Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Öteki Dünya’da görüşeceğiz!


Şahane
Toplam oy: 1035
J. G. Ballard
Sel Yayıncılık
Gezi Parkı günlerinin üzerinden çok az bir zaman geçmişken ve AVM meselesi yine gündeme gelmişken bu romanı okumak ve Ballard’ın kalemi tarafından silkelenmek gerekiyor.

Bir Ballard uzmanı olan akademisyen Jeannette Baxter’ın, yakından tanıdığı bu ünlü yazarla yaptığı röportaj Ballard’ın şu sözleriyle kapanıyordu: “Bugünlerde herkes bir kurban; ebeveynlerin, doktorların, ilaç şirketlerinin, hatta aşkın ta kendisinin kurbanı. Ve nasıl da zevk alıyoruz bundan. En mutlu anlarımız, yeni kurbanlık çeşitleri bulmaya çalışarak geçirdiğimiz zamanlar…” Yozlaşan kültürümüzden bahseden Ballard, bu sözleri dile getirdiğinde Öteki Dünya adlı romanının yayımlanmasına iki yıl vardı. Belli ki bu romanını da diğerleri gibi insanlığın suratına çarpacaktı Ballard. Sadist olduğumuz kadar mazoşist de olduğumuzu gösterecek, edilgen olduğumuzda ne kadar vahşileşiyorsak, etken olduğumuzda da bir o kadar dizginlenemez olduğumuzu ispatlayacaktı adeta.

 

Halbuki modern insanın acı çekerken olduğu gibi acı verirken de sabit kalan bir özelliği vardı: Uysallık. Farkında olmadan, bilinçsizce bir tüketim, ezberlenen sloganlar, peşinden gidilen liderler, siyasi manifestolar haline gelen reklam metinleri, tapınak olma yolundaki AVM’ler… İşte tüm bunların karşısında uysaldı insan. Ballard ise bize bunları fark ettiren yazarlardan biri oldu. Ondan önce Ray Bradbury ve Aldous Huxley vardı. Ballard daha vahşi bir dünya resmediyordu, çünkü onun çağı daha vahşiydi. Ayrıca daha bilimseldi ve daha kurgusaldı da…

 

Orijinal adı Kingdom Come olan romanın Öteki Dünya ismiyle çevrilmesi doğru bir tercih, ancak doğruluğunun ötesinde bir anlamı da var: Biz Ballard’ı, bildiğimiz dünyanın, bugün ve buradaki dünyanın son zamanlarda aldığı ya da çok yakın zamanda alacağı hali yansıtmadaki hüneriyle tanıyoruz. Öteki Dünya, bize bugünü anlatan bir roman, ama aslında sonu gelmiş bir dünyayı da anlatıyor. Bir kıyamet gününü, son hesaplaşma zamanını gösteriyor bu romandaki dünya. 11 Eylül sonrasında okuduğumuz sayılı Ballard eserinden biri... 1960’lardan beri yazan, 70’lerin tepkiselliğini, 80’lerin Soğuk Savaş günlerini, 90’ların değişim rüzgarını ve 21. yüzyılın başlangıcını görmüş bir yazarın, toplumu eleştirirken kullandığı edebi filtre farklı oluyor tabii.


2006’da yayımlanmış olsa da, bizim bu romanı bugünlerde okuyor olmamız da kendi edebi şansımız. Daha Gezi Parkı günlerinin üzerinden çok az bir zaman geçmişken ve AVM meselesi yine gündeme gelmişken bu romanı okumak ve Ballard’ın kalemi tarafından silkelenmek gerekiyor, çünkü Öteki Dünya’da kötü karakterlerden ziyade kötü bir “mekan” var; o da bir AVM.

 

 

Bir baba-oğul ilişkisi

 

Yeni geldiği kasabada hayatın bir alışveriş merkezi etrafında döndüğünü gören, ama o alışveriş merkezinin nelere gebe olduğunu zamanla anlayacak, hatta alışverişin neden bir cinayetin merkezinde olduğunu çözmek için uğraşacak bir kahramanımız var bu romanda: Richard. Ancak öyle iki detay var ki, bir önceki cümlede söylediklerimin ağırlığını artırıyor. Birincisi, Richard reklam sektöründe çalışmış biri, yani pazarlamanın ve satışın bu dünyanın düzeninde ne kadar önemli bir yer kapladığının farkında olması gereken biri. İkincisiyse şu: Richard’ın bu kasabaya geliş sebebi, babasının bir cinayete kurban gitmesi, hem de alışveriş merkezinin orta yerinde işlenmiş bir cinayete. Ballard böylece duygusal bir boyut da ekliyor kurguya. Bir baba-oğul ilişkisini okuyoruz satır arasında.

 

Gözünüzün önünde distopik bir tablo canlanmıştır elbette, ama bilimkurgu edebiyatındaki ünlü distopyalardan birini beklemeyin bu kitaptan. Bir yeraltı edebiyatı metninin rahatsız ediciliğini, Stephen King tarzı bir gizem duygusunu, polisiye değil de bilimkurgu okurlarının daha çok benimseyeceği bir şekilde aydınlatılan cinayet öyküsünü bekleyin. Diğer yandan, Ballard’ın biraz didaktik bir üslubu olduğunu, yer yer eleştirel görüşünü tekrar etme sıklığının sınırını biraz aştığını da söyleyebiliriz. Çoğumuz zaten Ballard’a katılacaktır, onun tepkisine ve sertliğine hak verecektir. Modern kültürle, tüketim toplumuyla, faşizm ve kapitalizmle meselesi olan bir romanı kötü yazmak çok kolaydır, ama Ballard’ın güçlü bir eser yarattığını söyleyebiliriz. Tabii Sel Yayıncılık’ın Süha Sertabiboğlu çevirisiyle yayımladığı bu kitabın oldukça akıcı Türkçesi de işimizi kolaylaştırıyor.

 

Bu kitabı okuduktan sonra bir AVM’ye girmek cesaret isteyebilir, ama belki de ilk yapılması gereken şeydir bir alışveriş merkezinin ortasında, elleri poşetlerle dolu insanların arasında, yürüyen merdivenlerin karşısında durmak ve “Öteki Dünya”yı görmek…

 

 


 

* Görsel: Kaan Bağcı

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.