Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Çevirmenin Ajandası




Toplam oy: 129
Yayın dünyası oldukça hareketli bir dönem içerisinde; KDV oranlarının da düşmesiyle birlikte önümüzdeki yeni süreç hem yazarlar hem okuyucular hem de çevirmenler için daha bereketli olacak gibi görünüyor. Böylesi bir dönemin eşiğinde dilimize yepyeni yazarları, romanları, şiirleri kazandıran çevirmenlere çeviri süreçlerini ve önümüzdeki dönem ajandalarını sorduk.

Son olarak T. S. Eliot’ın Bütün Şiirleri (1909-1962) kitabını çevirdim. Bu eserin ortaya çıkmasının üç yıla yakın süren inişli, çıkışlı, sancılı bir öyküsü var. T. S. Eliot, nihayetinde 20’nci yüzyıl şiirinin muhkem bir uğrak noktası olan bir şair. Yenilikçi olmakla beraber dil geleneğinin koruyucusu olan Eliot’un şiirleri, modern zamanlarda yaşantıladığımız yabancılaşma, kültürsüzleşme, yaşamdan kopuşların ya da yurtsuzluk adını verdiğimiz her tür anlam ve özünü kaybedişlerin bir yerde panzehiridir. T. S. Eliot, 19’uncu yüzyılın romantik akımını elinin tersiyle silip atmış, modern hayatın gündelik koşturmacasından, kentlerin yadsınan varoşlarından söz etmeyi romantik aşk ve hayallerden sözeden lirik şiire tercih etmişti. Zaman ve mekan kavramlarını, şiirlerinde tekrar tekrar dile getirmiş, geçmiş zaman ile gelecek zamanın birlikteliğinden, içinde bulunduğumuz zamanın öneminden söz etmiştir.

 

Eliot’un, Emerson gibi insan ruhunun ızdıraplarına söz ustalığıyla tercüman olduğunu ileri sürebiliriz. Ömer Hayyam, Dante Alighieri, Kutsal Kitap Söylenceleri, Carl Gustave Jung, Sir James Fraser, Charles Pierre Baudelaire ile Jules Laforgue, Eliot’un başlıca esin kaynaklarıdır. Eliot, Anglo- Saxon ve diğer kültürleri ruhunda harmanlayarak modern şiirin tekniğinde olsun, içeriğinde olsun devrim gerçekleştirmiş bir şairdir. Tüm şiirlerinde sarsılmaz bir ritim duygusu eşliğinde, ince işçilik, estetik anlatım ve sağlam bir kurgu söz konusudur.

 

Sözcüklerin, imgelerin, noktalama işaretlerinin kullanımlarını Eliot’un kendi şiir kurgusunun verdiği tüm imkânları, sınırları zorlayarak aktarmaya özen gösterdiğimi düşünüyorum. Elbette takdir okuyucuların. Son olarak, bu eser, Anadolu’da yeterli duzeyde dil bilmeyen yetenekli birçok genç şaire esin kaynağı olacak ve onlarin şiirlerini, eserlerini etkileyecektir. Hem mutedeyyin/ muhafazakar, hem de diyalektik materyalist felsefeye gönül vermiş kesimce kabul görecek kalıcı bir eser olacağını öngörüyorum. Umarım öngörülerimde yanılmam.

 

SIRADA CUMMINGS’TEN SEÇMELER VAR

 

Sırada yönetim kurulunda şairlerin egemen olduğu Ketebe Yayinevi’nden bir diğer devasa şairden E. E. Cummings: Seçilmiş Şiirler var. Sanıyorum mart ayında basılacak. Şiirlerin Norton’dan copyrightlarının elde edilmesinden, Cummings’in fotoğraflarının, çizimlerinin Harvard’daki Houghton Library’den elde edilişine değin Yayın Danışmanı, şair dostum Furkan Çalışkan ile senkronize çalıştık. Ardından Naomi Shihab Nye ve David Whyte gibi hayatta olan usta şairlerin eserleri var. İkisi de yakın dost ve teklifimize anında olumlu yanıt verdiler. Eserlerinin Türkiye’de bir şiir severin elinde olma imgesi dahi onları heyecanlandırıyor.

