Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

A'dan Z'ye Tomris Uyar



Vasat
Toplam oy: 1095
15 Mart 1941'de doğmuştu Tomris Uyar. Bugün artık aramızda değil belki ama geride bıraktığı eserleriyle birlikte hep yanı başımızda. İpekli Mendil öykü sözlüğünün yazarlarından Seda Arkan, Uyar'ın eserlerinden yola çıkarak mini bir sözlük hazırlamıştı. Bu vesileyle, Tomris Uyar'ı buradan bir kez daha anıyoruz.

ALKOLİZM: “Dışardaki kızgın güneşin içerinin loşluğunu bozmadığı bir gün, temiz bir barda, temizlediğim bir odada özenle hazırlanmış bir cin ya da martini içmek. Dışarda kar yağarken daktilonun başına oturmak, konyak da içmek bu arada... Kokuların keskinleştiği akşamlarda, cacık, çiroz, beyaz peynir, diri domateslerle donanmış bir sofraya şöyle bir ilişip bütün kokuların ve renklerin bileşiminden damıtılmış rakının tadını çıkarmak. Ve her keresinde bu mereti ağzıma ilk sürüyormuşum coşkusunu yaşamak. Alkolizm buysa, varsın gelsin.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

ADSIZ ÇİÇEKLER: “Gülsüme Hanım, bıkkınlıkla karışık bir çaresizlik içinde ellerini iki yana bıraktı, kalktı. Evin penceresinin önünde durup denize baktı. Denizin şehre hapsettiği bu küçücük odada her şey kendi elinden çıkmıştı. Tahta rafın üstüne özenle dizdiği şişelere, şişelerdeki renkli sulara daldı. Buralarda yumuşak şişeden çok ne var? İlaçlı sabunlar, sirkeler. Gündeliğe gittiği evlerden toplardı bu şişeleri. Bütün alışkanlıklarından vazgeçmişti şehirde. İster istemez. Oya da işlemiyordu, yetişemiyordu. Bir şu sular kalmıştı: Düşündükçe genzinin sızladığı o baba evinden, Kars'tan haber getiren bu renkli sular, bu al turnalar. Bitmiş gençliğinin şehirdeki tek avuntusu: evinin güzelleyen, ışıtan bu adsız çiçekler.” Allı Turna- İpek ve Bakır

 

BOL BUZLU BİR AŞK: “Koltuğuna otururken çevresindeki bulanık yüzleri bir daha gözden geçirdi. O bulanıklığın içinde somut bir şey belirdi, üstüne üstüne geldi. Boyuna ertelediği, kaçındığı, ürktüğü bir şey, bir konuşma, bir gün, bir Perşembe, yüzleşse belki korkularından, ezikliğinden kurtulacağı bir Feride. Açık konuşsa. -Bol buzlu bir aşk lütfen! diye seslendi içeri. -Ömürsünüz Memet bey valla, dedi Semra. -Bakıyorum keyfin geldi, dedi Şevki. -Ulan hiç değişmemişsin, dedi Cevat.” Bol Buzlu Bir Aşk Lütfen!- Yaza Yolculuk

 

CO: “Kimdir Co? Oldukça dağınık, uyumsuz biridir. Yollar ve odalar ona ya fazla dar ya fazla geniş geldiğinden, sık sık tökezler (her anlamda). Arabasını dağdan aşırırken düz yolda yolunu şaşırır. Para hesabı yapamaz; bankaya, elektrik idaresine, hatta postaneye gitmek, onun için bir sorundur. Çok büyük kusurları, aldatmaları anlayışla karşılamasına karşın ayrıntılarda hemen öfkelenir. Yaptığı işi büyük bir ciddiyetle benimsemesine karşın kendine gülmeden edemez. Özdenetime onca düşkünken bir gün dağıtıverir. Bir tutunamayan mıdır? En iyisi kısa bir liste vermek: Leonardo, Debussy, Mozart, Gogol, Chagall, Modigliani, Shakespeare, Çehov, Keats, Mayakovski, Fellini, Billy Wilder, Glenn Miller, Max Jacob. (Şarkıcılardan: Piaf...) Bir liste de bizden: Nedim, Kaygusuz Abdal, Sait Faik, Orhan Veli, Esendal, Cihat Burak, Avni Lifij, Nusret Hızır, Oğuz Atay. (Bizde şarkıcı yok.)” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

