Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Müziği toprak, sözleri kerpiç tuğlalar


İyi
Toplam oy: 1472
Woody Guthrie
Kolektif Kitap
Yazılmasından yaklaşık 80 yıl sonra "sürdürülebilir yaşamlar" için her zamankinden daha çok toprağa özlem duyduğumuz bu devirlerde, bir Guthrie albümü eşliğinde okunması ayrı bir keyif veren Toprak Ev, Amerikan folk hazinesi olmasının ötesine geçerek hem içeriği hem de edebi gücüyle evrenselleşiyor.

"Bu makine faşistleri öldürür," yazıyordu Woody Guthrie'nin gitarının üzerinde. Büyük Buhran'ın kendini gösterdiği, Teksas topraklarını kasıp kavuran "Toz Fırtınası"nın çiftçilerin yaşamını cehenneme çevirdiği 1930'lardan itibaren endüstriyel tarıma, daha büyük bir başlık altında kapitalizme savaş açan Guthrie'nin gitarı bu savaşın simgesi haline gelmişti.

 

Bir yandan "God Bless America (Tanrı Amerika'yı Korusun)" adında vatansever bir şarkı yazılırken, kendince "kokuşmuş ve çürümüş" bulduğu bu türden şarkılara karşı duruş olarak Guthrie, "This Land is Your Land (Bu Toprak Senin Toprağın)" adındaki çoktan kültleşmiş şarkıyı yazıyordu. Amerika'nın ortak bilincine yerleşen bu folk şarkısı, tıpkı Mark Twain'in Huckleberry Finn'in Serüvenleri adlı kitabı gibi, toprağın ve ezilenlerin türküsü olma anlamında kültürel bir hazine, hatta popüler bir manifesto haline geldi.

 

Guthrie, şarkının "Yolda yürürken bir tabela gördüm / 'Girmek yasak' yazıyordu üstünde / Diğer tarafındaysa yoktu bir şey / Size ve bana aitti bu taraf işte" dizelerinde "girmek yasak" kısmını kayıtlardan birinde "özel mülk" olarak değiştirmişti. Ancak McCarthy döneminin komünizm paranoyasının etkisi altında Guthrie'nin sınıf eşitsizliğine, özel mülkiyete karşı çıkan dizeleri sansüre uğramaktan kurtulamamıştı. Bu durum onun kendi kuşağının en etkili protest seslerinden olmasını engellemediği gibi, sanatçılığının çok yönlülüğü ve o eşsiz ozan-kovboy duruşu kendisinden sonra gelen kuşakları da etkiledi; Bob Dylan'dan Sam Shepard'a yeni nevi şahsına münhasır kovboy sanatçılara ilham kaynağı oldu.

 

Johnny Depp'ın sunuş yazısıyla yayınlandı

 

Woody Guthrie'nin protest olmakla kalmayıp lirik gücüyle öne çıkan şarkı sözlerine baktığımızda ozanlığının hakkını teslim etmemek zaten mümkün değil. 1976'da Hal Ashby tarafından filme de uyarlanan Bound for Glory adlı otobiyograsi onun yazıyla olan güçlü ilişkisini iyiden iyiye gözler önüne seren bir yapıttı. Guthrie'nin 1930'ların başında yazmaya başlayıp 1937'de tamamladığı Toprak Ev adlı roman ise Amerika'da 2013 yılına kadar hiç yayımlanmaması sebebiyle gerek Guthrie hayranları gerekse edebiyat âlemi için muazzam bir sürpriz oldu. En tutkulu hayranı Bob Dylan'ın bile çok yakın bir zamanda okuma şansı elde ettiği bu roman, aktör Johnny Depp ile Douglas Brinkley'nin girişimleri ve sunuş yazılarıyla yayına hazırlandı. Kitabın hemen bir yıl sonra, orijinal diline, üslubuna ve ruhuna sadık titiz bir çeviriyle Türkçeye kazandırılması, Kolektif Kitap hanesine devasa bir artı eklememizi sağlıyor. Depp ile Brinkley'nin aydınlatıcı sunuşu, kitabın oluşma serüvenini, meselelerini Guthrie'nin sanatından soyutlanamayacak politik duruşu üzerinden ayrıntılı bir şekilde ele alarak, ilk kez yayımlanmasının önemini hakkını vererek vurguluyor.

