Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kendi Kalemini Kıranlar'a Dair


İyi
Toplam oy: 197
Müntehir edebiyatçıların çoğu yalnız yaşıyor. Cinsiyete bakıldığında ise şöyle bir sonuç çıkıyor: Çoğunluk olarak intiharı deneyenler kadınlar, bu eylemi gerçekleştirenler ise erkekler.

Birçok edebiyatçı intiharı temalaştırıp yazı ve şiirlerinde kullanmış ama bazıları onu metnin dışına taşıyarak bizzat tecrübe etmiştir. Ölümün sınır uçlarında gezinen ve kendi iplerini kendi kalemleriyle çeken bu edebiyatçılar yazdıkları metinlerle, arkalarında bıraktıkları notlar ve şiirlerle boğazda kalan bir düğüm gibi atılıyor hayatın sayfasına.

 

Cemile Sümeyra’nın lisans bitirme tezine dayanan ve yeni okumalar, çalışmalarla hazırlanan Kendi Kalemini Kıranlar, 2018’de yeniden basıldı. “Türk Edebiyatında İntihar” alt başlığını taşıyan kitapta müntehir edebiyatçılar ve onların intiharları ele alınıyor. İlkin intihar olgusundan, bunun verileri ve nedenlerinden ve edebiyatla ilişkisinden bahsediliyor. Sonrasında gözler kendi kalemini kıranlara çevriliyor.

 

Kendi Kalemini Kıranlar, intihar eden edebiyatçıların kişilikleri, hayat tarzları, dünya görüşleri ve eserlerinden hareketle intihar fikirleri ve eylemleri arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Kitaba konu olan edebiyatçıların intihar süreçleri, nedenleri ve yöntemleri tek tek tespit edilerek ortak bir harita çizilmeye çalışılıyor.

 

Edebiyat ve İntihar adlı ilk bölümün temel konuları intiharı açıklamak, nedenlerini sorgulamak, onu belirleyen etmenleri saptamak ve intihar yöntemlerini sıralamakla kuruluyor. Kitabın tematik zemini bu şekilde atıldıktan sonra edebiyatçı intiharları adıyla ayrı bir başlık açılıp dünya edebiyatından örneklerle intiharın tarihçesi çıkarılıyor. Bu bölümde yer alan “Hep şairler mi intihar eder” sorusu dikkate değer. Peki çoğunlukla şairleri intihara götüren etmenler nedir diye soruyor yazar. Metnin türünün şiir ya da müntehirin şair olması, insanı biraz daha mı yaklaştırıyor ölüme, öyleyse neden? Bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken konular, ancak kitapta daha genel bir çerçeve çiziliyor.

 

