Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yeni Demokritos melankoliyi anlatıyor


Şahane
Toplam oy: 666
Robert Burton // Çev. Merve Tokmakçıoğlu
Aylak Adam
Melankolinin Anatomisi, pek çok eleştirmene göre bir çırpıda okunup bitirilecek bir kitap değil. Bu “büyük” kitabı melankolinin tarihini öğrenmek için de okumak mümkün, Robert Burton’ın deneyimlediği melankoli halini öğrenmek için de.

17. yüzyılda yayımlanan ve kendinden önceki iki bin yılda melankoliye nasıl bakıldığını anlatan bir kitap düşünün. Bu kitap bir roman değil, bir şiir, bir hikaye hiç değil. Robert Burton’ın (namıdiğer Yeni Demokritos’un) yazın türlerinin hem hepsine dahil olan hem de tek bir tanesiyle tanımlanamayacak kadar “melez” kitabı Melankolinin Anatomisi’nin yıllardır beklenen çevirisi nihayet Türkçede.

1651’de yayımlanan Melankolinin Anatomisi, Burton’ın son derece yaratıcı melankoli tanımlarının yanında, melankoli hakkında kendinden önce yazılan tüm eserlerin irdelendiği bir kitap aynı zamanda. O kadar ki, bu kitapta melankoli ile ilgili 17. yüzyıla kadar yazılan her şey, herkes var dersek, yanılmış olmayız.

Robert Burton’ın Oxford Üniversitesi’nde öğretmenlik yaparken yazdığı Melankolinin Anatomisi, günümüzden yüzyıllar önce bir yazarın “ben nasıl hissediyorum?” sorusuna verdiği en samimi cevaplardan biri olarak da okunabilir. Melankoli’yi yazma sebebini melankoliden kurtulmak için olarak açıklayan  Burton’a göre melankoli, tek bir kelimeye ve hatta tek bir tanıma sığdırılabilecek bir “hal” değil; Burton melankoliyi aylaklık, hayal gücü, nefret ve intikam arzusu, utanç, yoksulluk, ölüm, evlilik ve daha pek çok yerden bakarak ele alıyor.

Kitabın ele aldığı ve Burton’ın asıl melankoli olarak tanımladığı ise alışkanlık olarak vücut bulan melankoli. Burton’ın deyişiyle, kitapta incelenen geçici bir durum yani eğilim olarak melankoli değil; aksine, kronik ya da süregelen bir hastalık olarak melankoli.



“Sahibem melankoli”

 


Türkçeye oldukça gecikmeli çevrilen (şimdilik “I. Fasikül”ü çıktı) ve konuyla ilgili çevrelere bir hediye gibi gelen Melankolinin Anatomisi yazıldığı yılın anlatım diline sadık kalınarak çevrilmiş. Çevirmen Merve Tokmakçıoğlu, kitabın önsözünde hem İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisiyken denk geldiği eserle tanışma sürecini hem de çeviri yolculuğunu oldukça samimi bir dille anlatıyor. Çevirmeninin de özellikle “melez” bir eser olarak tanımladığı Melankolinin Anatomisi, pek çok eleştirmene göre bir çırpıda okunup bitirilecek bir kitap değil. Bu “büyük” kitabı melankolinin tarihini öğrenmek için de okumak mümkün, Robert Burton’ın deneyimlediği melankoli halini öğrenmek için de.

Burton’ın “sahibem melankoli” diyerek yazdığı ve 17. yüzyılda oldukça geniş bir okur kitlesine ulaşan, İngiliz edebiyatı ve sosyolojisinden pek çok ismin hayranlığını kazanan Melankolinin Anatomisi’nin bu temiz çevirisinin, Türkiye’de, bu türden referans kitap çevirilerinin artmasına vesile olması dileğiyle…

 

 


 

 

 

Görsel: Aybars Yücel

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.