Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Caz Çağı Zelda Fitzgerald'ın tablolarında




Toplam oy: 1042

Zelda Fitzgerald'ı hep F. Scott Fitzgerald'ın eşi olarak tanıdık. Aslına bakarsak Zelda, Scott'ın eserlerindeki kadın karakterler için ilham vermiş bir isimdi. O olmasaydı, Scott Fitzgerald'ın "Caz Çağı" diye adlandırdığı dönemin en gözde çiftinden mahrum kalacaktık. Bir yazardı ve bir sanatçıydı Zelda, öykülerinden bazılarını evliyken yazmış, bir kısmını da – son günlerde ortaya çıkan The Iceberg (1918) gibi – evlenmeden önce, yani hâlâ Zelda Sayre olarak anıldığı dönemde, Montgomery'de kaleme almıştı. Tamamlanan tek romanı, Save Me The Waltz (1932) isimli otobiyografik bir eserdi. Bunların yanı sıra Zelda Fitzgerald çizim de yapıyordu.

 

Zelda'nın ilk dönem çizimleri tuhaf bulunsa da, kızı Scottie'nin doğumundan sonra tarzı oturmuş, tekniği gelişip yadsınamaz bir hünere dönüşmüştü. Scottie için yaptığı kağıt bebekleri suluboya tablolar ve levhalar izlemişti. Zelda'nın rengarenk atlıkarıncalar ile sirk sahnelerini resmettiği abajurları, Scott Fitzgerald lambalara zarar gelmesini göze alamadığından Scottie üniversiteye giderken beraberinde götürememişti.

 

 

Zelda'nın sanatı yalnızca ailesi için değildi. Gittiği her yerde resme devam eden sanatçı, 1930'lu yıllarda hastaneye yattığında da sanatından hiç kopmadı. Dostları Gerald ve Sara Murphy için "bahçelerinden yayılan hissi" yansıtan bir şeyler çizmek istediği için New York'tan fırça ve boya getirilmesini istemişti. Kocası için tutkunu olduğu futbol oyuncuları ile Riviera plajını ezberden çiziyordu. Azimli bir bahçıvan ve büyük bir bahçe düşkünü olarak çoğunlukla çiçekleri resmetmeyi ihmal etmiyordu. Suluboya buketleri ve bahçe çiçekleri, Zelda'nın en hayat dolu eserleriydi.

 

1934'te, New York'ta Zelda'nın çizimleriyle tabloları bir sergide sanatseverlerle buluştu. Geçmişte Scott'ın yazılarına kayıtsız kalan The New Yorker, The Talk of The Town Zelda'nın sergisini büyük puntolarla yazdı: "Neredeyse efsanevi diyebileceğimiz Zelda Fitzgerald'ın tabloları, Jazz Çağı denen şeyden parçalar ve çağrışımlar taşıyor." Scott'ın 1940 sonbaharında Zelda'ya verdiği son hediyelerden biri ise sanat kitabıydı ve Zelda'nın deyimiyle "muazzamdı". Scott, karısına hediyeyi beğendirebildiği için mutluydu ve "eğer bir sonraki yaz savaş biterse bir sergi daha açmalısın" diye ısrar ediyordu. Bu sergi de yazarın ölümünden bir yıl sonra, floral desenler ile soyutlamalardan oluşan ve kısaca "Scott Fitzgerald" adıyla anılan bir etkinlik oldu.

 

Yaklaşık yirmi yıl önce Scott ile Zelda'nın torunu Eleanor Lanahan, Zelda'nın tüm güzelliklerini An Illustrated Life'ta (1996) bir araya getirdi ancak sanatçının eserlerinin bir kısmı yakın zamana dek görülmemişti. Sanatçının doğduğu yer olan Montgomery geçtiğimiz temmuz ayında Zelda'nın doğum gününü sanatına ithafen bir sergi açarak kutladı.

 

Zelda'nın şimdiye kadarki seksen üç eserinin reprodüksiyonlarını art.com'dan satın almak, satın almasanız da eserlere bakarak heyecanlanmak mümkün.

