Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Ahmet Tulgar: "Barış bu ülke için bir aciliyet"


Sosyal medyanın habercilik açısından yeni fırsat ve imkanları ortaya çıkardığı açık. Anında ve özgür haber üretimi çok işlevli bir pratik... Ama diğer taraftan bunun mesleki ve geleneksel gazetecilikle rekabet yerine ortak bir bilgi ortamını oluşturması durumunda etkisi ve önemi artacaktır.

Ahmet Tulgar: "Barış bu ülke için bir aciliyet"

Ahmet Tulgar, yeni romanı Çocuklar ve Canavarlar ile edebiyat dünyasının gündeminde ancak uzun yıllardır medyada çalışmış, muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine kadar birçok kademede gazetecilik yapmış biri olarak güncel konularda da sık sık görüşlerine başvurduğumuz bir isim.

 

Hiç bitmeyen Kürt sorununun, medyanın geldiği noktanın ve ‘basın özgürlüğü’ tartışmalarının tam ortasında söyleyecekleri önemliydi. Her şeyden önce, kendini yazar olarak tanımlasa da asla ülke gündeminden uzaklaşmayan bir edebiyatçı, Tulgar. Örneğin yaptığı röportajlarda bile onun dokunuşunu görmek zor değil; Tulgar popüler bir isimle bile toplumsal alt metni olan, ‘gerçek’ten uzaklaşmayan söyleşilere imza atmakla tanınır ve bu onun ülkenin meseleleriyle ne kadar iç içe olduğunu gösteren küçük ayrıntılardan yalnızca biri. O yüzden dillere pelesenk olan o soruları bu kez Tulgar’a biz sorduk…

 

 

HASAN CÖMERT

 

 

Politik duruşunuzu biliyoruz ve ülke sorunları üzerine her daim yazan birisiniz. O yüzden en önemli konudan, Kürt sorunundan başlamak istiyorum; barış bu ülke için imkansız mı sizce?


Barışın bu ülke için zor ya da kolay olup olmadığından önce bir aciliyet olduğunu teslim edelim. Yoğunluğu ne ölçüde olursa olsun bu savaş bu toplumu hasta etti. Halkın eğilimi hep sağlığa doğrudur. Ama iktidarlar buna izin vermiyor. Ya da savaşın tarafları. Çünkü ben artık meselenin taşındığı seviyede özellikle Kürtler açısından hukuklarını elde etme yönünde çok imkan oluştuğunu düşünüyorum. Ama savaş da böyle bir şey. Taraflar müzakere masasına güçlü oturmak istiyor, bunun için de son hamlenin, bitirici vuruşun peşinde. Oysa böyle bir müzakere ve barış tesisi Kant'ın deyişiyle 'rezervi olan bir barış' olacaktır. Halbuki barış ancak savaşı bitirerek değil savaştan vazgeçerek mümkün olur. Bu da benim formülasyonum. Peki, bu tercihi yapacaklar mı? Keşke. Umarım.

 

 

Yine gündemde olan bir konuyu ‘basın özgürlüğü’nü sormak istiyorum. Uzun yıllardır medyadasınız. Sizce ‘holding medyası’nda basın özgürlüğünden bahsedilebilir mi? Ve sansür yüzünden çalıştığı gazeteden ayrılmış - genel yayın yönetmenliği de - yapmış biri olarak sansür deneyiminizden bahsedebilir misiniz?


Bu da hayli etraflıca ele alınması gereken bir konu. Ama ben bunun mümkün olduğuna inanıyorum. Çünkü basın özgürlüğü ne tür biçimlenmiş bir medya kurumu olursa olsun her zaman tehdit altındadır. Ancak bazı ülkelerde ve bazı dönemlerde bu özgürlüğün muhafazası tek tek gazetecilerin ahlakına ve vicdanına kalır ki, bugün Türkiye'de merkez medyada hala gazetecilik yapılabiliyor olması buna işaret. Diğer taraftan örgütlü ve sendikalı bir medya basın özgürlüğünü koruma konusunda gazeteciyi rahatlatacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

"Ben gazetecilikten önce edebiyatçıydım. Şimdi artık sadece edebiyatçıyım."

 

 

Peki, 100’den fazla gazetecinin içeride bulunmasıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz? İçerideki gazetecilerin gazetecilikten yargılanmadığını söyleyenler olduğu gibi sadece bazı isimlerin öne çıkarıldığı, uzun yıllardır hapiste yatan çoğu gazetecinin görmezden gelindiğini düşünenler de var.


Bu çağda bir ülkede bu kadar gazetecinin hapiste olması vahim bir durum… Çok acı. Onların bir kısmının gazetecilik dışı faaliyetlerden hapiste oldukları iddiası ise anlaşılır bir şey. İktidarlar her zaman gazeteci ya da kamuoyu önderlerini hapse attıklarında hemen ardından manipülatif gerekçeler bulurlar bu durumu topluma ve uluslararası topluluğa anlatabilmek için. Elbette suç işleyen gazeteciler de olabilir. Bunların yargılanması da doğaldır. Ama bu saptama bugün Türkiye'de gazetecilere yönelik tutuklama kampanyasını izah etmiyor.

 

 

Medyanın asli görevini yerine getiremediği, Twitter başta olmak üzere sosyal medyanın merkez medyanın yerini aldığı görüşüne artık itiraz eden yok gibi. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?


Sosyal medyanın habercilik acısından yeni fırsat ve imkanları ortaya çıkardığı açık. Anında ve özgür haber iletimi çok işlevli bir pratik... Ama diğer taraftan bunun mesleki ve geleneksel gazetecilikle rekabet yerine ortak bir bilgi ortamını oluşturması durumunda etkisi ve önemi artacaktır. Çünkü, anında ve özgür haber iletimi aynı zamanda riskli. Anında olması, yanlış ve denetimsiz olması nedeniyle dezenformatif haberler sosyal medyada sık rastlanan bir durum oluyor.

 

 

 

 

 

Peki son olarak, politika ve güncel konuştuğumuz için sormak istiyorum; edebiyatçı ve gazeteci kimliğiniz birbirinden kalın çizgilerle mi ayrılır?


Ben gazetecilikten önce edebiyatçıydım. Şimdi artık sadece edebiyatçıyım. Benim kesin olarak ayırıp ayırmamdan önce bu ikisi zaten kesin çizgilerle ayrılmış entelektüel faaliyetlerdir. Birbirleriyle etkileşim içinde olsalar da yazı ile ilişkilerinin biçimi nedeniyle kesin olarak ayrılmışlardır. Yazı gazetecilikte araçken edebiyatta amaçtır. Gazeteci haberi, edebiyatçıyı yazıyı sever…

 

 

 

 

 

 

Fotoğraflar: Tolga Aktaş

 

 

 

 

 

 

 



Gayet iyi
Toplam oy: 1008

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.