Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yunan Mitlerindeki İronik Haller


İyi
Toplam oy: 1578
Lucilla Burn
Phoenix Yayınevi

Batı kültürüyle yoğrulmuş dimağlarda Mitoloji dendiğinde, başka pek çok önemli mitoloji olmasına rağmen, ilk akla gelen hep Yunan mitolojisidir. Batı toplumunun temeli Yunan medeniyetine dayandığı için ve öğretim sistemlerinin büyük kısmında Yunan kültürüne yer verdikleri için en başta Romalılar olmak üzere pek çok Batı toplumu Yunan mitlerini alıp kendi efsanelerine uyarlamıştır. Yazar Lucilla Burn bu mitolojinin günümüzde bu kadar revaçta olmasını sanatçıların bu mitlere tarih boyunca ilgi duymuş olmalarına, onlardan beslenmelerine ve eserlerine konu etmelerine de bağlıyor. Doğrudur, pek çok Yunan miti Roma şiiriyle günümüze kadar gelebilmiştir. Örneğin Virgil’in Aeneidi, Truva’nın sonu mitiyle başlar. Hemen akla geliveren sanatçılar ise Ovid, Boticelli, Racine, Handel, Mozart... James Joyce’un Ulysses’i, T. S. Eliot’un Waste Land’i...

Yazar Lucilla Burn, Cambridge’teki Fitzwilliam Müzesi’nde ilkçağ kalıntılarından sorumlu olarak çalışmakta. Klasik arkeolojiyle ilgili pek çok konferans vermekte, kitaplar, makaleler, eleştiriler yayınlamakta. Yazara göre Grand Tour’da Yunanistan’ın önemli bir uğrak yeri haline gelmesi ve 18. yüzyılın sonunda Romantisizmin yükselişi, Yunanlara ait her şeyin büyük bir hevesle karşılanmaya başlanmasının nedeni. 19. yüzyılda Homeros’un çevirileri, Keats, Byron, Shelley gibi şairlerin bu alandan beslenip çok başarılı olmaları da. Burn ayrıca ilginç bir önermede bulunuyor. 1. Dünya Savaşı’nda, Gelibolu’da ölmek için Çanakkale Boğazı boyunca yolculuk eden gençlerin,  kendilerini Truva’da savaşıp ölen Yunan kahramanlarının yeniden beden bulmuş hali gibi hissettikleri. Gazilerden Ronald Knox bu durumla ilgili daha sonra şöyle yazmış:

“Yüce tanrı Pan ve sembolize ettiği dünya artık yok; ona asla tekrar kavuşamayız. Ve ben bunu Çanakkale Boğazı’nın gördüğümde anladım. Orası bana Argo gemisini hatırlatmadı, Truva’yı da...”

Zaman zaman eğlenceli, hoş bir kaynak olan kitap, mitlerin toplumu ve dolayısıyla bireyi nasıl etkilediğinin de konu ediyor. Örneğin MÖ. 5. yüzyıl Atinası’nda eğitimin çok büyük bir kısmı kahramanlık öykülerini içeren destanların öğrenilip ezberden okunmasından oluşuyor. Eğlenceli toplantılarda konuklar birbirlerine bu tür öyküleri anlatarak eğleniyorlar ya da öyküler profesyonel bir anlatıcı tarafında şiirsel bir üslupla aktarılıyor. Eski Yunanların evlerindeki çömlek tasların üzerinde tanrı ve kahramanların maceralarını anlatan imgeler bulunuyor ve bu taslar sahipleriyle birlikte mezara gömülüyor. Kumaşlara mitlerden sahneler dokunuyor. Günümüze ulaşan bu tür bazı nesnelerin resimleri kitap boyunca okuma seyrine artı katıyor. Kırmızı, siyah vb. figürlü kalyx- kraterler (şarap kâseleri), tunç vb. aynalar, figürlü amforalar, tunç, fildişi vb. heykelcikler, hydrialar (su testileri), kylixler, skiphoslar (içki kapları), tunç vb. paralar, pişmiş kabartmalar, mermer metoplar, yağ, tahıl, zeytin kapları, yağ şişeleri, vazolar… Bu resimlerdeki bazı nesneler Sigmun Freud’un özel koleksiyonundan.

Bazı mitlerin çizimli örnekleri de öykü ve kahramanlarla ilişki kurmanızı kolaylaştırdığı kitapta, yazara göre Yunan mitiyle inancının iç içe geçmiş. Lucilla Burn bunun gibi pek çok konuyu özetlediği kitabını meraklısına bir hap gibi sunuyor. Aslında niyeti araştırmayı pek sevmeyen okurun işini kolaylaştırmak değil, mitlerin edebi lezzetini sunma derdini bir yana koyup (Mitleri iyice öğrenmek  isteyenler için kitabın sonunda İlave Okumalar İçin Öneriler” diye bir bölüm var.), asıl öne sürmek istediklerinin altını çizmek.Yunan mitlerinin evrensel insani temalara dokunduğunu söyleyen Freud gibi, Burn de Yunan mitlerindeki tanrılar, yarı tanrılar, insanlar ve davranışları üzerinden, insan zaaf ve zayıflıklarına işaret etmek, meydana gelen olayların ve insanlık durumlarının bazen ironik bazen komik yönlerine dikkat çekmek.

Freud hastalarının bilinçaltı arzularını ortaya çıkarma tekniğini Odysseus’un yeraltında karşılaştığı hayaletleri kurban kanı içirerek konuşturmaya benzetir. Oidipus’un hemen herkesçe bilinmesine de bir komplekse adını vermiş olması değil midir?

Herakles’in Görevleri, Atinalı Theseus, Truva Savaşı, Odysseus’un Öyküsü, İason, Medeia ve Altın Post, Perseus ve Medusa, Oidipus ile Thebai Döngüsü, Yaratıcı Miras. Burn, Yunan mitlerinde en önemli bulduğu kahramanları almış kitabına. Her birinin farklı özelliklerinin yanında pek çok ortak özelliği var, gerçek dünyadaki insan gibi. Elbette o dönemki Yunan toplumunun değerlerine ve önem verdiği şeylere göre şekilleniyor kahramanlarının da davranış ve duyguları. Kitap diğer toplumların mitolojilerine bakılarak toplum ve insan değerlerinin arasındaki farklılık ve benzerliklerin açıkça görülmesinde yararlı olacaktır.

Demeter ve kızı Persephone için düzenlenen törenleri, Eleusis Gizemleri’ni konu eden Demeter İlahisi’nden:

“Bunları gören ölümlü kutsal biridir, ama her kim bu kutsal görevleri tamamlamadan veya hiç yapmadan ölürse, o küflenmiş karanlığa bile düşse, böyle bir kutsanmayı talep edemez.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.