Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya: İbrahim Hilmi


Zayıf
Toplam oy: 163
Ansiklopedi maddesinde İbrahim Hilmi Çığıraçan olarak geçiyor ismi. Soy adı kanunundan önce de Tüccarzade. Shakespeare imzalı, eski çevirisiyle Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya’nın takdim yazısındaki imzasıyla tanıdığım İbrahim Hilmi, Osmanlı'nın son döneminin yayıncılarından biri. Yaşadığı çağa tanıklık eden, bastığı her kitabın ülkesinin gelişmesine katkı sunacağını ümit eden gayretkeş bir nefer.

“Hiçbir şey dikkat çekme arzusu kadar sıradan değildir.” 

William Shakespeare

 

Shakespeare, dünyada birçok insanın alıntı yaptığı yazarlardan, ozanlardan birisi. Ticari girişimlerini tiyatro formundaki eserleriyle geniş kitlelerle buluşturan İngiliz şair, matbaanın etkisiyle dünyanın en fazla dilde dolaşan yazarlarından biri olarak kabul edilebilir. Hayat serüvenimde birçok defalar yolumun kesiştiği Shakespeare’in doğduğu yer olan Stratford upon Avon’a gittiğimde beni hiç de ilham veren bir manzara karşılamamıştı. Daha çok hasadını yapmış köylüleri eğlendirecek dönemsel bir işletmenin mahir girişimcisi olarak canlanmıştı zihnimde Shakespeare. İşlerini büyütmesi için Londra’ya gidip daha kalabalık bir kitle edinmesi şarttı ve öyle de yapmıştı.

 

 

Kurduğu dil, üzerinde güneş batmayan İngiliz sömürge topraklarının birlikte tekrarladığı bir mantraya dönüşmüş: Olmak ya da olmamak… Bir ihtimal daha var Türkçe söylemek gerekirse. Paris’te ziyaret ettiğim İngilizce kitap satan Shakespeare and Company kitapçısı gurbette yalnız düşmüş İngilizce konuşan bir yabancının kendini yalnız hissetmemek için nasıl bir zihin geliştirdiğini gösteriyor. Dil sizinle birlikteyse yalnız sayılmazsınız, orada kocaman bir dünya kurabilirsiniz. Benzer isme sahip Varna kitapçısı: Shakespeare and Friends. O da bugün Bulgaristan sınırlarında yer alan bir kitapçı. Sahibesi Amerikalı tıpkı Paris’teki “kardeşi” gibi… Sözün gücüne inanmak için müthiş bir gözlem alanı sunuyor.

 

Kitapçı İbrahim Hilmi…

 

Arkadaşlarımdan biri İskenderiye’ye yerleşti ve çocuklarından birinin gittiği okul İngilizlere ait. Derslerinden biri de Shakespeare. Tarihi, coğrafyayı ve edebiyatı hep Shakespeare üzerinden okuyorlarmış. Shakespeare onların hayatının bir parçası. Türkiye’ye geldiklerinde bir sahafa gidip ?? köşede kalmış kitaplardan birine göz atmış: Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya… Bir Yaz Gecesi Rüyası olarak bilinen kitabın Türkçe’de bu isimle bilinmeden önceki hali. Shakespeare, Üsküdar’da. Kitabı eline geçiren küçük kızım iştahla okumaya başladı. Araya sıkışmış bir formalık Kumarcılar’ı da kitabın bir cüzü sanmış. “Durmadan konuşturuyor” oldu ilk yorumu. Kitap ilgimi çekti ve göz attım. Genişçe kaleme alınmış takdim yazısı Cumhuriyet’in ilk dönemine ait olduğunu işaret ediyordu. Takdim yazısındaki edebi lezzet, “Şekispir” hakkında verilen tafsilatlı malumat yayıncının bu kitaba verdiği önemin göstergesiydi. Sadece satış yapmak, para kazanmak üzerine neşredilmemişti anlaşılan.

 

Takdim yazısının altında imza: Kitapçı İbrahim Hilmi. İlk defa karşılaştığım bu ismin beni götürdüğü adres: Olmak ya da olmamak… Bugün Romanya sınırları içinde başlayan bir aile hikâyesi, İstanbul’a uzanıyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde yayıncılık işine giriyor İbrahim Hilmi. Askeri yayıncılık revaçta, zabitler için yayınlar gerekiyor. Gayretle başlıyor işe. Sonra dönem değişiyor. Çeşitlerini farklılaştırıyor. Ders kitabı dâhil olmak üzere farklı eserler basıyor. Aralarında atlaslar da var. Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi ile Boşboğaz ve Güllabi dergilerini çıkardığı da hakkında verilen bilgiler arasında. Bıkmadan usanmadan yayıncılığa adanmış bir hayat. Ne var ki hem coğrafya hem de alfabe değişiyor. İbrahim Hilmi elinde artık geçerliliğini yitirmiş ders kitaplarıyla kalakalıyor. Yeni harflerle baskı için gayret ediyor ve her kitabını ülkenin gelişmesi için eşsiz bir imkân olarak görüyor. Elimdeki Shakespeare eserinde soy adı yok. Ansiklopedi maddesinde İbrahim Hilmi Çığıraçan olarak geçiyor ismi. Soy adı kanunundan önce de Tüccarzade. Belli ki o da pek beğendiği Shakespeare gibi tüccar yanı olan bir kültür insanı. Takdim yazısındaki iyimserliği ve kelimelerin içinde parlayan gayreti takdire değer.

 

Yaşanılan çağa tanıklık etmek

 

İbrahim Hilmi’nin yayıncılık gayretini damının pek çok yerinden su sızan eski bir evde koşuşturarak tamir etmeye çalışan becerikli bir ustaya benzetebiliriz. Ne var ki çaba içinde olduğu zamanlarda yağmur devam ediyordu. Şimdi o yağmurun dindiğini ve çatının esaslı bir tadilattan geçtiğini söylemek mümkün. İbrahim Hilmi’nin şahsi gayretleriyle ateşini söndürmediği ocakta yüzlerce yayıncı binlerce kitapla kültür ateşini diri tutuyor. Eski bir kitabın takdimindeki duru ifadeler ise onun kendi çağına olan tanıklığı.

 

İbrahim Hilmi’yi Shakespeare’in arkadaşları defterine kaydedebilirim. İnsan ruhunun değişmez tabiatlarından heves ve azim onda vücuda gelmiş. Stratford upon Avon, Londra, Paris ve Varna’dan geçen yol İstanbul’a da düşüyor. Yolculuğa çıkan sadece “Şekispir ve kumpanyası” değil. Hayata anlam katma çabası… “Yaz ortasında bir gecelik rüya” olsa da…

 

Yayıncılık, bir dikkat çekme arzusu olarak görülebilir mi? Tiyatronun alkışları bittiğinde, insanlar ömürlerini bitirdiğinde de yaşama arzusunun bir tezahürü olabilir mi? Ya da ömrünü bir gayrete vakfetmiş insanlar gerçekten ölebilir mi?

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.