 

David Whyte’ın insanın eşiyle, işiyle ve kendi benliğiyle olan ilişkisine dair enfes bir düzyazı eseri var, bunu da Türkçeye kazandırmayı planlıyoruz. Ülkemizde şiir, edebiyat yanı sıra nörobilim temelli eserlere de gereksinim var. Riccardo Manzotti’nin The Spread Mind: Why Consciousness and the World Are One adlı baş döndürücü kitabı da öncelikler listemizde ilk sıralarda. Ardından Robert Frost: Bütün Şiirleri ile Ezra Pound: Bütün Şiirleri, sonrasında da Federico Garcia Lorca ile Cesare Pavese beni heyecanlandıran projeler.

 


 

ÇEVİRİ SÜRECİNDE KİTAPLA BİRLİKTE GEZERİM

 

YONCA METE SOY

 

Dedektif Sam Berger ile Molly Blom’un serüvenlerinin anlatıldığı son çevirim, Arne Dahl’ın yazdığı Altı Çarpı İki, hep kitap etiketiyle ocak ayında raflarda yerini aldı. Altı Çarpı İki, 2017’de çıkan, Yedi Eksi Bir’in devamı olan bir kitap. Yazar kitapta bizleri, Berger ve Blom karakterleriyle birlikte bol bol İsveç kırsalında dolaştırıyor. Kitabı çevirirken kendim de sürekli o bölgelere sanal yolculuk yaptım diyebilirim. Olaylar daha çok dış mekânlarda geçtiğinden kitapta çok fazla göl, park, kasaba, dağ ve yol isimlerine rastlıyoruz. Gerçekten İsveç’in çetin kış şartlarını iliklerinize kadar hissediyorsunuz okurken.

 

Çeviri sürecimde ben de aralarında gezinen, onların başlarının etini yiyen hayali, gözlemci bir karakter oldum. Serinin şu anda orijinal dilinde üç adet yayımlanmış kitabı var. Yazar şu anda dördüncüsünün üzerine de çalışmakta. Serinin diğer kitaplarını da çevirme fırsatım olursa eğer, bizzat kitapta geçen mekânlara gidip orada çevirmek gibi bir hayalim var (tabii Berger ve Blom kadar dayanabilir miyim o tempoya bilemiyorum).

 

Yeni teslim etmiş olduğum, hazırlık aşamasındaki Türkçe adları henüz kesinleşmemiş olan iki çevirim var; Den Ärliga Bedragaren (The True Deceiver), Tove Jansson, Siren Yayınları ve Min Mormor Hälsar och Säger Förlåt (My Grandmother Asked Me to Tell You She’s Sorry) Fredrik Backman, İthaki Yayınları. Bu yıl üzerine çalıştığım çeviriler ise, Isola (The Dying Game), Åsa Avdic, Yabancı Yayınları, Offermossen (In The Mire), Susanne Jansson, Yabancı Yayınları, I Mitt Blod (In My Blood), Elisabeth Norebäck, Yabancı Yayınları ve Britt- Marie Var Här (Britt-Marie Was Here), Fredrik Backman, İthaki Yayınları.

 


 

"LANETLİ AVLU'NUN ÇEVİRİ SÜRECİ KİTAP GİBİ ÇOK KATMANLIYDI"

 

MÜGE GÜNAY

 

En son Ivo Andriç’in Lanetli Avlu başlıklı öykü kitabını çevirdim. Andriç, Lanetli Avlu’da bir hapishaneyi anlatıyor; fakat aslında bu mekan Andriç’in doğup büyüdüğü Bosna’nın tarihinde olduğu gibi farklı etnisiteden insanları bir araya getirip bütün milli kimliklere eşit mesafeden yaklaşarak konuşturduğu çok sesli bir ortam; kimlik zaten zengin bir temadır, Andriç’in de tarihsel olarak içinde yaşadığı dönemin sunduğu kimlik hikayelerinden iyi yararlandığı anlaşılıyor, bu bağlamda çeviri sürecinde dönemin tarihini okuduğumda öykülerinin kendi deneyimlerinden izler taşıdığını gördüm; Andriç’in Bosna’sı da tıpkı Lanetli Avlu gibi Hıristiyan, Müslüman ve Yahudilerin bir arada yaşadığı bir yer, daha sonra Yugoslavya’nın kuruluş sürecine de tanıklık ediyor Andriç.

 

Kitapta tarih, yazarın tarihi ve Lanetli Avlu’daki mahkûmların yaşantısı iç içe geçerek birbirine açılan ve bağlanan çok katmanlı hikâyeler sunuyor, çeviri sürecinde bu katmanları takip etmek oldukça ilginçti benim için.