ÇİÇEK DİRİLTİCİ: “Ne yaparsınız bu kadar çiçeği? -Satarım. -Peki, ya beğenmezlerse? -Beğendiririm, Neden beğenmesinler? Bunca ter döküyorum. Bak: her akşam geniş bir kova alırım. Çiçeklerin çürümüş saplarını, kararmış yapraklarını ayıklarım. Köklerini biraz keserek kovadaki suda dinlendiririm. Yüzlerine sık sık su serperim. Sabaha dirilirler. -Demek siz çiçek dirilticisisiniz? Çiçek Dirilticileri- İpek ve Bakır

 

 

DUMANALTI: "Bir duble rakı Sinan bey, sonra da bir tek, ama geç saatte. Kapıyı açsanız, duman doldu burası, boğulacağız, dumanaltı olduk" Ölen Otelin Müşterileri- Yaza Yolculuk

 

ERKEKLER: “Erkekler bir süredir ilişkilere yenilik getirmeyi beceremiyorlar, ana sorun bu bence, dedi. Son yıllarda sürekli olarak gelişen, değişime uğrayan kadın imgesiyle uyum sağlayamıyorlar. O zaman da hırçınlaşıyorlar. Kaç yüzyılın alışkanlığını kırma çabası yoruyor, hırpalıyor. Akıllarıyla onayladıkları, bilinçle özledikleri bir kadın, arkadaş-karı-ana olabilen bir sevgili, önce coşturuyor onları ama zamanla karşılarındakini sindirmeye, baskı altına alıp alıştıkları kadına indirgemeye çabalıyorlar. Çocuklaşıyorlar, saçmalıyorlar ve büsbütün hırçınlaşıyorlar. Tam bir kısırdöngü” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

FAİK'İN EVİ: “Daha eşikte bir ürkeklik kaplıyor içini. Uzak bir akrabayı yoklamaya gitmiş gibi. Masanın ortasında plastik içekler duruyor vazonun içinde. Koltukların kollarında kolalı örtüler var. Her yan sabun, yeni yapılmış temizlik kokuyor: Faik'in evi burası.” Dön Geri Bak- Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi

 

GECEGEZEN KIZLAR: “Gecegezen Kızlar, önce çanağın ebruli toprak ibrişimlerini yokladı, araştırdı, zorladı, zamanın açtığı incecik bir çatlaktan geçti. Epeski, bildik gecede her geceki gibi sakınarak ilerledi. Bir ara bedeninin zarlarından birinde bir sızı duydu: gerçek uykuya geçişin sancısı. Ayakları kıyıdaki hırçın suya değdi.” Gecegezen Kızlar- Gecegezen Kızlar

 

HASTANE YEMEĞİ: “Yemek dağıtıldı: Haşlama et, makarna, salata, hoşaf.

Hava daha kararmamıştı. Refakatçiler, tabaklarını, çatallarını alıp koğuş kapılarında sıraya dizildiler. Hastaların, serum takılmamış olanları, ağızlarına alışmadıkları aralarda sıkıştırılan yemeklerin ne olabileceğini kestirmeye çalıştılar uykularında, bir tada, bir çeşniye sığınıp uykudan sıyrılmaya çalıştılar. Ağıları oburca açılıp kapandı. Sonra sabunlu bezle silindi. Bu onlara neler çağrıştırdı?” Yalnızağaç Durağı- Gecegezen Kızlar

 

ISINMAK: “Eylül'ün son yaz günleriydi. Ömer, ince gömleğinin altında hafifçe ürperdi. O gün sandıkları boşaltılacak diye ince giyinmişti. Pabucunun ucuyla önüne çıkan taşlara vuruyordu keyifle, biraz da ısınmak için.” Güler Yüzlü Bir Komşu- Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi

 

İPEK MENDİL: “Genç kızların bir bölüğü, bu ormanımsı bahçenin derinliklerindeler, göze görünmüyorlar. Yüzyıl sonra torunlarının torunlarına müsamerelerde giydirilecek uçucu margizetleri, ağır başlı taftaları, saten kemerleriyle, atkılı rugan pabuçlarıyla koşuşuyor, Avrupa'da yeni çıkan bahçe oyunlarını oynuyorlar; delikanlılara mendil düşürüp, karşılığında mektup alıyorlar gizliden. Daha hassas olanlar, ulu ağaçların gölgesine çekilmiş, ipek mendillerini ağızlarına tutup kesik kesik öksürüyorlar.” Sonsuza Dönüş- Gecegezen Kızlar

 

