Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Kapitalizmin getirdikleri götürdükleri ya da dans etmeyi bırakmamak



İyi
Toplam oy: 179
Murakami, Dans’ta kapitalizmin bütün yıkıcılığı, yok ediciliği, öğütücülüğü içinde ruhunu kaybetmeden yaşamanın mümkün olduğunu düşünür. Ya da insanlar kapitalist yok ediciliğin içinde ruhunu kaybetmeden nasıl yaşayabilir, bu sorunun cevabını arar.

Haruki Murakami’nin Türkçeye yeni çevrilen romanı Dans Dans Dans’ını Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları ve Yaban Koyununun İzinde romanlarıyla birlikte değerlendireceğim. Dans Dans Dans’la Yaban Koyununun İzinde’nin kahramanı aynı. İki roman boyunca onun başından geçmiş türlü olayları okumamıza rağmen, ismini halen bilmiyoruz. Yaban Koyununun İzinde konu, bazı insanların içine giren ve onları şöhrete kavuşturan, iktidar ve güç sahibi yapan “yaban koyun”unu bulmaktır. Dans Dans Dans’ın konusuysa, bizatihi kahramanımızın kendisidir.

Ne içindeyim kapitalizmin ne dışında
Dans Dans Dans’ta olaylar, “yaban koyunu” macerasından dört yıl sonra başlar. Anlatıcı-yazar-kahraman rüyasında Yunus Otel’de kendisi için birinin ağladığını görür. Yunus Otel, Yaban Koyununun İzinde’nin de kilit noktalarından biridir. “Koyun Profesör/Adam” orada yaşar. Kendisi, otel sahibinin babasıdır. Koyunlarla ilgili ciltler dolusu belge, broşür, fotoğraf ve kitap toplamıştır. Dans’ta otel gizemini korumaya devam etmektedir. Fakat büyük bir farkla. Dans’ta, Yaban Koyunu’ndaki ahşap bütün aksamlarından ses gelen, dökülmek üzere olan, halıfileksleri yıpranmış otel yıkılarak beş yıldızlı, büyük bir otel yapılmıştır. Fakat Yunus Otel yine Yunus Otel’dir. Yunus Otel’in otantik, nostaljik ve romantik hali ortadan kalkmıştır. Fakat otel, “Koyun Adam” halen orada yaşadığı için ruhunu kaybetmemiştir. Murakami, Dans’ta kapitalizmin bütün yıkıcılığı, yok ediciliği, öğütücülüğü içinde ruhunu kaybetmeden yaşamanın mümkün olduğunu düşünür. Ya da insanlar kapitalist yok ediciliğin içinde ruhunu kaybetmeden nasıl yaşayabilir, bu sorunun cevabını arar. “Ve sonra gelişmiş kapitalist toplum çıkageldi. Bu toplumda ben bir başına kaldım.” Murakami, her fırsatta kapitalizmi eleştirmekten de geri durmaz. “Böylesi bir toplumda tüketim en büyük erdemdir.” Oysa yazarımıza göre tüketim, “boşa harcamak” ve “israf”tır. Ama o, kapitalist toplum ve sistemden kaçışın mümkün olmadığını da söyler. “Hoşuma gitmiyorsa, Bangladeş ya da Sudan’a gidebilirdim.” Ama gidemez. Yapabileceği şey, kapitalist sistemin yıkıcı gücüne rağmen yaşamayı başaran duygu, düşünce ve inançlara yoğunlaşmaktır. Mesela Koyun Adam’la birlikte otelin diğer bir ruhu aşktır! Yaban Koyunu’nda Kiki vardı, Dans’ta Yumiyoşi var. İki romanda da ben senin için varım diyen gizemli Koyun Adam var. Koyun Adam, bir telefon santrali gibi, her şeyi birbirine bağlayan bir güçtür. Karşılık beklemeden, iyilik yapmak da, yine kapitalist düzen içinde yaşatılabilecek erdemlerden biridir. Kahramanımızın Yuki’yle ilişkisi, çıkara dayanmaz. Hatta kahramanımız arkadaşlık ilişkisinin çıkarcı bir hal alacağını anladığı an, buna engel olur. Dans’ta olaylar, henüz cep telefonunun olmadığı yıllarda geçer.

