Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kurgu Değil Gerçek Kahramanlar


İyi
Toplam oy: 149
Çocuk kitapları yazarı H. Salih Zengin yeni hikâyelerinde; Yunus Emre, Mimar Sinan, Fatih ve Evliya Çelebi gibi kültürümüzün dünyaya mal olmuş on önemli ismini anlayacakları bir dil ve üslupla günümüz çocukları ile tanıştırıyor. Kurgu kahramanlara alışmış zamane çocuklarının da yadırgamayacağı kahramanlara dönüştürerek.

İlk, orta, lise, üniversite eğitim hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır tarih. Zaten Türk olanın, Türkiye’de yaşayanın öyle ya da böyle tarih bahsi, tarih bilinci ya da tarih tartışması içermeyen bir hayatı olabilir mi? Köklü, şanlı ve acısıyla tatlısıyla oldukça hareketli bir geçmişe sahip olan bir milletin fertleri olarak daha ilkokula gitmeye başlamadan bir şekilde bu kültürle, bu tarihle ve şahsiyetleriyle yüzleşiriz.

 

Eğitim hayatımız boyunca da az maruz kalmayız geçmiş bilincine. Özellikle kahramanlıkların ve iz bırakmış kahramanların hikâyelerine. Yine de uzun yıllar boyunca bazen resmî, bazen gayrı resmî, bazen de alternatif yollarla süren bu tarih aktarımının ne kadar başarılı, sağlıklı, kalıcı ve etkili olduğu tartışma götürür.

 

Çocuk edebiyatı alanında yıllardır yazdığı kitaplar ve çıkardığı dergilerle tanıdığımız Hacı Salih Zengin son çalışmasında bu çok tartışma götüren alana da el atmayı seçmiş. “Ağaç yaşken eğilir” diyerek çocuklara belli bir tarih bilincini, onlara en fazla hitap eden yönüyle, tarihin kahramanlarıyla verme gerekliliğini görmüş ve 10 kitaptan oluşan bir Tarihî Kahramanlar Serisi kaleme almış.

 

“Tarihimizde büyük işler başarmış kişilikleri çocuklarımıza ne kadar aktarabiliyor ve okutabiliyoruz? Dede Korkut, Fatih Sultan Mehmet, Yunus Emre deyince kaç çocuğun zihninde bir şeyler canlanıyor? Kronolojik bir bilgi aktarımının ötesine geçip tarihimizdeki siyasi, kültürel, manevi gerçek kahramanlarla kayda değer bir şeyler öğretebiliyor muyuz?” sorularından yola çıkmış Salih Zengin.


Öz kültürüyle bağ kurmak
Tarih şuurunu çocuklara kazandırmanın en uygun yolunun didaktik ve kronolojik bilgi aktarımı olmadığı düşüncesiyle tarihi yazan kahramanları ön plana çıkarmış Zengin. Yazarın; “Çocuklar kahramanları sever ve kendilerini onlarla özdeşleştirir. Bu hiç var olmayan bir çizgi film kahramanı da olabilir, geçmişte yaşamış gerçek bir kişilik de. Önemli olan çocukların bir kahramanla bağ kurabilmesi ve onu sevmesidir” yaklaşımının eseri geçtiğimiz günlerde Vakvak Yayınları’ndan çıkan 10 kitaplık Tarihî Kahramanlar Serisi.
H. Salih Zengin bu 10 hikâyelik seri ile kendine bir misyon yüklenmiş: Bu, edebiyatın gücü sayesinde çocukların hayal gücüne seslenerek kültürümüzdeki abidevi şahsiyetleri çocukların dünyasında gün yüzüne çıkarmak. Hatta, bu misyon salt geçmişten bugüne bir nakilciliğin ötesini de hedefliyor gibi.
H. Salih Zengin’in yarının büyükleri olacak en değerli varlıklarımızın rahat anlayacakları bir dil ve üslubunun yanında, Dağıstan Çetinkaya’nın çocuk muhayyilesine hitap eden masalsı resimleriyle bezenen Tarihî Kahramanlar Serisi ile güdülen hedefi şöyle ifade etmek mümkün: Kültürümüzde derin izler bırakan karakterleri yetişkinlerin fazla ciddi, az renkli dünyasının kalıplarından kurtararak çocukların zengin ve rengârenk hayal gücü evrenine taşımak, burada yeniden yaşatmaya başlamak.
Bir başka deyişle; çocukları kültür ve tarihimize çok uzaktan bakan birer izleyici olmaktan kurtararak, o kültürün özneleriyle hemhal kılmak ve kendi geçmişleriyle daha canlı bir tasavvur bağı kurmalarını sağlamak…

Kültürümüzün on kahramanı
Tarihî Kahramanlar Serisi’nde kültürümüzün abidevi on ismini hikâye formatında bir araya getiren H. Salih Zengin, sıkıcı bir tarih öğretisinin uzağında bugünün çocuklarının anlayacağı bir dil ve üslupla her bir karakteri bir kahraman olarak tanıştırıyor çocuklarla. Yazar, dedesiyle sohbet eden küçük bir çocuğu her kitapta farklı bir metaforla geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkarıyor ve her kitapta anlatılan kahramanın yaşadığı dönemde görünmez olarak dolaştırıyor.
Bu yolculukta çocuklar geçmişte kısıtlı imkânlarla büyük işler başarmış, çağlar ötesine geçerek günümüzde de adını yaşatan büyük isimleri yakından tanıma fırsatı buluyor. Kimler mi? Destanlarımızın Atası Dede Korkut, Tıp İlminin Büyük Bilgini İbni Sina, Gönüllerin Sultanı Hz. Mevlâna, Şiirimizin Süt Dişi Yunus Emre, Çağ Açıp Çağ Kapatan Padişah Fatih Sultan Mehmet, Müziğin Dehası Dede Efendi, Bir Dünya Gezgini Evliya Çelebi, Dünya Haritasını Çizen Denizci Piri Reis, Taşın Dili Mimar Sinan ve Dünyayı Güldüren Bilge Nasrettin Hoca…
Yazar Zengin bu serideki hikâyelerinde yer verdiği şahsiyetleri geleceğin öncüleri için rol model olacak isimler arasından seçmiş ve nedenini şöyle açıklıyor: “İçinde yaşanılan kültür ve medeniyetin öncü isimlerinden bihâber olunarak dünyada söz sahibi olmak mümkün değil. On farklı alanda büyük işler başaran on tarihî kahraman, geleceğe yüzünü çeviren çocukların geçmişe sırt dönmemeleri için bir rehber niteliğinde.”
Yazar H. Salih Zengin de, çizer Dağıstan Çetinkaya da, yayıncı Vakvak Yayınları da vazifesini tamamladı. Şimdi sıra çocuklarda. Artık çocuk okurlara düşen, kahramanını seçmek ve geleceğin kahramanı olmak için kolları sıvamak.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.