Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yazgülü Aldoğan, nereye böyle acele?


Zayıf
Toplam oy: 1175
Yazgülü Aldoğan
Alfa Basım Yayım Dağıtım

Gazeteci Yazgülü Aldoğan’ın ilk romanı Kiralık Adam (Alfa yay. 2009) “Güçlü, başarılı, çekici iş kadını” Hayal’le mesleği kadınlara eskortluk etmek olan “genç, duyarlı, yakışıklı” sevgilisi Uğur’un tanışmalarını anlatarak başlıyor. Kadınlara eskortluk etmek en azından ülkemiz için pek bilinen bir şey değil. Genç yakışıklı erkekler zengin, paralı ama sevgilisiz, kavalyesiz kalmış kadınlara eşlik ediyor, onlarla yemeğe, dansa gidiyor, güzel bir gece geçirmelerini sağlıyorlar ya da davetlerle eşlik ederek bu varlıklı kadınların yalnızlıklarını giderip çevreye genç ve yakışıklı sevgilisi var izlenimi vermelerini sağlıyorlar. Biraz flört ediyorlar ama prensip olarak ve çoğunlukla gece yatakta noktalanmıyor.

Hayal, uluslararası firmalara danışmanlık yapıyor, toplantıdan toplantıya koşuyor. 14 yaşında Gerçek adlı bir kızı var. Kocasından boşanmış, uzatmalı bir aşk yaşamış, yalnız. Tek eksiği hayatını dolduracak bir erkek. Bu eksikliği de kiralık adamlarla tamamlıyor. Zaman zaman, eskort şirketinden genç yakışıklı erkekler kiralıyor, onlarla geceleri geziyor. Günün birinde kiralık erkek olarak karşısına Uğur çıkıyor. Beyaz dizi romanlarında olması gerektiği gibi Uğur tüm kiralık erkeklerden farklı. Başarılı bir iş hayatı varken işsiz kalmış, kültürlü, görgülü biri.

Beklenildiği gibi Hayal’le Uğur birbirlerinden hoşlanıyorlar. Birkaç buluşmadan sonra bu buluşmalarda parayı aradan çıkartıp duyguya ağırlık vermek için eskortluk işi dışında da görüşüyorlar. Aralarındaki yaş farkı, çevredeki insanların ne diyeceği, Uğur’un işi gibi somut gerçekler Hayal’in Uğur’un arzularına karşılık vermekte tereddütlü davranmasına neden oluyor. Gerilimli dönemlerden geçtikten sonra Hayal’le Uğur birlikte olmaya başlıyorlar. İstanbul’un turistik yerlerinde buluşmalar, soft erotik yatak sahneleri okuyoruz.

Birlikteyken de çeşitli sorunlar yaşanıyor. Hayal, hükmetmeye alışmış bir kadın. Ama Uğur da tipik Türk erkeği, örneğin gittikleri yerlerde Hayal’in paraları ödemesini hazmedemiyor. Uğur’un hesabı ödeyeceği yerler de Hayal’e göre salaş yerler.  Hayal, Uğur’un bir anlamda jigololuk diye de tanımlayabileceğimiz durumunu bir iş olarak kabulleniyor. Bunda Uğur’un Hayal’i buluştuğu kadınlarla asla yatmadığını ikna etmesi de önemli rol oynuyor. Hayal, Uğur’u kızıyla tanıştırıyor. Aile olmak, birlikte olmak yönünde nişan yüzüğü takmak ve nihayet sade bir nikah töreni ile adımlar atılıyor.
   
Yazgülü Aldoğan, rahat, kısa cümlelerle yazılmış diyaloglarla gelişen, kişilerin ruh hallerine fazla derinleşmeyen bir anlatımı tercih etmiş. Olayları canlandırmayı değil olup bittikten sonra anlatmayı tercih ediyor. Ama edebi olma kaygısı yok. Romanın iki kahramanı Hayal ve Uğur’un karakter olarak tam olarak elle tutulur hale gelememesinin ilk nedeni bu. İkinci neden ise yeterince betimleme yapılmaması. Hayal’in nasıl bir refah içinde yaşadığını, işlerinin ne kadar yoğun olduğunu kafamızda canlandıramıyoruz. Aynı şekilde Uğur’un diğer eskort erkeklerden neden farklı olduğu da sadece sözde kaldığı için somutlaşıp tatmin edici hale gelmiyor.

Roman bu minvalde devam edecek zannederken Uğur ilginç bir teklif alıyor.  Cinsel soğukluk ve vajinismus tedavilerinde denenecek yeni yöntemde Uğur hastalara partnerlik ederek onların hastalığı aşmalarını sağlayacak. Eskortluktan bıkmış olan, başka kadınlarla eğlence yerlerinde görülmesinin Hayal’in toplum içindeki yerini zorlaştırdığını fark eden Uğur bu teklifi kabul ediyor. Bu partner olma durumunda hastalarla yatmak, sevişmek de söz konusu olduğunu düşünen Hayal başta tepki gösterdiyse de istemeden de olsa Uğur’un bu işi yapmasını kabul ediyor. Uğur eğitim aldıktan sonra deneme mahiyetinde üç hasta ile görüşmeye başlıyor.  Muhafazakâr bir ailenin evlenme çağını geçmiş bakire kızı Safinur, kocasını başka kadınla yakaladıktan sonra cinsel sorunlar yaşamaya başlayan Aynur ve bir dönem lezbiyen ilişkiler yaşamış ama şimdi bir erkeğe aşık olmuş ama geçmişi nedeniyle ilişki kuramayan Melisa, Uğur’un eşlik edeceği hastalar. Aslında bu bölüm başlı başına bir roman olabilecek nitelikte. Roman bu konu üzerinde inşa edilip Uğur’un eskortluk geçmişi, Hayal’le ilişkisi yan unsurlar olarak geliştirilseymiş sanırım çok daha etkileyici bir kitap çıkarmış ortaya. Uğur’un üç kadınla yaşadıkları pek fazla ayrıntıya girmeden, kadınların ruh hallerini işlemeden hızlıca geçilmiş. Bu nedenle de daha ilk denemelerde Uğur’un başarılı olup tüm kadınların iyileşmesini sağlaması pek inandırıcı olmuyor.

Romanın sonunda Hayal’in hastalanıp ölmesi ve Uğur’un Gerçek’le baş başa kalması ise olağanüstü bir hızla geçilmiş. Anlatım daha çok özet düzeyinde kalmış. Son üç bölüm daha çok işlenmeyi gerektiriyor. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.