Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Hisar’dan Ahmet’i tanısanız keşke...


Hüseyin Kıyar: Hisar’dan Ahmet’i tanısanız keşke...

Hiç tanımadığınız, hatta var olmayan birini kendinize çok yakın hissettiniz mi hiç? Sanki o kimse değilmiş de sizmişsiniz, hatta siz de değil; onun gibi olmak istediğiniz biriymiş. Yaşınız kaç olursa olsun çocukmuşsunuz onun yanında…

FERHAT ULUDERE

 

Has edebiyatın en güzel tarafı da bu değil mi işte; hiç tanımadığınız birini bazen bir süreliğine bazen de bir ömür boyu hayatınızı katıyor ve onunla yaşamaya başlıyorsunuz. Onun gibi düşünüp onun gibi davranmak istiyorsunuz… Ben mesela Hisar’dan Ahmet'i tanımak istedim Hüseyin Kıyar’ı okuduktan sonra. Onunla çay içmek, yoksul sofrasına oturmak, içtiği ucuz şaraptan payıma düştüğü kadar demlenmek istedim… Bunların hepsini de yaptım aslında Hüseyin Kıyar’ı okurken…

Hisar’dan Ahmet' benzerine az rastlanır bir samimiyetle kendine bağlıyor okuru. Telefonda “Ben Hisar’dan Ahmet,” diyen sesi duyuyorsunuz, sayfaların arasında samimi bir adam çıkıveriyor ortaya ve yitirdiğiniz Hisar’dan Ahmetleri özlemeye başlıyorsunuz birden…

Vaktiyle Barış Bıçakçı ve Yavuz Sarıalioğlu ile edebiyat macerasına atılan Hüseyin Kıyar şimdi tek başına yeniden giriyor edebiyat denen kapıdan içeriye ve İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Hisar’dan Ahmet kendi çocuğu gibi elinden tutuyor Hüseyin Kıyar’ın. Herkese gururla gösteriyor onu… Hüseyin Kıyar da belli ki mahcup etmeyecek Ahmet Abi’yi bundan sonra, her cümlesinde yüzünü ağartacak onun… 

 

 


 

 

 

Önce Hisar’dan Ahmet’le başlamak istiyorum, kimdir Hisar’dan Ahmet… Ne yapar, ne düşünür ve nasıl yaşamıştır?


Hisar’dan Ahmet babamı temel alarak yarattığım bir karakter; kitaptaki mekanlar ve diğer karakterler de gerçekten varlar ya da geçmişte vardılar. Anlatılan olayların ise çoğunun kurgu olmasına rağmen, Hisar’dan Ahmet’in yaklaşık olarak kitapta anlatıldığı gibi yaşadığını söyleyebilirim. Ne düşündüğüne gelince, bu muamma… Belki ne düşündüğü değil de nasıl düşündüğüne dair bazı ipuçları… Yakalayabildiğim ancak o kadar.

 

Baba’ya duyulan yoğun bir özlemin kitabı olarak değerlendirebilir miyiz Hisar’dan Ahmet’i?


Babamı 1999 yılında kaybettim. Babamı özlüyorum elbette ama kitabı yazarken asıl duygu galiba özlemden daha çok ona teşekkür etmek isteğiydi. Bir de, ne kadar beyhude olduğunu bilsem de, onu yaşayanların dünyasına geri getirmek ve daha fazla yaşatmak. 2010 ortalarında bir şeyler yazdım, yaşandığı gibi olaylardı bunlar, aklımda kaldığı kadarıyla gerçek anılar. Oldukça zayıf bir metin çıkmıştı ortaya, bir sürü şey hatırladığımı sanıyordum ama gördüm ki aslında pek azmış. Yine de Barış Bıçakçı ve Yavuz Sarıalioğlu okudular. Sonrasında, yaklaşık bir buçuk yıllık bir çalışma sonunda, özellikle de Barış’ın büyük katkılarıyla kitap ortaya çıktı.

 

Hisar’dan Ahmet pek rastlamadığımız kadar samimi bir kitap, okurla arasına hiçbir mesafe koymuyor…


Bir kitap yazdığınız zaman diğer insanlardan biraz ayrılıyorsunuz, farklı bir şey yapıyorsunuz çünkü. Farklı olmanın hoş tarafları var ama asıl olan, kitap yazmak da dâhil olmak üzere, attığımız adımların bizi diğer insanlardan ayırması değil, tersine, onlara yaklaştırması, insanlar arasındaki eşitliğin ve kardeşliğin sağlanmasına hizmet etmesi. Belki bunu bir temenni olarak da görebiliriz, çünkü bir şey amaçlayıp (ya da amaçladığını söyleyip) sonunda tersini gerçekleştirmiş olabiliyoruz.

 

Hisar’dan Ahmet, insanı anlatıyor… Ama pek rastlamadığımız bir biçimde parçalayarak ve kısarak ve dili ekonomik kullanarak…


Aslında Hisar’dan Ahmet’i bir hikaye anlattığımı düşünerek yazdım; kitapta anlatılan olaylar, kıyısından köşesinden gerçek olsa da, çoğunlukla kurgu. Dili ekonomik kullanmak konusunda ise, fazlaca gösterişli bir ifade olacak ama şöyle söyleyebilirim: Bazen söylenmeden bırakılan şeyler küçük bir hacimde toplanmış bir ağırlık yaratıyor ve bu ağırlık, içinde bulunduğu uzayı (metnin yayıldığı alanı) eğiyor, orada bir çukurluk oluşturuyor; etrafındakileri kendine doğru çeken bir nokta. Nasıl güzel sözler etrafındaki diğer sözleri kendilerine doğru çekiyorlarsa, boşluklar da benzer bir etki yaratabiliyor. Çekim kuvveti gibi bir şey, görünmeyen ama çok şey yapan bir kuvvet. Tabii bir de etkilendiğim yazarlar var, onların bazıları da böyle yazıyor. Acaba daha fazla yazmayı beceremiyorum da o yüzden mi böyle yapıyorum diye düşündüğüm de oldu.

 

Kitapta olmadığı için soruyorum Hisar’dan Ahmet sonunda Borges ile olan bağı buldu mu?


Hisar’dan Ahmet hiçbir şeyin peşinden o kadar uzun süre gitmezdi, kısa bir süre sonra Borges’i unuttu. Etrafa baktığında aklını çelen o kadar çok şey vardı ki…  

 

Barış Bıçakçı ve Yavuz Sarıalioğlu ile yazdığınız ortak kitaplardan sonra ilk kitap Hisar’dan Ahmet. Öncelikle neden bu kadar uzun bir ara verdiniz edebiyata…


Lisede, edebiyat hocam Hami Karslı sayesinde edebiyatın dünyasına girdiğimden beri o sözlerle oluşturulan, büyülü dünyaların içinde oldum; okuyarak ya da ‘hayatın dikenli yollarında’ kör topal ilerlerken daha önceden okuduğum kitaplardaki insanları, mekânları, oralarda anlatılanları düşünerek ve hatırlayarak. Edebiyatla asıl ilginin okuyarak kurulduğunu düşünüyorum; yazmak, okuduklarımızı taklit etmek gibi bir şey.
 
Bundan sonra nasıl bir yol izleyecek Hüseyin Kıyar, yeni bir kitap için bu kadar uzun bir zaman beklemeyecek sanırım…
Yazmak istediğim şeyler var. Umarım becerebilirim. Hisar’dan Ahmet’le uğraşırken bir şeyler öğrendim galiba, belki bundan sonra biraz daha kolay olur.

 

 



Şahane
Toplam oy: 1080

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.