Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ginsberg büstü




Toplam oy: 1216
Galeri 44A'daki Uluma sergisinde sanatçılar daha çok Ginsberg'in, Uluma'nın ve hatta Beat'in kendilerinde bıraktığı izleri ve hisleri forma dökmüşler. Bu anlamda sergiyi toplu bir hislenme hali olarak görebiliriz.

İnternet çağıyla serpilen neslin, entelektüel hiyerarşi hususunda nasıl bir etki yaratacağı bugünün en lezzetli tartışma konularından. Kimileri daha çok bilgiye erişim sağlamanın okur-yazar, düşünür-takipçi ilişkisindeki dikey yapılanmanın kökünü kazıyacağını söylüyor, bir kısım ise internetin gereksiz bir bolluk sunarak kirliliğe ve kafa karışıklığına yol açıp açmadığını tartışıyor. Aslında bu merak bir yandan da şöyle bir soruya işaret etmekte: İnternetin getirdiği özgürlük yüce olanı daha da yüceltecek mi, yoksa internetle büyüyen yeni nesil artık geçmiş dünya düzeninde yüceleştirileni güçsüzleştirecek yeni mekanizmalarla mı karşı karşıya olacak? Düşünsel hiyerarşi yerini daha demokratik bir düzene bırakacak ve böylece idolleştirilen, dokunulmaz kılınan çok sayıda kalenin yıkılışına mı şahit olacak bu yeni nesil?

 

Herhalde bu kaleler yıkılacak olsa -pek çok yapıt veya akımla başlanabileceği gibi- önce Beat'ten ya da daha dar konuşursak Uluma'dan başlanabilirdi. Allen Ginsberg'in tutkulara ve doğaçlamaya işaret eden ve 50'li yılların Amerikan değerlerini yeren kült şiiri Uluma, öyle ya da böyle, dokunulmazlık statüsünü yıllardır koruyor çünkü. Okurun Uluma ile kuracağı ilişki pek tabii son derece paralel ve kalbi, ancak -Uluma'ya ve Uluma gibi gerek Beat Kuşağı'na ait olan, gerekse olmayan pek çok kitaba, şiire, yazara atfedilen- kültürel roller zaman geliyor kitabın ölçeğinden başka bir düzlemde, başka birimlerle değerlendiriliyor. Marilyn Monroe'nun “dünyanın en güzel kadını” olarak kabul edilmesi gibi bir durum bu. Bu sıfatın ona verilmesi, Monroe'nun güzelliğinden bambaşka bir durum.

 

Uluma'ya alternatif kapaklar

 

Uluma bir kitap; karşı çıkışı, deneyselliği dert edinen bir şiir ya da uzay boşluğunda birtakım kelimeler yığını. Ya da, Galeri 44A'daki “Uluma” sergisinde gördüğümüz haliyle, bir kale. Sergide çok sayıda sanatçı Uluma'ya alternatif kapaklar üretiyor, bunları da mini enstalasyonlar halinde sunuyor. Türkiye'de Beat kuşağı denince akla gelen ilk oluşumlardan biri olan 6:45 Yayınları'nın 25. yılı kutlamasının bir parçası olarak kurgulanan ve Periferi Kolektif’in koordinasyonunu üstlendiği sergide 27 sanatçının işleri yer alıyor. Her sanatçı Uluma'yı farklı tekniklerle, ama benzer bir hayranlık bakışıyla ele almış. Ancak sanatçıların yaklaşımında kurulabilecek bu paralellik Uluma'yı ne tekrar ele alıyor, ne bugüne taşıyor, ne de Uluma'ya ve Uluma'nın önemsediği meselelere, kavramlara bakışımızda köklü bir değişikliğe sebep verecek bir perspektif sunuyor. Ne ki, sanatçılar daha çok Ginsberg'in, Uluma'nın ve hatta Beat'in kendilerinde bıraktığı izleri ve hisleri forma dökmüşler. Bu anlamda sergiyi toplu bir hislenme hali olarak görebiliriz. Ancak çoğu internet çağında boy atan bu genç insanların işe algıyı zorlayan hünerlerini katmaması insanın aklına ister istemez bu yüceleştirme ve dikey entelektüelizm meselelerini getiriyor; görünen o ki, olanaklar sadece ihtiyaç duyanların kapısını çalacak. 19 Ekim'e kadar Galeri 44A'ya uğrarsanız, kocaman bir büstün altında sıraya dizilmiş hissi veren 27 sanatçı Beat'e ve Uluma'ya olan hislerinizi depreştirecektir, ancak “Uluma” sergisi size bir akıl manevrası sunmuyor - ve zaten vaat etmiyor da. (Aslında bazı olanaklar hep vardı, öyle değil mi?)

 

 

 

 

 


 

 

* Görsel: Elif Yıldız

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.