Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yetim kalmasınlar diye...


Zayıf
Toplam oy: 1091
Otobiyografi, günlük, deneme, gezi kitabı ya da bir itiraf tutanağı... Nasıl tanımlarsanız tanımlayın, bir insanın gözünden birçok hayata, birçok tarihsel döneme tanıklık etmeye çağırıyor Oya Baydar Yetim Kalacak Küçük Şeyler'de okuru.

Bellek yanıltır insanı. Otobiyografiler yanlıdır; ama an'ların kozları eşittir. Güzel, iyi, kötü, korkunç, can yakan, acı veren, mutlu eden, baş döndüren, heyecanlandıran, pişmanlığa batıran, suçluluğa gömen, vicdan azabına sürükleyen, öfkelendiren, orgazm yaşatan an'ların hepsi de boşlukta yer kaplar. Hepsinin hayatta bir karşılığı vardır. Kimi daha dominant, kimi daha silik olsa da günün birinde eşitlenir hayat karşısındaki konumları. "Biyografiler kişinin yaşadıklarını anlatır; insan hep eksik kalır. Otobiyografiler masumca yalan söyler; çünkü insan en çok kendini sever. Yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımızın anlık duygusudur gerçek 'ben'. Ânın duygusunda yalan, riya, çarpıtma yoktur: Sevinçtir, kederdir, coşkudur, tutkudur, korkudur, utançtır, kindir, ihanettir, intikamdır; zaferin sarhoşluğu, yenilginin ezikliği, hazzın doyumu, yitirmenin pişmanlığıdır." Bu giriş yazısıyla başladığı son kitabı Yetim Kalacak Küçük Şeyler'de Oya Baydar, belleğin insana acımasızca oyun oynayan patikalarının değil, an'ların sahiciliğinin izini sürer.

 

Bu otobiyografik roman, yalnızca Oya Baydar'ın değil, insancıklarındır aslında; her bir okurun tanışıklık hissedeceği an'lar niteliğindedir bir nevi.. Demiryollarına bakan evlerden, duvarları yıkılan kentlerden, heykelleri yiten ülkelerden, tren kompartımanlarından, evin en huzurlu odalarından, verandaların köşelerinden, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'ndan, koğuşların zifiri karanlığından, bazen de 68'in umut taşıyan ışığından perdeyi aralıyor Oya Baydar. İçinden geçtiği ülkeler, şehirler, yaşamlar, özneler değişse de, değişmeyen ortak bir şey var anlattığı tüm an'larda: İnsan olan, insana ait duygular bunlar. Baydar, Maskesiz, makyajsız, kıyafetsiz halleriyle belleğinde kalanları aktarıyor. "Özrü" ise oldukça içten ve anlaşılır: "Ömür boyu yaşanan, biriktirilen yüzbinlerce, milyonlarca ânın toplamıdır insan. (…) Gün gelip vaktin daraldığını hissettiğinizde anlarınız yok olmasın, bilinmez boşluğun bir yerlerinde yaşasın istersiniz. Sizi siz yapan o küçük şeyler yetim kalmasın diye oturup yazmaya başlarsınız. Yazmak, insanın var olma çırpınışından başka nedir ki zaten!"

 

Eski dostlar, çocukluktan kalan arkadaşlar, yoldaşlar, kediler, köpekler, sevdalar, ruh çağırma seanslı anılar, komşulara dair hatıralar, mahpuslar, görüş günleri, huzur evleri, cenazeler, tabutlara sığmayan yaşamlar, taşan idealler, yıkılan umutlar, yitip giden hayatlar, sürgünler, yeni evler, gurbette geçen günler, hasretler, kaybedişler, vazgeçişler, ihanetler, aşklar, ağrılar, askerler, coplar, postallar, cuntalar, sadakatler, sadakatsizlikler, kopuşlar, birleşmeler... Doğumdan ölüme, çocukluktan yaşlılığa... Kısacası bir hayata sığabilen ne kadar an varsa Yetim Kalacak Küçük Şeyler'de kelama geliyor. Bir de hepsinin ötesinde devrimi düşündürtüyor kitap yeniden ve bir daha. Kitabı okurken, Murat Uyurkulak'ın devletle hesaplaşmayı kaleme aldığı Tol romanının ilk cümlesi yankılanıyor zihnimde: "Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi." Genç Oya, kadın Oya, yazar Oya, anne Oya, asker babanın kızı Oya... Tüm toplumsal rollerinin yanı sıra devrime inanan, bir dönem hayatını devrime adayan ve hayatının bir bölümü darbelerle sekteye uğrayan Oya'yı tanıyoruz ve O'nun an'larında vücuda gelen nice hayatla karşılaşıyoruz bu kitapta.

 

Belki de daha önceki kitaplarının aksine, Baydar bu kitabında ilk defa Oya Baydar olarak direnmeyip, çözülüyor. Hayatına değen geçen herkesi ve en çok da kendisini gönüllü bir şekilde ele veriyor. Davaya ihanet ediyor tabiri caizse. Sınırları aşıyor, zincirlerini kırıyor. Teslim olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyor belki. Kendisini, O'nu meydana getiren an'ların akışına bırakıyor. Belki de otosansür uygulamadan yazabileceği en rahat yazının bu anlatı-roman olduğunu hissediyor içinde yaşadığımız dönemde ya da kendisinin de ifade ettiği gibi, salt insan ömrünün sınırlılığını aşma, var olma, iz bırakma, biraz da arınma ve günah çıkarma çabası onunkisi.

 

Otobiyografi, günlük, deneme, gezi/seyahat kitabı ya da bir itiraf tutanağı... Nasıl tanımlarsanız tanımlayın, bir insanın gözünden birçok hayata, birçok tarihsel döneme tanıklık etmeye çağırıyor Oya Baydar Yetim Kalacak Küçük Şeyler'de okuru. "Sığınmacı" değil; ama "mülteci" olmaya buyur ediyor yer yer göçebe, yer yer mülteci olduğu hayatında hepimizi; taraf tutmadan, yargılamadan, kayıtsız kalmadan okumamız için.

 

 


 

 

* Görsel: Olga Müstecaplıoğlu

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.