JAYNE EYRE: “Kimdir Jane Eyre? Yoksul bir ailenin kızıdır, öksüzdür. Önce hırçın yengesiyle şımarık kuzenlerinin, sonra da din sömürüsü yaparak geçimini sağlayan bir kızlar-okulu müdürünün zulmüne katlanmak zorunda kalır. Yaşamı boyunca katı, sevgisiz bir ortamda tek başınadır. Din korkusuyla, para baskısıyla sindirilmiş, ürkütülmüştür. Gelgelelim Jane Eyre, dürüstlüğü, tok sözlülüğü hiç elden bırakmamıştır. "Garip bir güzelliği vardır," Mr. Rochester'm gözünde. Acılarla bilenmiş, yaşamalı bir güzellik.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

KUĞU GÖLÜ: “Kuğu Gölü'nü falan çaldıktan sonra evinde minibüs plakları dinliyor arkadaşım, uzun yol türküleri dinliyor. Karşı çıkması beklenen, öğretilen değerleri bir daha, bir daha gözden geçiriyor. Kimilerinden bir daha tiksinerek, kimini sonuna kadar bağrına basarak. Yalnız korkmadan. Yozlaşmalarla yüzleşmekten, bu günün "çirkin folklor"uyla hesaplaşmaktan güç kazanarak” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

KOLEJDEN ARKADAŞ: “-Memet bey ne işte çalışıyorlar? Daha önceki toplantılarda hiç görmemiştik de.

-Mehmet bizim kolejden arkadaşımız, diye atıldı Arzu. Eski dostlarımızdan. İçimizde en yetenekli oydu.

-Son olarak da radyoda bir müzik programı hazırlıyordum, dedi Memet. Ne yazık ki televizyonun en sevilen dizilerinden birine denk geliyordu saati, belki dinlememişsinizdir hanımefendi.” Bol Buzlu Bir Aşk Lütfen!- Yaza Yolculuk

 

LÜKSEMBURG BAHÇELERİ: “Benim Lüksemburg Bahçeleri'ne tutulmamın nedeni başkaydı: gür yeşil bir doğa parçasının insan gözetimiyle, insan yaratıcılığıyla yıllar yılı böyle ayakta kalması dinlendiriciydi, avutucuydu; tarihselle çağdaşın uyumu heyecanlandırıcıydı. Sonra sokağa çıkıyorduk. (Yoksa "giriyorduk" demek daha mı doğru?) Çünkü asıl ev, sokaktı bu kentte.” Gülümsemeyi Unutma- Yaza Yolculuk

 

MİRAS: “Döküntü bir miras: siyah ipekten ufacık cüzdanlar, kadife arkalıklı el aynaları, gümüş gece çantaları, altın altlıklı kadehler, zarif bir eğe, mineli kalemler, danteller ve elişleri, şapka kutuları, uzun siyah eldivenler, burma altın bilezik, güzel bir duvar saati, gümüş çiçeklikler... Yaşamımda yeri olmayan nesneler. Birçoğunu kullanabilecek kişilere verdim, bir bölümü ev taşırken yitti gitti ama asıl çalınanlara yanıyorum. Hele kitaplarım, öylesine talan edilmiş ki... Gerdanlığı kaptırmasam bari. Çünkü bu düzen benden fatura kesmek istediğinde, elimde bir karşılık olmalı. Geçerliği kalmamış bir ince-güzellikler dünyasını ayakta tutmak, bugün onların alınış değerinin kaç katı para olanağı gerektiriyor, kaça patlıyor!” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

NAŞİDE HANIM: “Naşide hanım, elinden hiç eksik etmediği kitabına dalıyordu ara sıra: çoğu kere Fransızca bir anılar-kitabı.” Ölen Otelin Müşterileri- Yaza Yolculuk

 

ORTAYAŞ: “Hacer hanım ortayaşlı değil ki katlansın. Hacer hanım ya çocuk ya ihtiyar. Ortayaş bir süs, bir yakıştırma. Kapısız bir evde cep radyosunun üstüne mutlaka konulan bir işlemeli örtü. Ya da sözgelimi, bir demet ıslak menekşenin, bir vazoda nasıl birlikte geçinen koyu menekşelerin tam yanıbaşında, damalı sofra örtüsünün üzerinde iri turuncu bir portakalı ansızın fark etmek. Olmaz. Ortayaşlı bir kadının evi, bu yüzden belki, kekik nane ve gül bahçesine bakar. Akşamları avluya kovalarla su dökülür, taşlar kekik kokar. "Bir Günün Sonunda Arzu"- İpek ve Bakır

 

