Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Kelebek Etkisi // Merhaba hüzün




Toplam oy: 997
Edebiyatın bazı isimleri doğuştan hüzünlüdür; tıpkı yaşamın hayal kırıklıklarıyla baş edemeyecek kadar kırılgan bir yüreğe sahip olan Sylvia Plath gibi… Ama dünya edebiyatının Sylvia Plath'ı varsa, bizim de Tezer Özlü'müz var.

Sonbahara “hazan mevsimi” adını takanlar, ne doğru söylemişler. Hüzün, neredeyse üstümüze giydiğimiz ikinci bir ceket gibi alışkanlıkla sarıveriyor bugünlerde bizi. Kelebek, bütün gün hülyalı hülyalı Françoise Sagan’ın, Merhaba Hüzün adlı novellasının giriş pasajını tekrarlayıp duruyor; “İçimde garip bir hüzün var. (…) Çok kez sıkıntı, pişmanlık, hatta vicdan azabı duyduğum oldu; bugünse beni her şeyden ayıran yumuşak, sinir bozucu bir duygu, ipek bir ağ gibi sarıyor…”

 

Aslında bu “ipek bir ağ gibi saran” duyguya toplum olarak pek yabancı değiliz. Ne demiş Hilmi Yavuz, “Hüzün ki en çok yakışandır bize/ Belki de en çok anladığımız.” Gerçekten de bu toprağın insanlarının hüzün duygusuyla ilgili özel bir bağı var. Batı’da tam karşılığı bulunmayan bir kelime gibidir buralara has bu özel hüzün duygusu… Orhan Pamuk, bunu çok iyi bilir ve İstanbul kitabında bütün bir bölümü “hüzün” duygusuna ayırır.

 

Doğuştan hüzünlü edebiyatçılar

 

Edebiyatın bazı isimleri doğuştan hüzünlüdür; tıpkı yaşamın hayal kırıklıklarıyla baş edemeyecek kadar kırılgan bir yüreğe sahip olan Sylvia Plath ve onun otobiyografik özellikler sergileyen başyapıtı Sırça Fanus’un hayatı taşıyamayacak kadar yorgun yürekli kahramanı gibi… Ama dünya edebiyatının Plath’ı varsa bizim de, Enis Batur’un deyimiyle “Türk edebiyatının gamlı prensesi,” Tezer Özlü’müz var. Özlü, Plath’a nazaran demir gibi güçlü bir yüreğe sahiptir aslında ama aynı yürek, dünyanın tüm acılarını hassas bir şekilde algılayacak duyarlılığa da sahiptir. Şöyle der örneğin Kalanlar’da: “Nihayet yağmur başladı. Bu sabah artık yağmuru neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Ağlayan bir yüreğe benzediği için. Onun acısı yüreğimi ağrıtıyor.”

 

Edebiyata genel olarak baktığımızda ise “ağlayan bir yüreğe” sahip olduğunu hissettiğimiz pek çok karakterle karşılaşırız. Carson McCullers’ın taşrada sıkışmış yalnız, çıkışsız ve hüzünlü kahramanları ile Yusuf Atılgan’ın Zebercet’i ya da Aylak Adam’ı birbirlerine benzer bir selam gönderirler örneğin. Tennessee Williams’ın Mrs. Stone’un Roma Baharı’nın olgun ve alımlı kadın kahramanı ile Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm’ünün yaşlı erkek kahramanı, dünyanın en yaşlı şehirlerinden Roma ve Venedik’i hep benzer bir hüzün duygusuyla turlarlar.

 

Yine de hiçbir şey aşk kırgınlığı yaşayan gönüllerin bir yara gibi taşıdıkları, geçmek bilmeyen hüzün duygusuyla boy ölçüşemez. Bu konuda sayısız örnek vardır edebiyat tarihinde. Ama belki de hiçbiri Elizabeth Smart’ın Merkez İstasyonu’nda Oturup Ağladım’daki şu satırlar kadar net ve vurucu anlatamaz bu “yoksunluktan doğan” özel hüzün durumunu: “Yalnızlığınla baştan ayağa hüzünle kaplanmış olarak duyumsamıyor musun kendini? Evet, öyleyim, ya sen? Ah, yatak öyle soğuk ki.”

 

Evet, sonbahara hüzün yakışır yine de. Ve belki de tek bir devası vardır bu özel melankolinin; o da kitaplarla teselli bulmaktır. Son sözü yine kelebek söyledi, Murathan Mungan’a selam ederek, “Yaz geçer iyi gelir sözcükler.”

 


 

 

* Görsel: Selman Hoşgör

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.