Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Çizgi Roman // Tanıdık hüsran




Toplam oy: 737
Kolektif
Yapı Kredi Yayınları
Bu kısacık çizgi roman, uzun uzun yazmış, dolu dolu yaşamış bir adam ve onun yazdıklarıyla satır satır uğraşmış, kısacık yaşamış bir kadının hikayesi...

Bazı insanlar zarafetleriyle, bir yük almış olarak gelirler dünyaya. Karşılaştıkları insanlar onlara önce kırılgan, hassas der. Sonra bilgili, görgülü sıfatları yakıştırılır. Güzeldirler. Yaş aldıktan sonra, dertli, hüsran dolu denir. Oysa zaten çok zaman önce dünya hüsrana uğramıştır, Ahmet Haşim’in “Ölmek İstiyorum” şiirindeki gibi, “Cevf-i ye’s âşinâ-yı hüsrana,” yani gönlün alıştığı umutsuzluk boşluğuna çoktan düşülmüştür. Onlar sadece görüyor, gördüklerini duyumsuyor, diğerlerinden daha duyarlı bakıyorlardır. Bu zarafetin yüke dönüşmesi ya da nezaketlerinin ölçüsüzlüğü onların farkında olduğu bir şey dahi değildir. Onlar yaşarlar sadece ve ölürler çoklukla vaktinden erken.

 

Ben hayatımda bu halde sadece bir kişiyi bizzat tanıdım ve anladım. Birkaç da yazarı okudum, anlamaya çalıştım. O yazarlardan biri Stefan Zweig; 61 yaşında, onu dünya üzerinde anlayan belki de tek kişiyi, sevgilisi ve karısı Lotte’yi alıp gitti. Çağdaşı birçok entelektüel gibi erkenden… İşte Stefan Zweig’ın Son Günleri çizgi romanı, onun ve sevgilisinin son günlerini anlatıyor. 

 

 

Laurent Seksik ile Guillaume Sorel’in elinden çıkma eser, Rio’ya giden bir gemide başlıyor. Lotte ve Zweig, ABD’den ancak geçici vize alabildikleri için Rio’ya gidiyorlar. Zweig, Brezilya’da dönemin önde gelen bir aydını, Başkan Vargas’ın arkadaşı, Geleceğin Ülkesi’nin yazarı olarak karşılanıyor. Lotte ise, Zweig’in deyişiyle, “Trajedi duygusuna sahip olmayan,” ondan 20 yaş küçük eski sekreteri ve verem hastası eşi. Her yerde yabancılar. “Almanya’da Yahudi’ydik, İngiltere’de Alman olduk. Her yerde yabancıyız. İnsan türünün düşmanı olmaktan bıktım,” diyor Zweig. Derken dünyanın acısı o iki insanın ince omuzlarına biniyor. En büyük düşlerin yükseldiği o deli yüzyılın ortasında dünya hüsrana uğruyor, Singapur düşüyor, Hitler ilerliyor. Ve Zweig, “Sadece vazgeçişin gölgesinde sevilir içtenlikle yaşam,” diyor.

 

Bu kısacık çizgi roman, uzun uzun yazmış, dolu dolu yaşamış bir adam ve onun yazdıklarıyla satır satır uğraşmış, kısacık yaşamış bir kadının hikayesi... Dönemin atmosferini, Zweig’ın dokuz köyden kovulan ama enternasyonal düzeyde sahip çıkılan hümanist kimliğini, ikisinin aşk ve inançlarını bir çırpıda okura ulaştırıyor. Çizimler sinema dilinde; alıp olduğu gibi beyazperdeye aktarmak isteyen biri zorluk çekmez. Renkler Brezilya’nın ve II. Dünya Savaşı’nın hatırlanan tonlarında. Giysiler ve binalardaki detaylar, özellikle karnaval sahnelerindeki çizimlerin özeni hemen göze çarpıyor.

 

Ne demişti Zweig, “Yeryüzünün tümüne diktatörlükle tek bir dinin, tek bir felsefenin, tek bir dünya görüşünün dayatılması şimdiye değin mümkün olmamıştır, hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır, zira akıl her zaman her türlü köleliğe karşı kendisini korumayı bilecek emredildiği üzere, onu sığlaştıracak ve renksizleştirecek, daraltacak, tek tipleştirecek biçimde düşünmekten kaçınacaktır.”

 

* Bu yazı Mustafa Doğulu’ya ithaf edilmiştir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.