ÖYKÜ: “Belki inanmayacaksınız, ama ben de öykü yazmak için yetiştirdim kendimi. Öykü yazamadığım zaman, öyküme ters düşmeyecek çeviriler yapmak için. Yani inanılır gibi değil ama profesyonel bir öykücüyüm, temiz bir iş nasıl çıkarılır biliyorum. Gerekli bilgilerle donanmış olduğumu da biliyorum. Kime yarayacak bu birikim? Kime sahi?” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

PAZAR AKŞAMLARI: “Çocukluğumda, Pazar akşamları ateşim çıkardı. Pazar paniğinin sonucu gibiydi. Çantamı yapınca, ateşim düşerdi: ertesi güne hazırlanmış olurdum. Peki bari şimdi de (dündü bu) berbere gideyim, bayrama gerçekten hazırlanan hanımların yanında ben de hazırlanıyormuş gibi yapayım, belki iyi gelir.” Bir Uyumsuzun Notları 2

 

RUMELİHİSARI: “Yaz iyice gelmemişti. Ter yapışmadan kuruyordu sırtımızda. Tatlı bir esinti. Rumelihisar’a yaklaşınca kıyı daraldı, pürüzsüz bir asfalttan başka bir şey kalmadı. Bütün dükkânlar kapalı. Ağlar gelişigüzel serilmiş kıyıya. En güzelleri, mor ve kiremit rengi, çevreleri ile en güzel bağdaşanlar. Her şeyde bir bağdaşma, bir uyuşukluk, çünkü yaz tam gelmemiş. (Öyle yürürken, umulmadık bir dönemeçten sonra deniz çıkıveririr karşımıza. Boş bir arsa, çöplerle, balık leşleriyle dolu bir arsa, hafifçe denize eğilir. Bu eğimin başladığı yerde, kıyıya basamak basamak yani alışa alışa inen iki yandaki sıcak yalılara sapsağlam yaslanmış, köküyle toprağa sinmiş canlı bir yıkıntı durur. Üstten, ince bir toprak şeridiyle yalı duvarlarını çevreler. Deniz orada bir yıkıntıdan geçer, bir yarıktan ansızın çıkar karşımıza, hem cami mavisiyle değil, kendini ortaya koyarak, yiğitçe lacivert görünür ve ne zaman bir baksam bir martı uçar boydan boya.)” Konuk- İpek ve Bakır

 

STELLA: “Akhilleus diye bir yolcu gemisi geçti geniş omuzları, daracık kalçasıyla, Stella Oseanika, üç dilden bilgi sundu kıyılardaki tarihî yerler hakkında. Öyle kıpırtısızdı ki hava, Stella'da konuşan kadının ince sesi, yanıbaşımıza kadar geldi. Mavili beyazlı, şen, kaygısız, turist bir kız Stella. Boğaz, onu umursamadı.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

SUE ELLEN BAŞI: “Esirgenen dilbilir annelerin hepsinin saçı birörnek taranmış: Sue Ellen başı. Duyduğumuza göre, geçen hafta ünlü bir otelin taraçasında düzenledikleri kermeste almışlar bu kararı. Büyük sanatçıya, Türkiye'de ne kadar sevildiğini anlatmanın en kestirme yolu budur diye düşünmüşler. Yine dedikodulara göre, karşı çıkan üyeler de olmuş tek-tük: derneğe hızlı yün örebildikleri için alınmış, kilolarına pek titizlik göstermeyen, orta ikiden ayrılma, çat-pat İngilizce konuşan hanımlar. 'Bu saç bize yakışmaz,' demişlerde de önceleri, sonradan kendilerini bekleyen görevin bilincine varıp pes etmişler. Saçlarını Pam gibi taramakta direnen birkaç kendini bilmezin de ağzının payı verilmiş.” Sue Ellen ile Recep'in Kaçınılmaz Karşılaşması- Gecegezen Kızlar

 

ŞARABİ: “-Birkaç kahve damlası yüzünden bornozunuzu çıkartmayacaksınız herhalde ablacığım. Ben aşağı koşmadan önce ıslak bezle silerim lekeyi, hemen kurur. Bornozunuz perdelerle aynı renkte, sizi sultan gibi gösteriyor doğrusu bu allar.

