Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Orta Dünya’ya Son Zi̇yaret


Vasat
Toplam oy: 126
Orta Dünya’nın kadim zamanlarına ilişkin üç büyük hikâyeden biri olan Gondolin’in Düşüşü, Tolkien efsanesinden bizlere ulaşan son kitap. Christopher Tolkien’in tıpkı Beren ile Lûthien'de olduğu gibi notlarıyla hikâyenin zaman içerisinde geçirdiği evrimi gözler önüne serdiği kitap, Alan Lee’nin eşsiz çizimleri ile süslenmiş olarak Orta Dünya’ya son ziyaretini yapmak isteyenleri bekliyor.

Geride bıraktığımız birkaç ay Orta Dünya gezginleri için iniş çıkışlarla doluydu. Beren ile Lûthien’in 2019 yazı biterken Türk okura sunulmasıyla birlikte son yıllarda zihnimizden -bir parçacık- uzaklaşmış olan Tolkien Efsanesi, yeniden gündemimizin merkezine oturmuştu. Hikâyenin geri kalanını ise hepimiz biliyoruz. Hurin’in Çocukları’nın yeni baskısı ve Gondolin’in Düşüşü’nün gelişiyle Orta Dünya’nın kadim zamanlarının en önemli üç öyküsünün -nihayet tamamlanmış olarak- dilimize kazandırılmasını beklerken gelen Christopher Tolkien’in ölüm haberi.


Hayale adanmış bir ömür
Çoğumuz için bir teselli olan Gondolin’in Düşüşü, geçtiğimiz ayın başında İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kendi adıma; ilk kez 2017 yılında yayımlanan Beren ile Lûthien’in önsözünde, bunun derlediği son kitap olduğunu söyleyen Christopher Tolkien’in, ilerleyen yaşına rağmen son bir çabayla hazırladığı Gondolin’in Düşüşü’nden kısa bir süre sonra hayata veda etmesini oldukça sarsıcı buluyorum. Büyük bir hayale adanmış bir ömrün böylece tamamlanmış olmasının etkileyici bir yanı var. Çünkü Tolkien’in sağlığında yayımlanan Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi’nin haricinde Christopher Tolkien tarafından derlenen kitaplar ayrı bir öneme sahip. Edebiyat tarihinde pek çok örneğini gördüğümüz üzere, büyük bir yazarın ardından onun eserlerinden hareketle “derlenen” kitaplar genellikle ticari kaygılar güdülerek hazırlanmış -deyim yerindeyse- köpürtülen hatta uydurulan çalışmalardır. Ne var ki, Chisritopher Tolkien için durum oldukça farklı.
Bugün J.R.R. Tolkien’i bir nevi türün babası olarak görüp, çağdaşları hatta ondan önce “fantastik kurgu” sayılabilecek eserler veren yazarların çok ötesinde bir yere koymamızın nedeni; -tüm o baş döndürücü zenginliğin ötesinde- onun, o tek ve biricik hikâyesine beslediği güçlü ve emsalsiz sadakatidir. Öyle sanıyorum ki, onun Orta Dünya’yı kurgulamaktaki motivasyonunun doğrudan okuru ile ilişkisi yoktu. Bir başka deyişle, bir şekilde Hobbit yayımlanmış olsaydı belki de hiçbirimiz Tolkien adını hiç duymamış olacaktık. Tolkien’in eserine duyduğu sadakat; mükemmeli bulma ve hikâyesini olgunlaştırma çabası, muhtemelen hemen her çalışmasının yarım kalmasına neden olacaktı. Christopher Tolkien’in henüz Orta Dünya’nın kurgulanması sürecinde başlayan ve süregelen katkıları, babasının ölümünün ardından devraldığı bu büyük mirası titizlikle inceleyerek okura ulaştırdığı kitapları biraz daha önemli kılıyor. Çünkü okurun nezdinde Orta Dünya’nın kıymetini artıran esasen bu çalışmalarla yüz yüze kaldığı derinlik ve zenginliğin ta kendisi.
Orta Dünya’nın kadim zamanlarına ilişkin üç büyük hikâyeden biri olan Gondolin’in Düşüşü, Tolkien Efsanesinden bizlere ulaşan son kitap. Ancak bunların ötesinde bu büyük ateşin ilk kıvılcımı ve J.R.R. Tolkien’in deyimiyle bu hayali dünyada yazdığı ilk hikâye olması nedeniyle ayrı bir öneme sahip. Christopher Tolkien’in tıpkı Beren ile Lûthien de olduğu gibi notlarıyla hikâyenin zaman içerisinde geçirdiği evrimi gözler önüne serdiği kitap, Alan Lee’nin eşsiz çizimleri ile süslenmiş olarak Orta Dünya’ya son ziyaretini yapmak isteyenleri bekliyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.