Kafka’nın Dava’sında oldu¤u gibi
Dans, Yaban Koyunu ve Hac Yılları’nın diğer bir ortak yönü de, kurgularının dedektif romanlarını andırmasıdır. Yaban Koyunu’nda “koyun”, Hac Yılları’nda ortaokul arkadaşlarının kahramanı neden terk ettiği, Dans’ta ise, Kiki’nin neden ağladığı soruşturulur, aranır. Her üç romanın başında da sayısız soru ve belirsizlikler oluşturulur. Sonra tek bölümde bunların hepsi çözülür, birbiriyle olan bağlantıları gösterilir. Murakami her üç romanında da ortaya attığı soruların hepsine cevap vermez. Özellikle Yaban Koyunu ve Hac Yılları’nda kafkaesk bir boşluk duygusu oluşturur okuyucularında. Hayatın anlamsızlığını, boşluğunu, sebepsizliğini, arkası belirsiz olaylar ve cevabı olmayan sorularla okuyucuya hissettirir. En büyük başarısı da buradadır. Hac Yılları’nda kendisi hakkında asılsız bir tecavüz suçlaması nedeniyle yalnızlığa mahkum edilen kahramanın acı dolu yıllarını okuruz. Ama bu suçlama neden yapılmıştır, bilinmez. Aynen Kafka’nın Dava’sında olduğu gibi. Yaban Koyunu’nda Kiki, sevgilisi olan roman kahramanını terk eder. Ama neden terk ettiği halen muammadır. Dans’ta Koyun Adam kaybolur. Onun akıbeti bilinmez. Ayrıca eski Yunus Otel’in sahibinin akıbeti de belirsizdir. Dans’ta lüks içinde yaşayan Gotada’nın Kiki’yi neden öldürdüğü, Kiki’nin ona neden “Beni öldür…” dediği de belirsizliğini korur.
Belki de Murakami Dans’ta artık bu tür boşluk/anlamsızlık duygularını aşmaya başlamıştır. Çünkü Koyun Adam, “Müzik çaldığı sürece dans etmeyi sürdürmelisin. Bizim dediğimizi anlıyor musun? Dans edeceksin. Dans dans dans. Dans etmeye devam edeceksin. Neden dans ettiğini düşünmeden. Anlamını düşünmeden. Anlam diye bir şey baştan beri yok zaten.” der. Murakami’nin buradan, anlam arayışını bıraktığını ya da anlam arayışının oluşturduğu sancılardan azade olduğunu düşünebiliriz. Belirsizlikler artık onu rahatsız etmez. Bu sancısızlık nedeniyle Dans’ta diğer iki romana kıyasla sürükleyiciliği sağlayan okuyucuda merak uyandırma azdır. Üç roman da çok rahat okunur. Fakat Hac Yılları ve Yaban Koyunu daha düşündürücüdür. “Yaban koyunu”nun sembolik anlamı, romanın siyasi ve felsefi boyutunu oluşturur. Hac Yılları’nda çekilen sebepsiz acılar, hayatı yeniden sorgulatır. Dans’ta ise Murakami, evet bu belirsizlik, boşluk ve acıları kabul edelim, başka seçeneğimiz yok, yenilgiyi kabul etmek zorundayız, azıcık da olsa, bu acı dolu dünyada rahat etmek istiyorsak demeye getirir. Bu yüzden Dans, diğer iki romana kıyasla daha konformisttir.
