Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Şiir


Şiir / Melek Özlem Sezer

NEFSER



Vasat
Toplam oy: 619

Gidiyor Nefser
O su içtiğimiz çeşmenin
Taşları birer birer

Yazacak daha ne kaldı sanki
Alnında çoğalmış oysa çizgiler

Senin söğüt saçların var Nefser
Gözlerin birer bal rengi fener

Hangi ağzı kadeh bildinse
Şarabın dermanını tükettin
Sen ki en iyi susmayı bilirsin
Susacak neyimiz kaldı Nefser?

Sen gittiğinden beri
Değişen bir şey yok mahallede
Yalnız hayli akşam oldu işte o kadar

Balkondan sarkıp bağırarak
Eve çağırmıyor artık anneler
Ama bizim bırakamayacağımız
Hangi oyun kaldı tadı damakta Nefser?

Kapanıp bir odaya günlerce
Aşktan meşkten konuştuğumuz
O sefil, derbeder, görkemli günler...
Ne ki sarılacak olsam şimdi birine
Gövdemin yerinde hissiz bir nesne

Çıkmıştın bir gün telaşla merdivenleri
Kapıyı fırtınayla yıkıp yere, demiştin:
-Öylesine âşık oldum birdenbire ama kimseye

Senin aşkını alıp nasıl da dolaşmıştık gündüz gece
Gözümüzde buluttan sürme, gökyüzünde seken iki serçe
Söylesene, aşk uğruyor mu yine öyle sebepsiz yere
Nefser sahi gövden duruyor mu hâlâ kalbinin içinde?

İşte böyle Nefser
Gençlik dediğin bir hileydi belki de



  Mahmut Temizyürek

Melek Özlem Sezer (21 Aralık 1971): Bazen (değil, çoğu zaman) şöyle bir yanılgı oluyor. Sanıyoruz ki şiir tarihi, kronolojik bir sırayla ilerliyor. Bence böyle değil; bazen hiç beklenmedik sıçrayışlar, hazır olunmadık çıkışlar, kimi zaman da hızlı düşüşler, ansızın geriye dönüşlerle kuruluyor şiir tarihi. Homeros bugün de yaşıyor ama bugünde yaşıyor sanılırken zamanını boşuna işgal etmiş birçok şair var, şiir var. Lapalis gerçeği belki, yine de yazmalı; bazı şiirler yazılacağı zamanı bekler, bazıları yazıldığı anda ölü doğar, bazıları da ölmüş sanılırken dirilir. Bazı şairlerse görüldüğü zamanı için bir rastlantıdır; açıklayamadığımız bir rastlantı; ama açıklamayı da ihmal etmediğimiz, durmadan denediğimiz.

Melek Özlem Sezer (artık böyle italik Melek ekleyerek imza atıyor şiirlerine Özlem Sezer) bu şairlerdendir. Bir rastlantı şairidir. Öncesine baksanız Karacoğlan dahil, Nâzım Hikmet dahil,  Gülten Akın dahil, hemen herkesi bulabilirsiniz. Hepsi bir kazanda pişirilmiş biçimiyle hissettirirler gölgelerini. Bu şairin kişisel zamanına bakarsanız, o ne bekleniyordu ne de bir arzu vardı şiirinin gelmesi için. Bazen (değil, çok kez) böyle olur; Nâzım’ı kim bekliyordu, Dranas’ı kim...

