Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Fırat Demir ile söyleşi: "Adlandırılmak; ehlileşmektir"


Fırat Demir'le ilk şiir kitabı Yeni Cüret Çağı üzerine konuştuk: "Sen kendini toplumun yalanına alet etmezsen, toplum seni kendi iç çemberinin dışına iter; gönüllü bir göçtür bu."

DİDEM ÇELİK

 

 

Fırat Demir ile ilk şiir kitabını yayınlamış olması vesilesi ile sohbet ettik. Yeni Cüret Çağı adlı şiir kitabından şiirin politik diline kadar pek çok konuya değindiğimiz sohbetimizde, dünyanın kirini şiirin silebileceğini söyleyen genç şair, okurları için "çeldirici bir neden" olmak istediğinden ve üslubundan bahsetti.

 

 

Henüz çok gençsin. Edebi eserlerin maddi karşılığının çok tatmin edici olmadığı bir ülkede kitap çıkarmış olmak konusunda endişelerin var mı?

 

 

Herhangi bir endişe taşımıyorum, taşımadım. Hiçbir şeyden korkmadan, çekinmeden, yarı-büyülenmiş bir halde, tüm büyüme sancılarıma değecek, derinleştirecek bir biçimde yazdım bu kitabı. Küçük bir odaya tüm bir galaksiyi sığdırmaya çalışıyordum; odasından Türkiye’ye ve zamana dair bir şeyler söylemek isteyen biriydim. Ayrıca; hem söylediklerimin gücüne, samimiyetine; hem de, bu dünyada şiirin dünyeviliğin o kirini silip süpürecek yegane silah olduğuna inanan biri olarak, sözün kendini tutamayıp havaya dağılacağı zamanı beklemekten başka yapabileceğim bir şey yok.

 

 

 

 

"Okurlar için çeldirici bir neden olmak istiyorum"

 

 

 

 

Malum hızlı yaşayıp hızlı tükeniyoruz. Şiir bunun tam aksi olsa da bu kadar genç bir yaşta kitap çıkarmış olmanın hem okurun hemde senin kişisel tüketimini hızlandıracağını düşünüyor musun?


Tüketmek zamanın işi, ben zamanın dışından yazmayı deniyorum ve denemeye devam edeceğim. Bu çaba bile yeterince heyecanlı değil mi?

 

 

Nasıl ve neden yazdığını anlatır mısın?

 

Yalnızca müzik değil tabii ki, fakat müzik, benim için çok önemli bir katalizördü. Sözün gücüne inanıyorum ya, mırıldandıklarım, kaderim olacak sandım. Çocukken evde çalan dengbej müziğinden, Selda Bağcan’a, Sezen’e, Suede’e, David Bowie’e, Morrissey’e kadar; hep bir mücadelenin, kendi olma mücadelesinin içerisinde şarkılarını söyleyen müzisyenlerden destek aldım.


Nasıl ve neden yazdığım ise, cevabını kesin olarak veremeyeceğim bir soru. Başka şansım yoktu, insandaki ve toplumdaki zulme başka türlü karşılık veremiyordum, kendimi başka türlü anlayamıyordum; belki lanetlendim, belki bana zamana karışabilme gücü verildi.

 

 

Sen kimsin, okur seni nasıl tanımalı?

 

Okur beni bir büyücü olarak tanımalı. Onlar inandıkça, beraberce yapmak istediğimiz her şey, karşılığını bulacaktır. Özellikle kendi kuşağımdan okurlar için, çeldirici bir neden olmak istiyorum. David Bowie ne demişti; ‘we can ben heroes’.

 

 

 

Evet, ben okuruna güç ve gözyaşını aynı anda sunabilen bir şair olmak istiyorum. Sessiz kalmamamız gereken zamanlardayız ve kendimiz olmak dışında çaremiz yok. Bunu hem politik, hem de diğer anlamlar bağlamında söylüyorum.

 

 

 

Bir de, beni hemen yakalayabilecek, tamamlayabilecek şeyler var, onları da sayayım: Suede, eski bir Müjde Ar filmi, Doğu seyahatlerim, Kate Bush ile Selda Bağcan’ı ardı ardına dinlemek, klavye çalmak, Goya, kendini Pj Harvey sanan kızkardeşimle sohbetlerim, The Twilight Zone…

 

 

 

 


Dilini nasıl tanımlarsın? Sakin, ılımlı, sert?

 

Şu zamana kadar şiirleri okuyanlar, dilimin bazen fazla sert ve net olduğunu söylüyorlar. Şiirlerimin histerik bir tarafı da var; dediğim gibi, bir bağımsızlık alanı yaratma çabası içeriyor bu kitap, belki ondandır. Kırılganlık, samimiyeti de beraberinde getiriyor hem. Yani oldukça gerekli.

 

 

 

"Adlandırılmak; ehlileşmektir"

 

 

 

Peki senin için şiir mi siyasetten yoksa siyaset mi şiirden doğdu?

