Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Akutagava’yla tanışma fırsatı



İyi
Toplam oy: 1323
Ryunosuke Akutagava
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi

Ryunosuke Akutagava… Biz Türk okurları kendisini neredeyse hiç tanımıyoruz, Avrupa ve Amerika onu ölümünden sonra keşfetmiş, içinden çıktığı Japon edebiyatının ise bugün en ünlü, en önemli yazarlarından biri kabul ediliyor. 1900’lerin başında Japonya’da kendini gösteren aydın-romancı akımının en dikkati çeken isimlerinden biri, yaşamıyla da, ölümüyle de bir edebiyat efsanesi… “Raşomon ve Diğer Öyküler”, yazarın on dört seçme öyküsünden mürekkep bir çalışma. Oğuz Baykara, Akutagava’nın sağlığında yazdığı pek çok öyküden on dördünü derleyip çevirmiş ve öykülerin ardından yazarın hayatına, Japon ve dünya edebiyatındaki yerine, edebi eğilimlerine, yapıtlarına dair kısa bir inceleme yazısı kaleme almış. İyi çeviri, usta yazar, özenli basım… Bu üçünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış şahane bir kitapla karşı karşıyayız. Şimdi buyurun önce usta yazarın hikayesine.

35 yıllık kısacık yaşamı Japonya’nın Batı kültürünü tanıma, ona özenme dönemine denk gelir Akutagava’nın. Söz konusu yıllarda, içinde yaşadığı dönemin edebiyatçılarını etkileyen üç ana akım vardır. Bireyin ideallerine önem veren idealistler, bireyin cinsel duygularını yücelten, hazcılığın ve erotizmin üzerine giden estetikçiler ve doğayla, insanın duygularını ham haliyle edebiyata işlemeye çalışan doğacılar… Akutagava hiç birine ait değildir. Ancak döneminin eğilimlerine sırt çevirmek yerine bunları teker teker özümseyip akılcı-aydınlanmacı bir yol çizmiştir kendine. Ve işte tam da bu nedenle hem çok sevilmiş hem de içinde yaşadığı topluma çok yabancılaşıp yerilmiştir. Bu yabancılaşma duygusu onu belki ölüme taşıyan, intihar etmesine yol açan başat sebeplerden biri olmuştur ama kesin olan bir şey vardır ki, söz konusu duygunun, yazara ve yapıtlarına yansıyan, onu bugüne taşıyan en önemli edebi tercih olmasıdır.

Akutagava’ya göre, kaleme aldığı eserlerin yanında kendi yaşamı bir hiçti, sanat hayattan tartışmasız bir şekilde üstündü. “Yalnızlaştıkça daha çok yazmış, yazdıkça daha fazla hayattan kopmuştu. Artık hayatı bir şiir dizesinden daha önemsiz görebiliyordu. Bu düşüncelerle tehlikeli bir yolda hayatı ıskalayarak ilerliyordu. Fakat bütün gerçek sanatçılar gibi kendi kendine samimi olmaya, içinden geldiği biçimde davranmaya mecburdu. Ona göre yaratıcılık, yalnızlığıyla hesaplaşmasının ürünüydü.”

Hayata karşı bu uzaklık, bu yabancılık yapıtlarının kahramanlarına, insanın kötülüğe meyilli yanına karşı da soğukkanlı bir mesafeden bakabilmesine, bu tür eğilimleri sarsıcı bir biçimde kaleme almasına yol açar. Tıpkı çalışmaya adını veren öykünün “Raşomon”un kahramanı hırsız-uşakta olduğu gibi. 10. yüzyılın Kyotosu’nda, işinden kovulmuş, açlıkla yüzleşen bir uşak, Raşomon adlı anıtsal yapının kapısında, yağmur altında hayatta ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışmaktadır. Ona yol gösterecek tek bir kişi vardır hayatta: Tapınağın içinde ölülerin saçlarını yolarak hayatta kalmaya çalışan yaşlı cadaloz... (Bu öykünün “Çalılıklar Ardında” adlı öyküyle birleştirilen uyarlamasının 1951 yılında Japon yönetmen Akira Kurusava’ya Venedik’te birincilik getirdiğini de hatırlatmadan geçmeyeyim.) İnsanlığın en bencil yanına karşı savaşmanın hayatına vuracağı damgayı bir anlığına anlayan bir çocuğun hikayesi olan “Vagon” da, yine ruha dair son derece karamsar ve yine bir o kadar mesafelidir. Ruhun içindeki kötülüğün varoluş şekline ve bunun hem hayatla hem de sanatla, yaratıcılıkla olan ilişkisine bakan bir harika öykü de kuşkusuz “Cehennem Tablosu”. 10. yüzyılda yaşayan, kötücül bir saray ressamı aracılığıyla her şeye rağmen sanatın hayattan üstünlüğünü vurgular bu hikayesiyle Akutagava.

Yazar kalemini tarih içinde gezdirmekten kaçınmaz, kah imparatorluk devrine uzanır kah modernleşmenin sıkıntıları içindeki günün Japonyasını anlatır. Dilini de üslubunu da anlattığı hikayeye göre değiştirmekten kaçınmaz. Hatta bunda son derece başarılı olur.

Yazarın belki de en ünlü hikayelerinden biri olan Örümcek Ağı, Buda’ya dair son derece ilginç bir Hıristiyan okuması. Buda bir gün cennetteki nilüferli bir havuzun etrafında gezinirken, havuzun dibindeki cehennem takılır gözüne. Cehennemin dibinde diğer günahkarlarla birlikte acı çeken hırsız Kandata vardır. Buda’nın aklına Kandata’nın yaşamı boyunca işlediği tüm günahların yanı sıra yaptığı bir iyilik gelir; bir örümceğin hayatını bağışlamıştır. Bu iyilikten yola çıkarak Kandata’ya son bir fırsat vermeye karar verir ve cehenneme, Kandata’ya doğru incecik bir örümcek teli sarkıtır… 
Ryunosuke Akutagava’nın öykülerinin hemen hepsi akılda kalması bir yana insanın ruhunda iz bırakan öyküler. Kurgusu, karakterleri ve atmosferiyle hepsi birer öykü yazma dersi gibi... “Raşamon ve Diğer Öyküler”, hiç şüphesiz ustayla tanışmak için şahane bir fırsat.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.