Maserati’ye karşı Subaru
Hac Yılları’nın kahramanı da, ortaokul yıllarındaki arkadaşlarını özlem ve sevgiyle anar, Dans’taki kahramanımız da. Murakami için ergenlik yılları, geleceğimizin şekillendiği yıllardır. Bu yüzden Murakami, kahramanlarını sık sık ortaokul ve lise yıllarına götürür, sınıf arkadaşlarıyla yeniden ilişkiye sokar. Dans’ta dananın kuyruğu, kahramanımızın ortaokul arkadaşı, film artisti, çok yakışıklı ve çekici Gotada’da kopar. Murakami Gotada üzerinden kapitalizmi, bütün büyük nimetlerine rağmen tercih edilmemesi gereken bir düzen olarak eleştirmeye devam eder. Ayrıca on üç yaşındaki kızları Yuki’yi başıboş bırakan, ebeveynlik vazifelerini üstlenmeyen, anne fotoğraf sanatçısı Ame ve baba roman sanatçısı Hiraku Makimura üzerinden de yerden yere vurur. Ne ilginçtir, Gotada onca mal mülk ve şöhret içindeyken mutsuzdur; Maserati yerine Subaru’ya binseydi daha mutlu olacağını düşünür. Henüz yirmili yaşlarda olan, Yunus Otel’in resepsiyon görevlisi Yumiyoşi de öyle düşünür. On üç yaşındaki Yuki ve roman kahramanımız da Subaru’yu Maserati’ye tercih ederler. Demek ki Dans’ta henüz kapitalizmin ruhlarını bütünüyle ele geçiremediği karakterler anlatılmıştır. Romanın sonunda Koyun Adam kaybolur. Acaba bu, yeni bir romanın konusu, ayrıca ruhunu bütünüyle şeytana satan kapitalist insanın romanı mı olacaktır? Gotada, aşık olduğu kadınla evlenmiştir. Eşi, kendisi gibi film oyuncusudur. Fakat eşinin ailesi çok kötüdür. Onlar türlü düzenbazlık yapıp, Gotada’nın bütün mal varlığını ele geçirirler. Gotada çok sevdiği eşinden ayrılmak zorunda kalır. Kapitalist düzenin, temsilci ve göstergelerinden biri olan film şirketi, Gotada’nın bu zayıf durumundan faydalanarak, onun hayatı boyunca ödeyemeyeceği bir borç bataklığının içine çeker. Gotada, ne yapsa mutlu değildir. Maserati’si, lüks evi kendisinin değil firmanındır. Yaptığı bütün harcamalar, firmanın gideri olarak gösterilir. Sürekli firma kazanır. Kişi ve devlet kaybeder. Diğer bir örnek; on üç yaşındaki Yuki’nin annesi, onu Yunus Otel’de bırakıp gider. Kızını otelde unuttuğunu üç gün sonra fark eder. Bunu Yuki defalarca yaşamış ve bunlar onda büyük ruhsal sorunlara yol açmıştır. Yuki’nin babası, çok varlıklı bir roman yazarıdır. Fakat Yuki babasından da ayrı yaşar ve babasına hiç saygı duymaz. Dans’ın kahramanına bol para teklif ederler, yeter ki kızları Yuki’yle vakit geçirsin, ona anne-babasının yokluğunu biraz olsun hissettirmesin diye. Murakami hem Gotada hem de Yuki’nin ebeveynleri üzerinden, kapitalizmin her sorunu “para”yla, “çok harcamak”la ve “tüketmek”le çözmeye çalıştığını belirtir. Ama çözemez. Maalesef “çok harcamak” insanların ebeveyn olmanın gerektirdiği sorumluluklardan türlü bahanelerle kaçmalarını, birbirini çok seven eşlerin ayrılmak zorunda bırakılmalarını, film artistlerinin borç batağına saplanmalarını ve sonunda katil olmaya kadar sürüklenmelerini engelleyemez.
Özetleyecek olursak, Murakami özellikle Yaban Koyunu ve Dans’ta kapitalist düzene karşı edilgen kalmayı bir teklif olarak sunar okuyucusuna. Kapitalist çarkın içine girmemek de denilebilir buna. Yeterince para kazanmayı, ihtiyacı kadar harcamayı, kitap okumak, yüzmek, müzik dinlemek, kendi yemeğini kendin yapmak, teklif edilen büyük paraların üzerine atlamamak, Maserati yerine Subaru kullanmak, lüks olmayan, 1+1 bir evde yaşamak… Murakami için, kişiyi huzura taşıyan yaşam biçimidir. Hırs, kötülük, şehvet, şöhret, tatminsizlik, sanat saplantısı, dümensiz hareket etmek ise insanı felakete götüren unsurlardır.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.