Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

"Hayattır. Sen buna roman dersin"



İyi
Toplam oy: 1174
Sezgin Kaymaz
İletişim Yayınevi
Deccal'ın Hatırı, Türk edebiyatında yazılmış en cesur aşk romanlarından biri olarak anılacak; aşkın kültüre, kalıplara, kavramlara ve kurallara sığmayan yanını böyle ele alabildiği için.

Daha önce de söylemiştim, Uzun Harmanlarda Bir Davetiz Misafir'i okuduğum günden beri Türk edebiyatında beni en çok şaşırtan yazarlardan biri olageldi Sezgin Kaymaz. Olağanla olağanüstünü bir arada kavrayış biçimiyle, eserlerinin kurgusuyla, hem zamanın, gündeliğin bu kadar içinde olup hem de insana ve edebiyata bu kadar dışarıdan bakabilmesiyle… Yazar, son romanı Kün’ün üzerinden çok kısa bir süre sonra yeni bir romanla daha karşımıza çıkmasıyla şaşırttı beni bu defa. Üstelik de devamı olacağı belli bir hikayeyle. Deccal’in Hatırı altında Sevinç Kuşları 1. Şaşırtıcı olan sadece bu değil tabii. Deccal’in Hatırı’nın sıkı bir aşk romanı olması. Sıkı bir cinsel kimliksiz aşk romanı olması!

 

Deccal’in Hatırı’nın Sezgin Kaymaz külliyatında çok ayrı bir yeri olacak. Bunu şimdiden biliyorum. Her şeyden önce onun bugüne kadar kaleme aldığı hikayeler içinde fantastik unsurları en az olan roman olarak anılacak; belki de hayatın ve aşkın tüm olağanüstülüklerden daha olağanüstü olduğunu bildiği için. Türk edebiyatında yazılmış en cesur aşk romanlarından biri olarak anılacak; aşkın kültüre, kalıplara, kavramlara ve kurallara sığmayan yanını böyle ele alabildiği için. Ve gevezelik eder gibi diyalog yazma becerisinin en iyi örneklerinden birini yine bu hikayede sergilediği için.

 

 

Gelelim hikayemize. İrfan, dokuz aylık hamile olan annesinin karnında şişlenmiş, hem kör hem topal hem de çolak olarak hayata tutunmayı başarmış inatçı bir velet. Onun hikayesini çözmeye çalışan polis Hayri, rantçı Teoman, deli/dahi doktor Veysel ve mafya babası Celal yani Deccal. 1980’lerin sonunda Ankara değişiyor, hikayemiz gelişiyor. Hayat tuhaf bir şekilde İrfan’ı yaşatmaya çalışırken, tüm kahramanlarımız aşkla tanışıyor. Ama ne aşk! Kadının kadına, erkeğin erkeğe, bir bebeğin hayata, bir doktorun ölüme, bir kötünün iyiliğe, bir psikiyatristin intihar eğilimine aşkı. Aşkın her türlüsü cirit atıyor hikayenin ve kahramanların ruhunda. Onlar aşkın, biz okurlar nefes nefese ilerleyen hikayenin peşinde koşuyoruz. Hayri, annesinin son nefesinde ona emanet ettiği İrfan’ı alabilecek mi? Teoman’ın 15 bin tapuluk rant aşkı neye evrilecek? Kötülükle iyiliği getiren Deccal nereye kadar devam edecek? AIDS’li Bayram’a aşık olan Veysel, sevişe sevişe ölmeyi becerebilecek mi… gibi.

 

Ama soruların yanıtlarının çok da mühim olmadığını biliyoruz. Sezgin Kaymaz, kaleme aldığı her hikayede olduğu gibi varlığa, gerçeğe ve yalana dair aklımızı kurcalamaya, kendi dilinin, hikayesinin felsefesini kurmayı başarıyor Deccal’in Hatırı’nda da. “Mübarek ne, lanetli ne?/ o da sen, bu da sen…” diyen ve daha daha neler diyen Mesnevi eşliğinde iyilikle kötülük, aşk ile aşk sarhoşluğu arasında salınıp duruyor. Ve çok karakterli/ çok kahramanlı, çok olaylı/ çok oyuncaklı, çok laflı/ çok düşünceli bir hikayenin altından; fire vermeden, onu neredeyse hiç sarkıtmadan, okuruna yanlış yapmadan kalkıyor.

 

Sözün kısası İrfan doğdu, yaşasın İrfan diyor ve Sevinç Kuşları’nın devam hikayelerini merakla beklemeye başlıyoruz.

 

* Görsel: Jonathan Martel

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.