Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Masalların Binbir Yüzü




Toplam oy: 134
Türkçenin, Türk dilinin güzelliği belki de en saf haliyle masallarda duyumsanır. Dil su gibi akıp gider, dilin bir tür dans ettiğini, Türkçenin müziğini, ritmini, şiirini belki de en çok masallarda hissederiz. Masallarda dilimiz gürülder, çağlar. Masallar, geldikleri, doğdukları toplumların özlerini, genel ruh hallerini, değerlerini yansıtır. Zıtlıklarla, diyalektik ikiliklerleçoc ilerleyen masallarda iyi-kötü, mert-namert gibi keskin zıt uçlar, kutuplar çarpışır. Kötüler bol bol cezalandırıldıkça, ölülere saygı, dini değerlere saygı gibi dersler masallardan okurlarına doğru aktıkça masalların kıymeti, güzellikleri çoğalır.

Köklerimizi, kendi isimlerimizin yazdığı karton kahve bardaklarında aradığımız bugünlerde masallara, masallarımızı okumaya, dinlemeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var gibi görünüyor. Mesafenin kaybolduğu, ben ve öteki, özne ve nesne, gerçeklik ve görüntüler arasındaki sınırların tamamıyla birbirine karıştığı günümüzde, doğru yolu, kendi yolumuzu bulabilmek çok daha zor. Yanına uğramamız gereken çok fazla masal olduğu için bu kez daha hızlı yürümemiz gerekiyor.

 

Olağanüstü, sıra dışı durumları olağan ve olağanüstü karakterlerle ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa aktaran masallarda dürüst, ahlaklı, yardımsever, doğru olmak gibi beynelmilel erdemler, olgular işlenir. Olağan ve olağanüstülüğün bir aradalığı yer, zaman, karakterler ve olaylar açısından da geçerlidir. Biraz da insanlara nasihat verebilme maksadıyla karakterler genellikle tek yönlü inşa edilir, ya çok iyiler ya da çok kötülerdir (ya çok çalışkan ya da çok tembellerdir). İyiler neredeyse her zaman ödüllendirilirken, kötüler de her zaman cezalandırılır. Tüm masallarda doğrudan neden-sonuç ilişkisi olmayabilir ama cadıyla karşılaşınca hep kötülükler, tilkiyle rastlaşınca muhtelif kurnazlıklar, Keloğlan’la karşı karşıya isek de birazdan zekâyla (hayatta talihli, çok şanslı olmakla) yüz yüze geleceğimizi biliriz.

 

KELOĞLAN’DAN HOCA NASRETTİN’E...

 

Türkçenin, Türk dilinin güzelliği belki de en saf haliyle masallarda duyumsanır. Dil su gibi akıp gider, dilin bir tür dans ettiğini, Türkçenin müziğini, ritmini, şiirini belki de en çok masallarda hissederiz.

 

Masallarda dilimiz gürülder, çağlar. Masallar, geldikleri, doğdukları toplumların özlerini, genel ruh hallerini, değerlerini yansıtır. Zıtlıklarla, diyalektik ikiliklerle ilerleyen masallarda iyi-kötü, mert-namert gibi keskin zıt uçlar, kutuplar çarpışır. Kötüler bol bol cezalandırıldıkça, ölülere saygı, dini değerlere saygı gibi dersler masallardan okurlarına doğru aktıkça masalların kıymeti, güzellikleri çoğalır.

 

Türk masalları, diğer ülkelerin masallarıyla kıyaslandığında daha “gerçekçi” ve daha “sıradan, yoksul insanların masalları”dır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı Avrupalı anlamda bir aristokrasi, özel mülkiyet ve burjuvaziden söz edemediğimiz için belki de en bilinen, en tanıdık Türk masal kahramanı, ihtiyar dul anası haricinde kimsesiz, “yoksul delikanlı” Keloğlan olacaktır. Kudretin, iktidarın (padişahın) karşısında halkımızı temsil eden Keloğlan; karşılaştığı sorunlarla kimi zaman gülerek, gülümseyerek baş etse de, insanımızın kıvrak zekâsını, muhtelif zorluklar karşısında yılmazlığını, kötülerin karşısında temiz kalpliliğini, mantıklı hareket etme kabiliyetini yansıtır. Çoğu masalın nihayetinde padişahın kızıyla evlenen Keloğlan’a karşısına çıkan kötüleri alt etmesi için bazen hayvanlar, bazen cinlerle periler ve büyülü nesneler yardım eder. “Sıfırdan başla”yan Keloğlan masalın nihayetinde gerçek bir kazanana dönüşür (bazı masalların sonunda “sırma saçlar”a dahi kavuşur). Zulme, kötülere isyan bayrağını açan bu Anadolu delikanlısı, asla pes etmeyecektir.