Temelde karamsarlık, hayatın anlamsızlaşması, insanın özsaygısını ve güvenini yitirmesi, hayattaki hedeflerinin ortadan kalkması, suçluluk duygusu, kişinin kendini ve çevresindekileri cezalandırma isteği gibi tutumlar intihar nedenleri olarak görülse de başka özel etmenler de var elbet. Bunlardan toplumsal/sosyolojik, psikolojik, biyolojik etmenler seçiliyor ilk bölümde. Ardından din, edebi ortam, evlilik, cinsiyet, yaş, ekonomik koşullar, eğitim, iklim gibi unsurlar üzerinde duruluyor, farklı akademik kaynaklardan beslenilerek Türkiye’nin müntehir haritası genel hatlarıyla oluşturulmaya çalışılıyor. Kitapta dikkat çeken ilginç tespitler var. Mesela edebiyatçıların içinde bulundukları ortam, edebi ilgileri ve yönelimleri, örnek aldıkları şairyazarlar intihar kararlarında etkili olabiliyor. Ya da dindar olmayan edebiyatçıların, dindar olanlara göre daha fazla intihar eğiliminde oldukları söylenebiliyor. Bununla birlikte Türkiye’deki müntehirlere dair başka tespitler de dikkat çekiyor. Mesela kitaba göre ülkemizde dul kadın ve erkeklerde, bekârlara ve evlilere göre intihar oranı yüksek. İntihar hızı sırasıyla şöyle: Boşanmış, ayrı yaşayan, dul ve bekâr, evli. Edebiyatçılarda da bu durum gözlemleniyor, müntehir edebiyatçıların çoğu yalnız yaşıyor. Cinsiyete bakıldığında ise şöyle bir sonuç çıkıyor: Çoğunluk olarak intiharı deneyenler kadınlar, bu eylemi gerçekleştirenler ise erkekler. Kişinin yaşı, bir başka etmen olarak ele alınmış; rahatsızlıklar, hastalıklar ve başkasına muhtaç olma gibi durumlar yaşlı müntehirlerde dikkat çekerken gençlerde özellikle ergenlik çağı belirleyici olmakta. Ekonomik koşullara bakıldığında, maddi yokluğun insanı hırçınlık ve ümitsizlikle intihara sevk ettiği, maddi bolluğun ise ruhsal boşluklara sebep olarak insanı intihara meylettiği görülüyor. Eğitim de intihar konusunda belirleyici bir etmen. Eğitim düzeyi yüksek insanların düşüklere göre daha çok intihar ettiği gözlemleniyor. Buradan şu sonuç çıkarılabilir ki zihinsel sorgulamaları artan insanların hayata katlanma oranları düşüyor. İntiharı mevsimlere ve günlere böldüğümüzde ise şu tablo ortaya çıkıyor: Kadınlar şubat ve temmuz, erkekler ise aralık ve nisan aylarında intihar girişiminde bulunuyor. Her iki cinste de intihar vakasının en çok görüldüğü günler, pazartesi ve perşembe. Ön plana çıkan bir başka özellik ise intihar yöntemi. Araştırmalara göre ülkemizdeki intiharlarda ilk sırayı asılma alırken, ilaç kullanma, ateşli silahlar ve yüksek bir yerden atlama bunu takip ediyor ve bazen seçilen yöntem, kararın kesinliği hakkında ipucu verebiliyor.

 

İNTİHAR EDEN EDEBİYATÇILAR

 

Müntehir Edebiyatçılar ve İntiharları adlı ikinci bölümde intiharın edebiyat dünyasında nasıl yer bulduğu üzerinde duruluyor; müntehir edebiyatçıların hayat hikâyelerinden, eserlerinden yola çıkılarak süreç ve yöntemlerine kadar uzanıyor. Bu bölümde tek tek ele alınan müntehirler: Yedikuleli Faizi, Emir Çelebi, Beşir Fuad, Sadullah Râmi Paşa, Mehmed Galib Efendi, Ömer İhyâüddin Efendi, Şâkir Efendi, Tokadizâde Şekib Efendi, Rüştü Onur, Halil Nihat Boztepe, Rabia Bayraktar, Güngör Rona, Can İren, Rasih Güran, Celâl Sılay, Yetik Ozan (Turgut Günay), İlhami Çiçek, Kenan Özcan, Nilgün Marmara, Kaan İnce, Metin Akbaş, Sosyal Ekinci, İlhan Şevket Aykut, Kemal Taştekin, Erbay Bulver, Hüseyin Alaçatı, Nazir Akalın, Zafer Ekin Karabay, Özge Dirik.

 

Bu şair ve yazarların hayatı, karakterleri, dünya görüşleri, intihar süreçleri ve yöntemleri incelendikten sonra eserlerinden özellikle intihar ve ölümle ilgili pasajlar seçiliyor. Kitap bittiğinde ölüm, intihar ve yaşamak kavramları etrafında bir kere daha düşünüyor insan: Aslında hayat denilen şeyin intiharın yavaş bir biçimi olduğunu ve Camus’nün dediği gibi “Kimi kez yaşamak için intihar etmekten daha çok cesaret gerektirdiğini.”

 

 

KENDİ KALEMİNİ KIRANLAR
Cemile Sümeyra

ŞULE YAYINLARI 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.