 


İdeoloji kelimesini sevmediğimi evvelden belirteyim. İdeoloji değil de, tavır demeyi tercih ederim.  İnandığım her şeyi şiirimde açıkça yazdım. Benim, senin, kimi insanların yaşam mücadelesini, “kendi” olmak için verdiği mücadeleyi yazdım.

 

 

 

Tavrım; eldeğmemiş bir inatçının tavrı. O yüzden; bu eldeğmemişliği korumak için siyasetten çok daha öte, derin ve varoluşsal düşünmeye ve yazmaya çalışıyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şiirle siyasetin arasında bir bağ aramak ya da yaratmaya çalışmak inanılmaz tehlikeli olabilir. Şiirin, politikalar, sınıflar, toplumlar üstü bir yapısı var. Şiir, yalnızca toprağa ve uzaya hesap verir. İdeoloji ve siyaset her şartta kendi sistemlerini, kendi iktidarlarını yaratma eğilimindeyken; ben kendimi insanın ilk şafağındaki pürlüğünün, özgürlüğünün peşine takıyorum.

 

 

 

Şiirlerinde ideolojiye yer var peki ya ideolojide şiire, edebiyata yer var mı?

 

Sen kendini toplumun yalanına alet etmezsen, toplum seni kendi iç çemberinin dışına iter; gönüllü bir göçtür bu. Haliyle, karşına aldığın manzara, aslında en basit tanımıyla beraber bir toprak üzerine yaşadığın insanlar olur. Sen onların reddettiklerini, onların acımasızlıkları, duyarsızlıklarını anlatırsan; onlar da savunmaya geçmek için siyasete sığınır ve seni adlandırırlar. Adlandırılmak; ehlileşmektir. Ben, yabanıl düşüncenin peşindeyim ve yola çıkarken, ilkin kendi ülkemle, şimdimle, yanı başımda olup bitenle helalleştim. Şiirimin özgürlüğü ve zamansızlığı için önce şimdinin günahlarıyla hesaplaşmalıydım. Başka türlü kendimi bir zalim, bir korkak, bir yalancı gibi hissedecektim. Aslında gördüğüm daha insani bir ilişki demek istiyorum. “Yeni Cüret Çağı”nın statükolara karşı duruşu; modern anlamıyla ideoloji-şiir-edebiyat üçgeninden değil de, daha çok türkülerden, destanlardan ve bana göre bu yiğitliğin bir devamı sayılabilecek punk kültüründen etkilendi. Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi: “akar akar dost yoluna bakarım”

 

 

 

 

 

"Zamana karşı, kötülüğe karşı savaşıyoruz"

 

 

 

Şiirle dışa vuracak kadar politik olduğuna göre politika sana nasıl bulaştı?

 

Ben politik değilim, şairim. Hangisi daha “politik”?

 

 

Bildiğin gibi Sivas Katliamı davası zaman aşımına uğradı...


Zamanı yitirdik, zamanın işlevsizliğindeyiz, zamana inanmıyorum.İki gün önce Sivas Katliamı'nın üzerini zamanın betonuyla örtmeye çalıştılar. Anlaşıldı ki, zaman bile, bizi terketti, zalimlerin eline geçti. Toplumumuz, hiç olmadığı kadar kötü ve acımasız. İşte tam bu yüzden, artık yazacağımız her satır, söyleyeceğimiz her söz, çok daha değerli. Artık zamana karşı, kötülüğe karşı savaşıyoruz; özgür olmak  ya da en azından, bu tutkuyla yaşamak dışında hiçbir şansımız yok. Belki de düşmanımızı daha iyi tanımamız, bizi daha güçlü kılacaktır, böyle umuyorum. Zamanın alet olduğu şeyleri gördükten sonra, kendimizi bir boşlukta hissetmememiz için başka bir nedene ihtiyacımız yok. Bu boşluğu kendimizle dolduralım öyleyse, özgürlük isteğimizle, savaşımızla, kelimelerimizle, şarkılarımızla, ruhun derinlerde büyüyen olağanüstü şefkatiyle.

 

 




Toplam oy: 1191

Yorumlar

Yorum Gönder


kitabı bir nefeste okudum. çoğunlukla uzun şiirler ama ritim var. bam bam bam! şiirler hiç tekin değil. batman ve robin ve kürdistan'da bir cumhuriyet balosu; kitabın ismini haklı çıkarcak kadar cüretkar olmuş. cinsel göndermeler yoğun. kitabı sevdim. ama böyle bi kitaptan sonra nereye gidecek merak etmiyor değilim. umarım şu kısır şiir alanında okuruna ulaşan bir kitap olur.

40%
60%
Beğenmedim.

İstanbul Modern'de Sözünü Sakınmadan etkinliğine Ayfer Tunç konuk olduğunda yazara soru soran seyircilerden birisi olduğunu anımsıyorum. Yolu açık olsun.

41%
59%

ilginç ve zeki; belli. punk'la türküyü birleştirmesi güzel olmuş. okumak gerek. 91 model murathan mungan; orası ayrı.

37%
63%

Yeni yorum gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.