 

Keloğlan ile birlikte hazırcevap, bilgin, nüktedan karakteriyle tanınan Nasreddin Hoca masallarından da söz etmeliyiz. Toplumunu çok iyi tanıyan 1 Nasreddin Hoca, cemiyetteki aksaklıkları düzeltmeye çabalayan, insanlara doğru yolu gösteren, hataları hoş gören bir kimlik sunar.

 

KIRK GÜN SÜREN YOLCULUKLAR

 

Pertev Naili Boratav ile Wolfram Eberhad 1953 senesinde Türk masallarını 23 tipe ayırırlar: “Hayvan masalları; Hayvan ve insan; Hayvan veya bir ruh insana yardım eder; Tabiatüstü bir ruh veya hayvanla evlenme; İyi ruhla veya evliyalarla yaşama; Kaderin hâkimiyeti; Rüya; Kötü ruhla yaşama; Sihirbazlar; Bir kız sevgili bulur; Bir erkek sevgili bulur; Fakir kız zenginle evlenir; Kıskançlık ve iftira; Hor görülen koca kahramandır; Zina ve baştan çıkarma; Acayip icraat ve olaylar; Acayip davalar; Realist masallar; Acayip tesadüfler; Komik hikâyeler; Aptal ve tembel erkekler ve kadınlar; Hırsız ve dedektif; Akıllı, hilekâr veya cimri erkek ve kadınlar.”

 

Türk masallarında mitoloji kökenli unsurlarla birlikte yasaklara, engellemelere, büyülere, ölümlere, devlere, muhtelif sınamalara, kandırmacalara, kaderin zıddına doğru hareket etmeye başlamasına sıklıkla rastlanır. Üst sınıftan padişahlar, vezirler, şehzadeler kadar köylüler, çiftçiler, ağalar ve beyler gibi halktan karakterler (burada Osmanlı İmparatorluğu’ndaki devletlû ve reayası şeklindeki ikili tabakalaşmanın bir başka somutlaşmasını görürüz); kadı ve hoca gibi din adamları ile bahçıvan, oduncu, demirci, balıkçı, değirmenci, kervancı gibi muhtelif meslek erbapları, bazen de dervişe, meleklere, peygamberlere rastlarız.

 

Tavşan, sincap, kaplan, aslan, ayı (ahmaklığı imler), kurt (cesur olmayı, kudreti imler), tilki vd. vahşi hayvanlar kadar kedi, ördek, kuzu, keçi, inek, eşek, at gibi evcil hayvanlara; yarasadan balıkçıla, zümrüdüankadan sakaya, kargadan serçeye, leyleğe, güvercine dek muhtelif kuşlar, çekirgeden tahtakurusuna, kelebekten karıncaya dek çeşitli böcekler, kirpiler, fareler, yılanlar gibi sürüngenler, yayın balığı, turna balığı gibi balıklar Türk masallarına misafir olur. Çayırların, çeşme başlarının, ormanların, nehirlerin, denizlerin ikametgâh olabildiği masallarımız bazen de sarayda, obada, çadırda veya kulübede; kahvede, dükkânda, kümeste ya da ahırda geçebilir. Kimi zaman vahşi (veya evcil) hayvanlar kendi aralarında mücadele ederken kimi zaman da vahşi hayvanlarla evcil hayvanlar; vahşi hayvanlarla insan; evcil hayvanlarla insan; vahşi ve evcil hayvanlarla birlikte insanlar karşılaşabilir.

 

Bir Türk masalında üvey anneyle karşılaştığımızda vicdansızlık, zalimlik; köse bir karakterle karşılaştığımızda hainlik; üvey kızkardeş (ler) masala dâhil olduğunda kıskançlık; genellikle yaşlı adamlarla rastlaştığımızda iyilikler; ailenin en küçük kardeşi masalda önem arz ediyorsa çoğunlukla yine iyilikler ve zekâyla karşılaşacağımız anlamına gelir.

 

