Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Mahrem arzular


Şahane
Toplam oy: 1577
Jenn Ashworth
Ayrıntı Yayınları
Hayat karşısındaki donanımsızlıklarını gidermek için kişisel gelişim rehberlerinden, bağımlı haline geldikleri psikanalist seanslarından, nefesi kuvvetli hocalardan ya da falcılardan medet uman milyonlarca insandan sadece biridir Annie.

İngiliz yazar Jenn Ashworth Türkçeye çevrilen ilk romanı Tehlikeli Yakınlaşma'da, geçmişinde karanlık sırlar barındıran genç bir kadın ile çevresindekilerin gerilimli, giderek tekinsizleşen ve tehlikeli ilişkilerini ele almış. Gerilim öğesini bireyin karmaşık iç dünyasından çıkaran, sakin başlayıp giderek rahatsız edici bir atmosfere bürünen hikaye; Ruth Rendall, Patricia Highsmith gibi ustaların tarzını hatırlatıyor.

 

Jenn Ashworth 1982 doğumlu. Ailesi tarafından bir mormon olarak yetiştirilmiş. Cambridge’de İngilizce bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisansını Manchester Üniversitesi’nde tamamlamış ve kütüphanecilik eğitimi almış. Lancashire’da bir hapishane kütüphanesini yöneten Ashworth, iyi bir okuyucu olmaktan genç yazarlığa geçişini ilk kitabı olan A Kind of Intimacy’e (2009) borçlu. Bu romanıyla kazandığı Betty Trask Ödülü sayesinde edebiyat çevrelerinin ilgisini çeken Ashworth'un 2011’de yayımlanan ikinci romanı Cold Light’tan sonra BBC TV tarafından en iyi 12 yeni İngiliz romancısı arasında gösterilmesi umut vaat eden bir kariyerin habercisi sayılmalı. Mormonları anlattığı üçüncü romanı The Friday Gospels’ı 2013’de yayımlayan Jenn Ashworth halen Lancaster Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık bölümünde öğretmenlik yapıyor.

 

Yeni bir başlangıç

 

Tehlikeli Yakınlaşma’da, Annie’nin ağzından dinliyoruz olup bitenleri. Annie, yirmili yaşların sonuna gelmiş, on yıllık evliliğinde mutluluğu bulamamış ve hayatında yeni bir sayfa açma kararıyla kocasını terk eden, bir hayli şişman bir kadın. Yeni bir şehir, yeni bir ev, yeni umutlar şiarıyla eski evinden sadece kedisi ve süt fincanı koleksiyonunu alarak ayrılan Annie’nin ne ailesi ne de yakın bir dostu var. Ama dert etmiyor, hatta tuhaf bir iyimserliğe sahip. İyimserliğinin nedeni, rehber edindiği kitaplar. Ne türden kitaplar diye merak edenler için kısa bir liste çıkardım: “Tek Başına Ama Yalnız Değil: Yeniden Başlamak”, “Sinirini Kontrol Et”, “Kendini Özgürleştir”, “Kendini Sevmek: Yalnız Kadınlar İçin Taktikler”, “İyi Bir İzlenim Yaratmak: Diğerlerinin Bizi Nasıl Gördüğü Konusunda Ne Biliyoruz ve Neden Bunu Bilmeye İhtiyaç Duyuyoruz”, “Kendini Sevmek, Başkalarını Sevmek: Özgür Kadınlar İçin Özsaygı”...

 

Anlaşılacağı üzere Annie, çağdaş bireylerin birçoğunun seçtiği yolu deniyor: Yeni arkadaşlıklar edinmek, yeni bir sevgili bulmak, sonunda mutluluğu yakalamak için kişisel-gelişim kitaplarından yardım bekliyor; her davranışını o kitaplara uydurmakla kalmıyor, tanıştığı yeni insanların söz ve davranışlarını da kişisel gelişim kitaplarındaki hazır şablonlara bakarak yorumluyor.

