Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

İp Cambazı Değil "Ben Alageyik"



İyi
Toplam oy: 180
Ben Alageyik, iyi bir anlatıcıda olması gereken güçlü atmosferi her öyküde kuruyor. İyi bir öyküde olması gereken teknikleri de anlatıda kullanıyor. Yeni patikalar arayan hilebaz bir karakterden dedesini cebinde taşıyan bilge bir anlatıcıya…

Tüm kurmaca eserler biraz acemilik ürünüdür. Bu metinlerle bağlantılı bir durum değil. Ne kadar emek harcasanız, titizlikle uğraşsanız da üslubunuz, hikayedeki öncelikleriniz zaman içinde değişecek. Üstüne üstlük arayış peşinde bir yazarsanız yani her yeni öykünüzde aynı, o çok iyi bildiğiniz, ezberlediğiniz numarayı çekmiyorsanız bu acemilik serüvene dönüşüyor. Yazar için zor, okur için keyifli.

 

Arda Arel’in öykülerini düşününce sürekli değişim çizgisi beliriyor gözümde. Her iki kitabı da çalışma masamın üstünde. Öykücülüğünün nereden nereye dönüştüğü bir okur olarak beni heyecanlandırıyor; potansiyeli, numaraları, handikapları ve tüm çağrıları ile. Denedikleri, vazgeçtikleri ve buluşlarıyla kitaplarına göz atacak olursak 2015’te çıkan İp Cambazı Değil Silahşor ve yeni yayımlanan Ben Alageyik ilk öykülerinin isimlerini taşıyor. Bu bir rastlantı değil. Her iki öykü de yer aldığı kitaptaki kurmaca anlayışına selam çakıyor ve okura metinlerin kapısını aralıyor.

 

İP CAMBAZI DEĞİL

 

İp Cambazı Değil Silahşor, postmodern kurmaca teknikleri ovasında at koşturan bir kitap. Karakter isimleri, çapraz hikayeleri ve sıçramalı kurgularıyla okuru oyuna dahil eden bir zeka gösterisi. İlk sayfadan “Bu onun son numarasıydı. Sağ elinde tuttuğu Winchesterin namlusu okurun iki kaşının arasına bakıyordu” diyerek yolu açıp, “Ve kural beş, özgün eser yok, hepimiz alternatif finaliz” cümlesiyle merak uyandıran bir öykü evreni. Arda’nın ilk kitabı iyi öykülerden oluşuyordu. Hikâyenin akışıyla değişen, yazarın da kendi numaralarını satır satır keşfettiği bir dil. Ama ihtimalleri, riskleri ve döngüsünü de bilen bir kurgu: “Geçmiş -ya da gelecek- hayatımı düşledim.” Kendi açıklarını itiraf edip eksiklerini işe katarak şovunu gerçekleştiren bir anlatıcı. Biçimin ön planda tutulduğu, kuralları koyulmuş bir metin. Finale adım adım ilerleyen karakterler.

 

BEN ALAGEYİK

 

Arda’nın yeni kitabı Ben Alageyik’te ise farklı bir ağırlık noktası okuru bekliyor. Artık karakterler kahramanlara dönüşmüş. Yazarken keşfetmek yerine yaşanmış ve sonlanmış hikayeleri bozkır türküsü gibi okuyor. Yolun ön planda olduğu kurgular. Başladığı ya da bittiği yerin önemi yok. Atasının izinde, arketiplerin peşinde: “... dağ bayır gezmez şaman olurdum, şaman olsaydım belki her şey biraz daha kolay olurdu. (...) Kimse bana el vermedi, kimse sana elvermezse babanın yolunu yürürsün, attığı adımları izler, bastığı toprağa basarsın.” Fırlama tipler yerini bilge anlatıcılara bırakmış, bunu dile getirmekten çekinmeden: “Bu şekilde benli cümleler kurarak kendimden bütün gün bahsedebilirim ve bu sizi hiç rahatsız etmez, çünkü öyle yetiştirildim.” İki sayfa sonraysa “İşte bu da, Fui’Fui’nin hikâyesini anlatacağım ayağına kendi hikâyemi nasıl anlattığımdır.”

 

 

ATMOSFERİN GÜCÜ

 

Kitaplar özelinde yaptığım her tespitin örneklerini diğerinde yakalamak mümkün. İp Cambazı Değil Silahşor’den Ben Alageyik’e giden yolun ipuçları ortadaydı. Arda’nın metin serüveni, öykülerini buraya getirdi. İyi bildiği, öğrendiği numaralardan vazgeçerek ilk bakışta alışıldık gelen bir anlatıya dönüştü. Tam tersi de doğru. Alışıldık gelen anlatının içinde aslında ilk kitaptaki tüm numaraların karşılığı var. Öykülerin merkezleri farklı. Bu durum bambaşka okuma deneyimleri vadediyor. Yeni kitap, melez bir form. Masal teknikleriyle modern öykünün karışımı. Türk edebiyatında eşine pek rastlayamadığımız bir buluş. Özetleyelim: Atmosferin gücü. Ben Alageyik, iyi bir anlatıcıda olması gereken güçlü atmosferi her öyküde kuruyor. İyi bir öyküde olması gereken teknikleri de anlatıda kullanıyor. Yeni patikalar arayan hilebaz bir karakterden dedesini cebinde taşıyan bilge bir anlatıcıya.

 

Ben Alageyik iyi bir kitap. Öykücülüğümüzde kıymetli bir buluş. Önce okur sonra yazar olarak bizi çağırdığı ormanda kaybolmayı göze almalıyız. Oyuna ortak olmamızı beklerken ilerleyen bir hikâye. Arda’nın öykü yolculuğunun ipuçları da yine bu kitapta.

 

İlk sayfalardan bir alıntıyla meraklı okura selam, Arda’ya teşekkür edelim: “Yüzünü doğuya dönmek bizde soy âdeti değilse bile kaderidir.” Hoş geldin, Ben Alageyik.

 

 

BEN, ALAGEYİK
Arda Arel

DEDALUS 2019

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.