Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kaybedenlerle kazanmak


Zayıf
Toplam oy: 1269
Jo Nesbo
Doğan Kitap
Polisiye türünde merak duygusunun okunurluğunun teminatı olduğu düşünüldüğünde, dizinin sıra gözetilmeksizin çevrilmesi büyük talihsizlik.

Nemesis, Norveç’in bol ödüllü çoksatar yazarı Jo Nesbo’nun Harry Hole dizisinin dördüncü kitabı. 1960 doğumlu Nesbo, 1997 yılında başladığı Harry Hole dizisini 2009 yılında –sekiz kitapta– tamamlamıştı. Belki okuyucuların talebiyle, belki bir eksiklik hissettiğinden, 2011 yılında bir roman daha yazarak Harry Hole’un hayat hikayesine son noktayı koydu.

 

 

Dizinin iki kitabı daha önce Türkçeleştirilmiş, ancak sıralamaya dikkat edilmemişti. 2007’de çevrilen Şeytan Yıldızı dizinin beşinci, 2010’da çevrilen Kızılgerdan ise dizinin üçüncü sırasındaydı. Nemesis’in dördüncü kitap olduğu düşünüldüğünde işler iyice karışıyor. Çünkü bu üç kitap –dizinin genel akışı içinde– birbiriyle bağlantılı. Olayın vehametini göstermek açısından şu açıklamayı yapmak zorundayım: Kızılgerdan ve Nemesis’te Harry Hole’un başına çorap ören kirli polisin foyası Şeytan Yıldızı’nda ortaya çıkarılıyor ve bu karakter bir çatışma sırasında hayatını kaybediyor. Ama biz hem bu ölümü hem de Harry’nin aklandığını –dizinin sıra gözetilmeksizin çevrilmesi nedeniyle– önceden biliyoruz. Polisiyelerin merak duygusuna hitap ettiği, hatta pek çok polisiye için merak duygusunun okunurluğunun teminatı olduğu düşünüldüğünde, yayıncılık açısından büyük bir talihsizlik. Bu durumda okuyuculara tavsiyem Jo Nesbo okumasına sıra gözeterek başlamaları; önce Kızılgerdan, ardından Nemesis ve nihayetinde Şeytan Yıldızı

 

 

 

 

 

 

 

Harry Hole polisiyeleri

 

 

 

Jo Nesbo gerek ülkesinde gerek uluslararası alanda çok sayıda ödüle değer bulunmuş. Bu ödüllerden birkaçı ise Nemesis sayesinde. Ancak dizi sırasını takip ederek Nemesis’ten önce Kızılgerdan’dan kısaca söz etmekte yarar var.

 

 

Kızılgerdan’ın hikayesi 1999 yılında, ABD başkanı Clinton’un Norveç ziyareti arifesinde, bütün polisi teşkilatı alarm halindeyken başlıyor. Harry Hole ise alkol ve disiplin sorunları nedeniyle kızağa çekilmiş, biraz da perişan bir halde. Ancak olaylar gelişip karmaşıklaştıkça (ülkeye sokulan suikast tipi bir silah ve eski bir Nazi sempatizanın öldürülmesi) Hole’un görevine yeniden, üstelik terfi ettirilerek dönmesini sağlar. Norveçli Neo Nazi grupları ve karanlık ilişkileri üzerine kurulu hikayede kirli bir polisin –Tom Waaler’ın– varlığı Harry’nin suçlanmasına neden olacak, ona yardım etmeye çalışan ortağı Ellen ise öldürülecektir. Yeni tanıştığu Rus göçmeni bir kadınla kurduğu ilişki sayesinde tam da kabuslarından ve alkol bağımlılığından kurtulmak üzere olan Harry, ortağının ölümüyle bir kez daha zor bir döneme girmiştir.

 

 

 

 

Nemesis de temposu ve gerilimi çok iyi ayarlanmış bir soygun sahnesiyle açılıyor. Çok profesyonelce düzenlenmiş soygun sona erdiğinde geride ne güvenlik kameralarına yansıyan net bir görüntü, ne bir parmak izi ne de DNA kalıntısı kalmıştır. Soyguncunun banka memuresini nedensizce, soğukkanlılıkla öldürmesi ise kafaları karıştırır. Oslo emniyet teşkilatının ilgili birimi soyguncuyu bulma konusunda çaresiz kalınca, işlenen cinayet nedeniyle soruşturmaya Harry Hole ile ekibi de dahil edilecek ve kovalamaca başlayacaktır.

