Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden // Belki dünya, başka bir gezegenin cehennemidir




Toplam oy: 1078

Öyle çok uzaklara gitmeye ya da çok eski zamanlara dönmeye gerek yok gibi görünüyor. Hemen yanı başımızda, belki de karşı komşumuzda, hatta üzerinde yaşadığımız topraklara komşu topraklarda, kimi zaman ev içlerinde ya da evimiz dediğimiz Dünya’da –yalnızca yakın zaman içinde bile– yaşananları düşündüğümüzde... “Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir,” sözüne hak vermemek enikonu zorlaşıyor.

 

Aldous Huxley’ye atfedilen bu sözü, Hakan Bıçakcı, 2010 yılında yayımlanan Karanlık Oda isimli romanında epigraf olarak kullanmıştı. Epigrafların, çoğu zaman, eserini okuduğumuz yazarların “okumalarına” dair ipuçları olduklarını kabul etmek için çokça örnek var elimizde. Dolayısıyla buradan yola çıkarak, Bıçakcı’nın da, Huxley’in yakın okurlarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Karanlık Oda romanında, söz konusu epigraf olmasaydı bile, şu cümlelerde Huxley etkilerini hissetmek mümkün: “Kalabalık üreten bir yeraltı fabrikası gibi çalışıyordu metro. Tavandan sarkan paslı tüplerden, hareket halindeki siyah bandın üzerine düzenli aralıklarla et parçaları sıkılıyor, üzerlerine biraz kıl serpiştiriliyor ve bu karışım farklı renklerdeki kumaş parçalarıyla çevrilip bandın üzerinde ilerleyerek sırayla gün ışığına çıkıyordu. Farklı kombinasyonlardaki et, kıl ve kumaş karışımları caddeye doğru ilerliyordu.” (Karanlık Oda, İletişim Yayınları, s. 125) İşte bu distopik öğelerle zenginleştirilmiş Fordist üretim manzarası, akla ilk olarak  Aldous Huxley’yi ve hiç kuşkusuz onun Cesur Yeni Dünya isimli romanını getirecektir. Ne de olsa “Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi”nin anlatımıyla başlar Cesur Yeni Dünya, çok yavaş hareket eden bir bant üzerinde denetimli bir toplum üretimi vardır. Ve hikaye “F.S. 632”de, yani “Ford’dan sonra 632 yılı”nda geçmektedir... Bütün bunların ötesinde, SabitFikir sayfalarında, doğrudan “itiraf” da ediyor Hakan Bıçakcı: “Distopya türüne hep ilgi duymuşumdur; korku türüne duyduğum ilginin bir alt başlığı olarak belki de.”

 

"Yaşadığımız hayat bir distopyaya ne kadar benziyor?"

 

SabitFikir’in bu ayki sayısının dosya konusunu kaleme alan Hakan Bıçakcı, “Hayatımız Distopya” başlığı altında yalnızca Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sını değil, 20. yüzyıl ütopya-distopya geleneğinin diğer köşetaşlarını da (George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ünü ve Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451’ini) didikleyerek, daha da önemlisi sistematik bir yaklaşımla günümüzle kıyaslayarak, “Yaşadığımız hayat bir distopyaya ne kadar benziyor?” sorusunu cevaplandırmaya çalışıyor: “Distopyalar bireyin özel hayatının ortadan kaldırılmasından duyulan dehşet üzerine kurulu. Özel hayat tedavülden kaldırılıyor ve otorite, kişiler arasındaki sadakati kırarak yalnızca devlete olan karşılıksız itaati garanti altına alıyor. Kamusal ile kişisel alanlar arasındaki sınır çizgisi yok ediliyor. Son zamanlarda iyice alevlenen ‘hayat tarzına müdahale’ tartışmaları da bu bağlamda distopya okumalarının alanına giriyor.”

 

Üstelik dosya yazısı, tam da bir distopyaya yakışır biçimde, başladığı yerde sonlanıyor; en baştaki soru, yavaş yavaş cevaba dönüşüveriyor...


 

 


 

 

* Görsel: Furkan Nuka Birgün

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.