 

 


 

"ÇOCUK KİTAPLARINI ÇEVİRMEK BENİ HEYECANLANDIRIYOR"

 

Ebru Tüzel

 

Bjørn Sortland ile Timo Parvela’nın ortak yazdığı bir bilim kurgu serisini Can Çocuk Yayınları için çeviriyorum. Seriden şimdiye kadar üç kitap yayımlandı. Dördüncüsü de yayım aşamasında. Bilim kurgu seven herkesin genç yaşlı fark etmeden severek okuyabileceği bu serinin çizimleri de bir o kadar ilgi çekici. Oldum olası çocuk edebiyatını çok severim. Bu sene içinde Can Çocuk için çevirmeye başlayacağım bir çocuk kitabı beni özellikle çok heyecanlandırıyor. Kitabın resimleri de ayrı ayrı sanat eseri niteliğinde. Hayatının hangi aşamasında olursa olsun kayıp duygusunu yaşamış herkesin bu kitaptan çok etkileneceğini düşünüyorum.

 


 

SİNAN CEYLAN

 

İlk çeviri için Junichiro Tanizaki gibi büyük bir yazarın kitabının (Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın) bana emanet edilmesi, üzerimde biraz baskı oluşturmadı desem yalan olur. Zaten sevdiğim, daha önce de eserlerini okuduğum bir yazardı. Çıkacağı günü dört gözle bekledim, matbaadan geldiğini duyar duymaz Jaguar’a koşturmuştum. Japonya bize hem konum hem de kültür olarak uzak bir ülke ve bu yüzden dilini ve kültürünü de Türkçeye aktarmak bazen zor olabiliyor. Mesela Batı kültürüyle, düşünce yapısıyla onlarca yıldır içli dışlıyız ve tüm önemli yazarların eserlerine ulaşmak kolay. Japonya ve diğer Uzak Doğu ülkelerine olan ilgi son yıllarda artmış görünse de bırakın çağdaş yazarları takip etmeyi, Batı’da çoktan klasik mertebesine yükselmiş önemli yazarların eserleri bile Türkçeye yeni yeni çevriliyor. Çok yakında yine Jaguar Kitap için bir başka Tanizaki eserini çevirmeye başlayacağım. Adı Manji. Ancak ne zamana biter, ne zamana basılır bilemiyorum elbette. Halihazırda çevirisini bitirip yayınevlerine teslim ettiğim iki çeviri daha var. Diğeri ise, daha önce Doğan Kitap’tan çıkan Hırsız adlı eseriyle tanıdığımız Fuminori Nakamura’nın yine DK için çevirdiğim ve mayıs ayında basılacağını öğrendiğim Şeytan ve Maske (başlık değişebilir) kitabı.

 

 


 

 

DOĞACAN DİLCUN DOĞAN

 

En son Everest Yayınları’ndan çıkan ve Maya Angelou’nun otobiyografik roman serisinin ikinci halkası olan Benim Adımla Toplanın ile Lauren Elkin’in yazdığı ve Nebula Kitap tarafından basılan Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar isimli kitabını çevirdim. Maya Angelou’nun hayat hikayesi, hayatı yaşayış ve algılama biçimi son derece ilham verici ve zor zamanlar için bir dayanak adeta.

 

yaşayan, aylaklık etmeyi, yürümeyi seven bir kadın olarak kendimden çok şey bulduğum bir kitaptı. Yaz ayları boyunca çok keyif alarak çeviri yaptığımı anımsıyorum. Tabii keşke Türkçeye çevrilse ve keşke ben çevirsem dediğim çok fazla kitap var; bunlar arasında şu sıralar Susan Orlean’ın Los Angeles Devlet Kütüphanesi’nde çıkan yangının ardındaki hikayeyi anlattığı The Library Book isimli romanı ve Ottessa Moshfegh’in önce uzuan süre merak ettiğim, sonra da büyük bir keyifle okuduğum romanı My Year of Rest and Relaxation’ı var. Hayranı olduğum Ursula K. LeGuin’in bir ya da birkaç kitabını çevirmeyi çok isterdim.

 

 


 

ROZA HAKMEN CALİCH

 

Yeni bitirdiğim, henüz yayımlanmamış çevirim Carlos Fonseca’nın Museo Animal adlı romanı, Metis Yayınları’ndan çıkacak. Sırada Yapı Kredi Yayınları için James Wood’un Upstate adlı romanı ve yeni bir yayınevi olan Adımlar Yayınevi için Georges Rodenbach’ın Bruges- La-Morte’u var. Hiçbirinin Türkçe adı kesinleşmediği için Türkçelerini veremiyorum.

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.