 

 

 

 

 

Tuhaf bir kovalamaca; Harry Hole hem kovalayan hem kaçan rolünde. Kimi ve neden kovaladığı belli. Kaçmasının nedeni ise başka bir cinayetin zanlısı durumuna düşmesinden... Harry, banka soygunuyla ilgili soruşturmayı sürdürürken, eski kız arkadaşı Anna'nın yemek davetini kabul eder. Aslında gönülsüzdür... Gelgelim psikolojisi bozuk, iradesi de biraz zayıf; üstelik Olga, çocuğunun veraset davasını kazanmak amacıyla Rusya’ya döndüğü için yalnız ve keyifsiz. Sonuçta yemeğe gider, sabahleyin kendi evinde uyandığında kafasında büyük bir boşluk vardır. Birkaç saat sonra ekip arkadaşlarından aldığı çağrıyla dehşete düşecektir. Çünkü ölü bulunan kadın Anna’dır. Kadının cinayete mi kurban gittiği, yoksa intihar mı ettiği belli değildir. Harry, Anna’nın öldürüldüğünü anlasa bile cinayeti kendisine bağlayacak pek çok kanıtın varlığını düşünerek olayın üzerine gitmez. Ancak Harry’nin gece Anna’nın evine geldiğini bilen biri tehdit mesajları göndermeye başlar. Daha da kötüsü Harry’yi tehdit olarak algılayan kirli polis Tom Waaler bir kez daha işin içine karışmıştır. Harry hem kendini temize çıkarmak hem de devam eden banka soygunlarını durdurmak zorunda. Bu nedenle teşkilattaki saçmalıklarla, sahte soyguncularla ve gerçek katille mücadele ediyor. Yardım alacağı insan sayısı ise pek az. İlki göreve yeni atanan yardımcısı Beate Lønn, diğeri ise hapishanede soygun suçundan yatan Çingene mafyası lideri Raskol… Giderek hızlanan ve içinde çıkılmaz bir hal alan bu kaçıp kovalamaca sona erdiğinde suçlular ortaya çıkacak ama Harry, Tom Waaler’in maskesini indirmeyi başaramayacaktır…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Polisiye romanda birey, toplum, tarih ve siyaset

 

 

Jo Nesbo’nun Harry Hole karakteri daha önce okuduğumuz “Kuzeyli” polisiye yazarların –mesela Norveç’ten Karin Fossum’un, İzlanda’dan Arnaldur Indridason’un, İsveç’ten Henning Mankell’in– detektif tiplemelerini andırıyor. Harry de diğer meslektaşları gibi olayları çözümlerken kendi sorunlarıyla da boğuşan, adalet ve vicdan duygusu sahibi, muhalif bir detektif. Down sendromlu kız kardeşi, köşesine çekilip dünyayla ilişkisini kesmiş babası, alkol sorunları, aşk acıları, polis teşkilatındaki saçmalıklar… Bunlar cinayetlerden ve katillerden daha fazla meşgul ediyor Harry’nin zihnini. 

 

 

 

Harry Hole kimliği üzerinden insani derinliği yakalayan Nesbo, açtığı suç dosyalarıyla toplumsal meselelere de eğiliyor; üstelik tarihsel süreci ihmal etmeden… Özellikle Neo-Nazileri hedef alıyor Nesbo. Çift zamanlı kurguladığı Kızılgerdan’da şimdiki zamanda işlenen cinayetlerin izini sürerken II. Dünya Savaşı’nda, Rus cephesinde Nazilerle birlikte savaşan Norveç askerlerine uzanmıştı. Hem savaş atmosferi, hem katilin kimliği hem de Harry Hole’un soruşturması sayesinde yalanlar üzerine kurulu Norveç tarihiyle hesaplaşıyor, bir zamanlar Nazileri desteklemiş, günümüzde ise Neo Nazileri barındıran zihniyeti, bu zihniyeti besleyen toplumu ve kültürünü deşifre ediyordu. Nesbo’nun uyarısının önemi, romanın yayımlanmasından birkaç yıl sonra, Norveç’te bir Neo Nazi tarafından düzenlenen katliam sayesinde ortaya çıktı. Sadece bu öngörü bile çağdaş polisiyelerin seyrini, yani suçu toplumla, tarihle, politikayla ilişkilendirme eğilimini göstermesi açısından önemlidir. Nemesis’te de Neo-Naziler işbaşında. Ancak hikayede siyasetin rolü Kızılgerdan’daki kadar baskın sayılmaz. Buna karşılık mafya olgusu, Çingenelerin hayatı, Norveç ekonomisi gibi toplumsal meseleler öne çıkıyor; alışılageldik polisiyelerden daha yoğun ama yine de polisiye türün izin verdiği kadar…

 

 

 

Jo Nesbo’nun Harry Hole dizisi, karmaşık ama sağlam kurgusu, gerçekçi atmosferi, psikolojik derinliği, toplumsal boyutu, gerilimi ve temposuyla kaçırılmayacak polisiyeler… Umarım dizinin bundan sonrası orijinal sırası korunarak sürdürülür.

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.