 

The Queens Croquet Ground

 

Zelda'nın bu listede yer alan tüm çalışmalarında titizlikle yapılmış detaylı açıklamalar yer alıyor. Zelda bazı resimlerinde - sanatçının okuma alışkanlıkları ile hayal gücünün sınırlarını anlamanızı sağlayan üstteki ile alttaki eserlerindeki gibi- kitaplardan esinlenmiştir. Üstte Lewis Caroll'un Alice Harikalar Diyarında (1865) romanındaki sekizinci bölümde geçen Kupa Kraliçesi ve kroket maçı, altta ise 1940'lı yıllarda Zelda'nın torunu için çizdiği, İncil'den esinlenilmiş bir dizi çizimden "Star of Bethlehem" isimli çalışma yer alıyor.

 

Star of Bethlehem

 

Sanatçının en canlı eserlerinin arasında New York semalarını tasvir eden tablolar bulunuyor. Zelda, evlendiği, kükreyen 1920'leri yeni evli olarak atlattığı ve 40'lı yıllarda Scottie'nin yaşamına ortak olduğu bu şehri seviyordu. "Times Square" isimli tablosunda uzun siyah arabalar, kara böcekler gibi sokaklarda sürünüyor, sarı gözlerinden çıkan ışıklar Scott'ın The Beautiful and Damned'de (1922) andığı tiyatrolarla tabelaların üzerine düşüyordu. "Rialto'yu geçince, Astor'un şaşaalı kapısı önünde, kıymetli taşlarla bezeli muhteşemliğiyle Times Meydanı… İşte önünüzde uzayan o parlak ve muazzam yol…"

 

Times Square

 

Bahar zamanı Washington Meydanı… Pembe yüzlü bebekleri pusetlerde gezdiren ciddi ifadeli dadılar, etrafı koklayan köpekler, tıpkı bugünkü gibi bankların etrafında turlayan güvercinler…

 

Washington Square

 

Manhattan yakasından ayrılıp, bir zamanlar "kilise kasabası" diye adlandırılan bölgeye gidişi anlatan "Brooklyn Bridge"de, köprü örümcek ağlarıyla örülü haliyle 1920'lerden kalmış vaziyetteyken, şampanya şişeleriyle kadehler o zamanın gazetelerine sarılı halde, beyaz şapkalarla iç içe geçmiş durumda...

 

Brooklyn Bridge

 

Beşinci Cadde, Aziz Patrick Katedrali'nin uzun kuleleri tarafından acıklı bir şekilde işgal ediliyor. Zelda gece mavisi elbisesi ve elindeki orkidelerle, 1920'lerde bir bahar günü katedralde Scott ile evleniyor. Tablosunda kutlamaların devam ettiği görülüyor...

 

Fifth Avenue

 

En sevdiğim tablosu, geçmişi tekrarlamadığı gibi günümüzü kucaklıyor ve geleceğe de göz kırpıyor. "Scottie and Jack Grand Central Time"da Scottie ile nişanlısı Samuel Jackson "Jack" Lanahan, Grand Central Terminali'ndeki hayali Biltmore saatinin önünde yan yana duruyorlar. New York'un en meşhur iki buluşma yeri, Grand Central Terminali'nin büyük salonu ile Scott ile Zelda'nın balayında kaldıkları otelin lobisinde bulunan Biltmore Saati, böylece aynı eserde resmediliyor. Bir de nişanlarından sonra Scottie ile Jack'in yüzündeki o tebessüm... Zelda bu iki gence dünyadaki tüm zamanı bahşettiğinden dolayı saatin akreple yelkovanı yok. Scottie'nin sarı saçları, mavi beresinin altından ışıldarken Jack, lacivert üniformasının içinde, kepi oldukça rahat bir biçimde alnına düşerken gerçek hayattaki kadar yakışıklı görünüyor. 1943'lerin başında evlenen çiftin dört tane çocuğu olmuştu.

 

Scottie and Jack Grand Central Time

 

 

 


 

 

Çeviri: Sevgi Demir

 

Kaynak: Huffington Post

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.