 

Toprak Ev'in yazıldığı yıllarda tematik açıdan benzerlik taşıyan bir başka roman, John Steinbeck'in Gazap Üzümleri edebiyat dünyasında yankılar uyandırmakla meşguldü. Gazap Üzümleri'nin 'gazaba' uğramaları üzerine, sonu Los Angeles'a çıkan meşhur göç yolu Route 66'ya dökülen çiftçilerinin aksine, Toprak Ev'in yeni evli çiftçi karakterleri Tike ile Ella May'in hayat mücadelesi verdikleri toprakları üzerinde 'gazaba' uğrasalar bile bir yere gitmeyip mücadeleye devam ettiklerini görüyoruz. Romanın adından da anlaşılacağı üzere, üzerinde neredeyse köle konumunda olsalar da toprak, bu insanlar için yaşamın ve umudun kaynağı. Endüstriyel tarımı dayatmaya çalışarak hem emeklerini sömüren hem de onları yersiz yurtsuz bırakan güçlerin karşısında sarıldıkları tek güç yine toprağın kendisi. Woody Guthrie'nin, yaşamı boyunca kereste endüstrisini kapitalist yağmacılıkla, kerpiçten yapılma evleri ise sosyalist ütopyayla eşleştirdiğini ve Amerika'yı gezerek topraktan evler yapılması için mücadele ettiğini göz önünde bulundurursak romanının toprağın kendisine saygı duruşu niteliğinde olması anlaşılır bir durum. Guthrie çiftçilere "Bu Toprak Senin Toprağın" diyerek seslenirken, romanın kahramanları Tike ile Ella May'in, özünde onlara ait olduğu halde mevcut kapitalist düzende maalesef malik olmadıkları topraktan bir ev inşa edip yaşam kurma hayalleri üzücü bir ironi haline geliyor. 

 

Lawrence'la boy ölçüşen cüretkar bir cinsellik

 

Tike ile Ella May'in uzun yıllar boyunca çeşitli çiftçi ailelere yuva olmuş kirada oturdukları ahşap evleri Cap Rock düzlüklerinde esen sert rüzgarlarla aşınmış, çürümeye başlamış, duvarda çiviler tutmuyor, soğuk içlerine işliyor. Kerpiç bir evin soğuğa, sıcağa, zamana karşı çok daha dayanıklı olduğunu biliyor, ona ulaşmak için mücadele veriyorlar. Hayatta oldukları ve mücadele ettikleri sürece neredeyse hiçbir zaman umutlarını ve neşelerini kaybetmemeleri en dikkat çeken özellikleri. Evlerini dolduran sert rüzgarlardan korunmak için duvarları kapladıkları 1910'lardan kalma gazete ve dergi sayfalarına bakarken, eski radyoları tek bir sinyal yakalayamazken, modası geçmiş otomobillerle, erkek ve kadın giysileriyle, saç modelleriyle dalga geçip eğlenebiliyorlar. Taze aşklarını, tutkulu cinselliklerini sonuna kadar yaşıyorlar. Romanın başında uzun bir yer kaplayan sevişme sahnesinin, D.H. Lawrence'ın Lady Chatterley'nin Aşığı romanındaki zamanının ötesine geçen cüretkar cinsellik anlatımıyla boy ölçüşen nitelikte olduğunu söylemek gerekiyor. Nitekim romanın sırf bu cüretkar tavrıyla bile yazıldığı dönemde yayımlanmasının neden zor olduğunu anlamak mümkün. 

 

Woody Guthrie'nin kendi çizimlerinin de eşlik ettiği roman, bir çeşit uzun toprak türküsü desek, çok da edebi bir laf etmiş olmayız çünkü geniş yer kaplayan diyaloglarda karakterlerin bir yandan gündelik dillerinin, yerel ağızlarının gerçekçiliğine, bir yandan da hiç yadırgatıcı olmayan bir lirizmle karşılaşıyoruz. Bu karışım, toprakta çalışırken hayatlarını tüm gerçekliğiyle ve etkileyici bir şiirsellikle aktaran türküler, folk şarkıları söyleyen çiftçileri yansıttığı için yadırgatıcı değil. Büyük ölçüde Tike, Ella May ve hemşire Blanche'ın diyaloglarından oluşan roman, bir yandan da psikolojik gerçekçiliği son derece güçlü bir tiyatro oyununu çağrıştırıyor. Yazılmasından yaklaşık 80 yıl sonra "sürdürülebilir yaşamlar" için her zamankinden daha çok toprağa özlem duyduğumuz bu devirlerde, bir Guthrie albümü eşliğinde okunması ayrı bir keyif veren Toprak Ev, Amerikan folk hazinesi olmasının ötesine geçerek hem içeriği hem de edebi gücüyle evrenselleşiyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.