Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Karpuz Kabuğunda Günce Tutmak




Toplam oy: 173
Ahmet Uluçay’ın gündelik hayatı, görüştüğü kişiler, kişisel sağlığı, okuduğu kitaplar, olaylar ve insanlar karşısında aldığı tutumlar güncenin ana eksenini oluşturuyor.

 

Hayatıyla ve eserleriyle ilgilenmediğim bir sanatçının güncesini bile okuma isteği duyarım çünkü günce, sanatçının en çok “kendisi” olduğu metinlerdir. Anı türü bu anlamda güncenin gerisinde kalır çünkü anılar yazıldığı tarihten başlayarak geriye doğru inşa edilir. Oysa günceler gün gün, an an ilerlerler. Bir günce, bir anı kadar uzun soluklu hesapla inşa edilmez. İster istemez yazıldığı/yaşandığı günün verimidir günce.

 

Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi? rahmetli Ahmet Uluçay’ın dönem dönem tuttuğu günlüklerden oluşuyor. Ahmet Uluçay’ın gündelik hayatı, görüştüğü kişiler, kişisel sağlığı, okuduğu kitaplar, olaylar ve insanlar karşısında aldığı tutumlar güncenin ana eksenini oluşturuyor. Peki, bunları bilmeli miyiz? Bu sorunun cevabı herkes için “Evet” olmayabilir ancak Ahmet Uluçay için yanıtımız kesinlikle “Evet.” Zira çektiği filmlere sadece entelektüel birikimini değil bütün şahsiyetini kazımış bir yönetmen Ahmet Uluçay. Zira yaptığı filmleri hayatından soyutlayarak ele almak pek çok unsurunu görmezden gelmeyi gerektirir. 

 

Ahmet Uluçay’ın hayatı, sinema gibi teknoloji ile iç içe geçmiş bir sanatı, değil uygulamaya takip etmeye bile pek elvermiyor. Buna rağmen Uluçay, karşısına çıkan bütün engelleri aşmayı başaran ve kendi kelimeleri ile konuşan bir sanatçı. Ayşe Şasa; “İnşallah biz yanılırız da değeri anlaşılır” diyordu Ahmet Uluçay için, ancak metropollerimizin hali ve merkezi mesken tutarak isminin başına sanatçı sıfatını getiren o kofluğun yüceltilmesiyle her gün karşı karşıya olduğumuz için Ahmet Uluçay iyi ki bir köyde büyümüş, her şeyi dönüştüren ve yutan merkez onu fark edememiş ve filmlerini kendi bildiğince yapmasına müdahil olmamış demek zorundayım. Güncenin sayfalarını okudukça, Uluçay’ın sadece yaptıklarının değil yapamadıklarının ve yapabileceklerinin de arka planına şahit oluyoruz. Bu durum, meseleyi daha çetrefil ve hazin hale getiriyor. 

 

Kitabın ismine Ahmet Uluçay’ın vereceği yanıt elbette “Evet” ancak bu cevabın retorik bir evet’in çok ötesine geçtiğini, Uluçay’ın etiyle-kemiğiyle o cevabın bedelini ödediğini net bir şekilde görüyoruz onun hayatında. Bu sebeple kitabın sadece sinemayla veya sanatla ilgilenenlere hitap ettiğini düşünmüyorum. Ahmet Uluçay, hayatla ilgili bir soru soruyor ve sorunun kuruluş biçiminin çağrıştırdığının aksine olumlu bir cevap veriyor ancak Uluçay’ın cevabını olumlu kılan “lafzi” boyutu değil. Bütün engellere rağmen yapma azmini ve iradesini koruyabilmiş olması. Bu noktada sadece teknik zorluklardan bahsetmiyorum elbette. O, içinde bulunduğu koşullarda ve yetişme şartlarında birinin kolayca düşeceği mahallilik ve nahiflik gibi tuzaklardan kendini korumayı başardı ve hatta içinde bulunduğu ‘dezavantajları’ dâhiyane çözümlerle birer avantaja ve zenginliğe, imkânsızlıkları imkâna çevirmeyi başardı. Tıpkı her dâhi sanatçının başardığı gibi. 

 

Günce de, bütün bu süreçlerin şahidi olarak kütüphanemizdeki yerini aldı. 

 

SİNEMA İÇİN BUNCA ACIYA DEĞER Mİ? Ahmet Uluçay  KüRE YAYINLARI 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.