 

Yan komşusu Neil'in gösterdiği yakınlığı da aynı süzgeçten geçirecek ve aralarında bir çekim olduğu fikrine saplanacaktır. Ne var ki adam genç sevgilisi Lucy ile birlikte yaşamaktadır. Daha da kötüsü Lucy, Annie'nin varlığından rahatsızlık duymaktadır. Annie aradaki bu engele aldırmayacaktır; geçmişin hatalarından ders çıkararak komşusuyla aralarında olmasını arzuladığı özel yakınlığı gerçekleştirmek için harekete geçer. Belleği de harekete geçmiştir. Yavaş yavaş Annie'nin çocukluğuna, ilk gençlik yıllarına, ilk aşkına ve cinsel deneyimine, kocasıyla tanışmasına, komşularına sözünü ettiği çocuğuna dair şaşırtıcı -komşularına anlattıklarından çok farklı- anı parçacıkları girer hikayeye. Annie'nin geçmişte yaşadığı trajedi, yeni bir trajedinin habercisidir...

 

Psikolojik gerilim

 

Romanın girişinde ünlü İngiliz roman yazarı ve roman kuramcısı E. M. Forster'in Romanın Görünümleri kitabından bir alıntı okuyacaksınız: “Gündelik hayatta asla birbirimizi gerçekten anlamayız ne tam bir sağgörü ne de tam bir itiraf durumu mevcuttur. Birbirimizi yaklaşık olarak tanırız, dışarıdan gördüğümüz işaretlerle ve bu bir toplumun temeli, hatta özel bir ilişki için bile yeterli bir zemin sunar bize.”

 

Jenn Ashworth işte bu alıntıdan yola çıkmış; insanlar arasındaki anlayış eksikliğinden, hemen yanı başımızdakiler hakkında doğru dürüst bir bilgi sahibi olmayışımızdan. Bu durum insanların yalnızlığını ve sessiz yardım çığlıklarını duymamızı engelliyor. Annie'nin çığlıklarını da -hayatı boyunca- duyan çıkmamıştır. Aslında çok fazla bir şey değil genç kadının istediği: “Ne mi ümit ediyordum? Herkesin istediğinin aynısını: diğer insanlarla daha tatmin edici bir ilişki. Yalnızca yataktaki tatminden bahsetmiyorum ama benim motivasyon sebeplerimden birinin bu olduğunu da itiraf etmeliyim.”

 

Söz konusu motivasyon Annie'ye ikinci bir kişilik kazandıracaktır. Mahrem arzuların tatmini için girdiği arayış, tehlikeli yakınlaşmaların kapısını aralamış, basit bir taşra kızının benliğini parçalanmanın eşiğine getirmiştir. Jenn Ashworth işte bu parçalanmış ruh halinin yol açtığı patolojilerin ve şiddetin izini sürüyor. Ancak romana çekicilik, okuyucuya tekinsizlik veren sevgi ve cinselliğe de sızan şiddet değil, patolojilerin ve şiddetin izinin sürülüş biçimi. Roman kahramanı geriye dönüşlerle bir zaman önce başından geçen olaylar zincirini anlatıyor, ama pek çok şeyi gizleyerek. Annie çok şey anlatıyor ama hiç güven telkin etmiyor. Aslında kendisinden bile gizlediği, daha doğrusu bastırdığı olayın su yüzüne çıkma sürecini izliyoruz. Kahramanın ruh halini ve geçmişini açık etme konusunda aceleci davranmayan Ashworth, gerilimi ağır ağır tırmandırmış.

 

Toplumla ilişki kurma sıkıntıları çeken Annie'nin ruhsal devinimleri -hikaye gereği- uç noktaya ulaşmakla birlikte; problemleri, engellenmişlik, tatminsizlik, sevgisizlikle sarmalanmış günümüz insanının problemlerini özetliyor.

 

Hayat karşısındaki donanımsızlıklarını gidermek için kişisel gelişim rehberlerinden, bağımlı haline geldikleri psikanalist seanslarından, nefesi kuvvetli hocalardan ya da falcılardan medet uman milyonlarca insandan sadece biridir Annie. Bireyin bu kesif mutsuzluk halinin kurmaca dünyaya yansımasıdır.

 

Tehlikeli Yakınlaşma yeni yazarları keşfetmeyi seven okuyucuların beklentisini boşa çıkarmıyor; bireyin içinde barındırdığı şiddetin yıkıcılığını sergileyen sert ama bir o kadar da hüzünlü bir roman.

 

 


 

 

* Görsel: Kaan Bağcı

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.