu olan Gustavo, elindeki miras tükenince dara düşüyor ama bunu, etrafındakileri kendi derdiyle sıkmamak için fazla dillendirmiyor. Bu konudaki katı prensiplerini yakından bilen Ismael'in ısrarları sonucu gerçek ortaya çıkıyor ve ekonomik açıdan zorda olan iki dost, ortaklaşa bir işe girişmek üzere kolları sıvıyor. Antikacı tanıdıklarıyla bağlantı kurarak eski kitap alıp satmaya yöneliyorlar. İkili bundan sonra hemen araştırmalara başlıyor ve dişlerine uygun herhangi bir şey olup olmadığına bakınıyor. En sonunda yolları taş döşemeli ve dar sokaklı Poza de Sal'a, yani yazar Barrio'nun dünyaya geldiği kasabaya çıkıyor. Ismael buraya “kaderimin başlangıcı” diyor. 

 

Antikacıdan epey bir malzeme toplamalarının ardından, kitaplar Gustavo'da kalıyor ve günler sonra şoke eden haber geliyor: Gustavo, evinde bir ipin ucunda sallanırken bulunuyor. Herhangi bir neden veya böyle bir sonu gerektirecek bir emare yokken hem de. Ismael'de, Gustavo'ya ait son görüntü şöyle: “Mutlu, heyecanlı, işimizin iyi sonuçlanmasından dolayı memnun, neşeli, hayat dolu, elinde paketle son derece kararlı yürüyen...” 

 

Gustavo, bıraktığı mektupta, satın aldıkları arasında fazladan bir kitap daha yer aldığını ve onun kendisine bir cinayet işlettiğini, Ismael'e o kitabı kesinlikle okumaması gerektiğini söylüyor. Paketten çıkan “Düşler Kitabı”, bir genç kızın parçalanmış cesedi, Gustavo'nun intiharı ve tuhaf bir mektup... Tüm bunlar, Ismael'in bir türlü birleştiremediği parçalara ve Gustavo'ya hiçbir şekilde konduramadığı karanlık noktalara işaret ediyor. 

 

Hikayenin öbür tarafında, Gustavo'nun Ismael'e “yapma” dediği şey var ki kitabın kapağını açmasını sağlayan da bu. İşin gazını kaçırmadan şöyle söyleyeyim: “Düşler Kitabı”, rüya ve uyku deneyleri barındıran biraz mistik biraz tarihi bir çalışma. Ismael sayfalarda gezinirken, verilen talimatları adım adım uygulandığında, Gustavo'nun gerçekle hayali birbirine karıştırmış olabileceğini tahmin ediyor. Kaldı ki Barrio, bazen bu ikisini kimi anlarda bilinçli kimisinde de farkında olmadan iç içe geçiriyor gibi. Barrio'nun Ismael'e sordurdukları bunun göstergesi sanki: “Neden Don Nicolas bize böyle bir kitap vermişti? (...) Başımıza kötü bir şeyler gelmesi için mi? Ama neden sadece Gustavo düştü de buna karşılık ben bu kadar neşe dolu ve şanslı hissediyorum?” 

 

Fantastik, tarihi ve polisiye öğeler

 

Barrio, hikayesini Eski Mısır ve Asurlular'a dayandırıyor, işin içine zaman zaman fantastik öğeler de katıyor. Gerçekle hayal arasında geçiş yapmak için bu yola girdiği belli fakat çoğu satırı “Biraz da bundan bulunsun,” diyerek yazdığını söylemeden geçmeyeyim. 

 

Bununla birlikte Ismael'in, arkadaşının ölümündeki ayrıntıları bir dedektif edasıyla araştırması, tarihi kayıtları incelemesi ve soruşturma yürütür gibi davranması Barrio'nun kurgusunun güçlü tarafları. Tabii bir de “Düşler Kitabı”nı onlara veren Don Nicolas'ın dehşet verici tarafı, romanın sürprizlerinden. 

 

“Düşler Kitabı” da onu Gustavo ve Ismael'e veren Don Nicolas da karanlık noktalarla dolu. Barrio, bütün bunları anlatırken gizem ve cinayetlerden yararlanıyor. Yani tekinsiz ve okuru merak ettirecek bir metin yaratmaya uğraştığını görüyoruz. Ayrıca hem karakterlerin hem de okurun akıl sağlığına oynuyor. 

 

Barrio, bir yandan da bilinç kayıplarıyla romana yön vermeye çalışıyor. “Özgür iradeden” ve “insani durumlardan uzaklaşan” karakterler yardımıyla bizi alacakaranlık bir yola sokmaya gayret ediyor. 

 

Ismael, “Düşler Kitabı” eline geçtiği günden beri çevresindeki hemen herkesin sahip olduğu normal hayatı yaşayamadığı için hayıflanıyor. Normal, “ulaşamadığı bir şey olduğu için onda bir saplantıya dönüşüyor.” İspanya İç Savaşı'nın patlaması ise bütün bu olan bitenin, Ismael üstünde yarattığı etkiyi enikonu arttırıyor. Cinayetler katlana katlana gelirken Ismael, hangisinin savaştan hangisinin dört bir yanını saran “lanetten” kaynaklandığını seçemiyor.

 

Barrio, bir efsaneyi ya da kötü etkileri olan bir kitabı ve onunla karşılaşanların başından geçenleri anlatırken fantastik, tarihi ve polisiye öğeler arasında geziniyor. Tüm bunlarla birlikte onun yazarlığını tartışabilmemiz için ikinci kitabını beklememiz gerekiyor. Barrio'nun, Düşler Kitabı'yla edebiyata üst düzey bir başlangıç yaptığını söylemek güç.

 

 


 

* Görsel: Uğur Altun

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.