-Al değil şarabi, diye düzeltti Dürdane Hanım.” Güz Kızılı- Aramızdaki Şey

 

TENEKE: “Tenekeye hanımeli ektim, toprağı az geldi. Bakalım... Çiçekleri tanımıyorum pek, adlarını bile doğru dürüst bilmiyorum. Ama açsınlar istiyorum, gözümün önünde serpilsinler, balkonu sarsınlar. O zaman tanıyabilirim ancak, tanışırız.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

TENTÜRDIYOT LEKELERİ: “Ellerim köpüklü, ılık bulaşık suyuna batıp batıp çıkıyor. Bir dalgınlık kazası sonucu (ya da yorgunluk, iş kazası mı demeli) kesmişim ellerimi. Tentürdiyot lekeleri kına renginde duruyor parmaklarımda. Kafamda bugün ilk kere, tatlı bir uyuşukluk. Ancak böyle toptan uyuşukluk, bırakış anlarında varlığını duyuran incecik, yarı saydam bir bağ, geçmişe doğru bir köprü kuruyor. Tıpatıp bu ânı andıran bir başka anla aramda.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

T: “Filmi tek söz etmeden seyrettik. Sanki benden, bu metinle bir biçimde bağlantı kurup sende belki sezdiğim, sezsem de üstünde durmadığım bir şeyi derinlemesine kavramam bekleniyordu. Ama o zaman romanı tartışmak yeterliydi. Demek görsel bir ayrıntı. Onu yakalamak için nedense filmden sana kaydı gözüm. Ellerine, uzun, biçimli tırnaklarına. İncecik bedenine. Bu dünyayla baş edemeyecek kadar kırılgan olduğunu o an kavradım. Artık filmdeki Tadzio'yu seyredebilirdim... İçimin yandığını beli etmemek için bile-isteye soğuk bir şaka yaptım: "Yazarın ve romanın başkişisinin adları T harfi ile başlıyor diye mi çağırıldım yoksa buraya?" Aramızdaki Şey- Aramızdaki Şey

 

UZUN YILLAR: “Bana uzun yıllar yetecek bir geçmiş elde edebilmek için neler yapabilirim acaba?' diye düşündü Yazgülü Geriye Kalan Günlerimizin İlki- Gezegezen Kızlar

 

ÜÇ GÜNLÜK ÖMÜR: "İnsanın üç günlük ömrü kalsa ne yapar." Bu soru aklıma gelince Oya'yı anımsadım. Evi altüst ettiğimden, bazı kitapların tozlarını da almaya başlamıştım. Şöminesinin yanında yazı masasından dünyayı yöneten, işin daha da tuhafı, okurlarını da buna inandıran Oya'yı.....

O'na sorsak, "İnsanın üç günlük ömrü kalsa," eksik bıraktıklarını tamamlardı. Bak bu doğru. "Hem ölüme yaklaştıkça," derdi, "İnsanın yüreği daha da insancıl duygularla, iyilikle dolup taşar." Amma gülünç!” Küçük Kötülükler- Yaza Yolculuk

 

VİVALDİ: “Başucundaki cep radyosuna uzandı. Her sabah yeni bir güne girebilmek, yaşamaya bir kere daha alışabilmek için yaptığı temrinlerdi: hemen saate bakmak, radyoyu açmak, bir sigara yakmak.

Vivaldi... İyi bir belirtge diye düşündü. Gün iyi başlıyor gibi. Sonra önünde uzanan, uzayan zorlu günü nasıl geçireceğini, neler yapması gerektiğini anımsadı, sigarayı küllüğe bırakıp örtüyü başına çekti.” Bol Buzlu Bir Aşk Lütfen!- Yaza Yolculuk

 

YARA ALMIŞ AŞKLAR: “Gece Metin'le tatlı bir söyleşiye daldık; iyi bir ağabeydir Metin. Yara almış aşkların üstüne kargaların, çaylakların üşüştüğünü anlattı. Hemen üşüşüyorlarmış.

— Yaz geçti, dedi, kış da geçer.” Bir Uyumsuzun Notları 1

 

ZIRH: “Evliliğin ilk yıllarında, gerginlikten sapır sapır titrese de sesini asla yükseltmemesinin çileden çıkarıcı bir özellik, bir tür gurur zırhı olduğunu kavramıştı.” Pençe- Otuzların Kadını

 

VIII. HENRY BARI: “VIII. Henry Barı, çift kişilik bir bardı. 

Bir öğlen, sandviç almak için uğradığımızda anladım. Öğle saatlerinde Sylvia değil, sarışın, orta yaşlı bir kadın, Henry'nin karısı duruyordu. Bakımlıydı, iyi giyinmişti. Öğleleri kocasına yardım etmek, o saatlerde gele oldukça değişen müşterilere doyurucu ve ucuz yemekler sunmak, geceyi Sylvia'ya bırakmak ona yetiyordu.” Gülümsemeyi Unutma- Yaza Yolculu

 

 

 


 

 

* İpekli Mendil yazarlarının hazırladığı siteye ve daha fazla içeriğe ulaşmak için tıklayınız.

 


Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.