Nedir Melek Özlem Sezer’i rastlantı kılan? Romantizmin hepten bittiği çağda şiirini romantik bir isyan ruhuyla kurmayı göze alması mı; sesini o çağların sesine karmak için çabalaması; sözünü, acıyla ironiyi birleştirerek (ironiyi, bu sağır çağda acının duyumsanabilirliğini sağlayabilmek için bir teknik niyetine kullanarak) biçimlendirmesi mi; bu tutumunu sahneleyebilmek için kullanıla kullanıla kalıba dönüşmüş romantik imgelerin içine girerek parçalamasıyla rastlantı olması mı? (Örneğin, ezelî “Şarap” kalıp imgesini canlı bir imgeye kavuşturması mı? Öte yandan, rahatlıkla denebilir ki, bugünden, bugüne ait hiçbir şey beklemeden yazılıyor bu şiirler.
“ Romantik şiirin bu çağda kaderi bu türden olmalı. Sezer’in şiirinde tekilleşmiş biçimde, çoğunlukların ayak izleri vardır. Bazen çağını ve cinsel seçimini yitirmiş bir Sapho, bazen dişileşmiş bir William Blake, bazen erkeklere coşkusunu içinde boğan bir kadın Walt Whittman. Bazen de intiharı unutmayı başarmış bir Sylvia Plath ama her zaman dramatik bir Anna Ahmatova. Ya da en doğrusu, sevgiden başka bir şeyle döllenmemek için kuruyakalmış bir rahim. Şiirlerinde de sık sık imgelediği için bildiğimiz Çerkez kültürünün etkisiyle de olabilir, yücelerden inmiş bir Kafkaslı havası her zaman hissedilir şiirlerinde; masalları rüzgâr dolu Kafkas havası.
“Ne onaran bir şaşkınlıktı o, dama pençe geçiren / gölgesi karşı kıyıya vurup geri dönen güvercin /sana söylemiştim, sana söylemiştim / yalımın şömineden ve odundan kaçıp / bizdeki gömlek derdine ulaşıp yankılanacağını”.
Yukarıda demek istediklerimin hepsini içeriyor bu dizler. Benimse bunlarla beraber ama bunlara karşı diyebileceğim birkaç söz daha var: Şiirinin çıkmazları da bir rastlantı olmasında. Nedir çıkmazları? Eski şiirin sesinin ve dengeli imgelerle örülmüş iç ahenginin bazen tene batarcasına duyurmak için çaresizce bulunmuş cırtlak imgelerle bozulması (“gözbebeklerimin içine alıp seviyorum seni” ya da “yani ki şaraba serpeceğim bir ışığım yok” vb. (Bu tür dizelere bakınca nerdeyse bir Yılmaz Erdoğan, bir Yusuf Hayaloğlu). “Yazacak daha ne kaldı sanki /Alnında çoğalmış oysa çizgiler” dizelerinde de beliren, zamanın sağır ruhunu hissettikçe umutsuzlaşan romantik, yine de konuşuyor, ama haykırarak konuşuyor, sessizlik hakkında bile. Bu anlarda belagatin batağına saplanmaktan kurtulamıyor, çaresiz romantik. (Bu durum, bu çağdaki romantik şiirin genel özellikleri; çoğunda var.)
Sonuçta, geri kaçarken ya da ileri doğru koşarken bile içine bağıran bir haykırış duyarız bu şiirlerden. “Kendimi şiir denizine atarsam belki balıklar bilir” der gibi şairi de.

Yorumlar

Yorum Gönder


güzel yazı ancak tesadüfen dikkatimi çekti misafir yorumcunun yorumu çok isabetli olmuş kutlarım saniye gündüz yıldırım çok iyi ödüllü şair yurtdışında çok tanınan biri

53%
47%

selam
şiir evrene yolculuktur kutlarım ayrıca saniye gündüz yıldırımı,senday karayıda okuyun saygılar

23%
77%

Yeni yorum gönder

Diğer Şiir Yazıları

 

Riitta Cankoçak

bilmece

 

kadın derin bir devlettir

atlarla gider

yosunlarla döner her gece.

CÜMLE HAYAT

Soner Demirbaş

 


Yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna

 

Gonca Özmen

 

BÖLÜNMELER

 

Kusura, vardım 

Benimdir dedim bu eski söz

 

Kime açıldıysa kapılar 

Kapananı benim dedim

 

Beni bir avuntudan oldurmuşlar 

De ki sıkıntının içini oymuşlar 

Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var 


Buyur, karıştır çekmecemi,

sana yazdığım şiiri bul.


Atmakta üstüne yok; hay hay,

fırlat yere, onca kelimeyi.


Sina gelir, süpürür.


***


Seni salıncağa..  

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.