Anadolu masallarında sıklıkla karşımıza çıkan vahşi hayvanların Şamanizm kökenli olduğundan söz edebiliriz. Kuş şekline, kuşa dönüşmek isteyen masal kahramanları ve geyiklerle birlikte yürüme temasının tekrarlanması bu iddiayı güçlendirmektedir. Ayrıca kırk rakamı da (bir, üç, yedi ve dokuz rakamlarıyla birlikte) Türk masallarında önemli bir unsurdur. Kırk gün kırk gece düğünler, kırk gün süren yolculuklar, kırk kazan yemek, kırk yiğitler... vb. kırk rakamına birçok masalımızda rastlarız. Yine elma, kılıç ve yüzüğün de masallarımızda önemli unsurlar olduklarını söyleyebiliriz. Avrupa menşeli masallarda Zenci kahramanların muadili Türk masallarında Arap’tır. Pek çok masal evlilikle nihayete erer. Masallarda hiçbir nitelik ortalama düzeyde değildir, “çok zeki, çok çalışkan, çok kurnaz” karakterlere rastlarız hep. Kara ormanlarda bütün düğümler birbirine karışmışken, gök yer, deniz kara ayrışamazken, mesafeler raylarından çıkmış, insanların yüzleri ayırt edilemezken masallar hepimizi hafifletir. Gölgelerle saatlerce kovalamaca oynarken, hiçbir yerde rahatça nefes alamazken, günü tüketmenin kendisi bir kara dansa dönüşmüşken masalların hafifliği, ferahlığı iyi gelir. Güneşe dair tüm renk tonları ortadan kaybolduğunda, ağaçsız, gölsüz, susuz kaldığımızda böyle hafiflemeler çok iyi gelir.

 

MASALLARIN ATASI, DEDEM KORKUT

 

Düşmanların, baba-oğulların (Dirse Han oğlu Boğaç Han; Kam Büre Beg Oğlu Bamsı Beyrek; Kazıcık Koca Oğlu Yiğenek vd.), muhtelif erkekliklerin, avların merkezi oluşturduğu, kara kanların aktığı Dede Korkut Masallarında bir diğer düzlemde de cesaret, dürüstlük, merhamet, mertlik belirginleşir. On iki hikâye ve bir mukaddimeden (önsöz) oluşan Dede Korkut Masalları, yarı manzum yarı mensur biçimiyle, ak otağlar, kara otağlar kurulurken; “göl gibi kımızlar”, “tepe gibi yığılan etler”, “bir ağzı dualının hayır duası” masalları çağlar. “At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur”muş. “Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür”müş. “Akan duru sulardan haberler geçe”dursun; “çapraz yatan ala dağ”lar, geyikler kaçışırken, “kara bağırlar sarsılır”ken, kelimeler, harfler, deyişler uçuşuyor Dede Korkut Masalları’nda. Kültürümüzdeki Anadolu kökleriyle Orta Asya mirasımızı çok hoş bileştirip aktaran bu masalların zengin kelime dağarcığı ve söyleyiş güzellikleriyle Türkçenin mükemmelliğine bir kez daha hayran olmamak elde değil. Sade ama sert; görkemli ama nasihatli bu söyleyişte insan-doğa karşılaşmalarıyla doğa-kültür karşılaşmaları da fark ediliyor. Göçebe hayat, hayvancılık, avcılık, kuşlar, ağaç ve suya dair lezzetli detaylar ve söyleyişler, coğrafyaya dair ipuçları, samimi duyguların paylaşımı ve doğayla iç içelik Türk dili ve Türk kültürünün görkemiyle buluşuyor.

 

Türk masallarında sıklıkla çok zor bulunabilen, nadir rastlanan bir nesnenin aranması, kör kuyular (bazen de mağaralar) etrafında şekillenen maceralar, babalar ve oğullar arasında sonu gelmeyen mücadeleler, yasaklı, engellenen oda veya kapılar, renklerin ve rakamların bazı gizil anlamları taşımasına tanık oluruz. Psikanalitik bir bakışla da masalların toplumsal nevrozların kolektif bir dışa vurum biçimi olduğunu iddia edebiliriz. Renk ve rakam konusunu biraz daha detaylandırmak istiyorum. Örneğin Dede Korkut Masallarında siyah renk genellikle yası, ölümü, karanlıkları; beyaz renk genellikle arılığı, safiyeti, hayatı ve hatta öldükten sonra yeniden doğmayı; sarı renk genellikle altından yapılmış yüzük, küpe ve benzeri nesneleri nitelemek için kullanılır. Yine Dede Korkut Masallarında üç sayısı (Boğaç Han’ın yarası üç kez sıvazlanır; Beyrek, Banu Çiçek’i üç kere öpecektir vb), yedi sayısı (Basat, Tepegözle savaşırken yedi çıkış kapısı açılacaktır vb); dokuz sayısı (Hanların aldığı hediyeler, dokuz sayısı ve katlarınca parçadan müteşekkildir vb).

 

MASALLARLA DÜNYA TURU

 

Masalların izinden dünyayı dolaşmak bir tür sosyoloji hatta sosyolojik düşünceler tarihi haritası çıkarmak gibi. Toplumlarının pek çok önemli unsurunu aynı doğrultuda taşıyan, aktaran masallar üzerinden kısa bir dünya turu yapmamızda fayda var:

 

Kökenleri Mısır, Fars, Hint ve Mezopotamya kültürlerine uzanan Arap Masallarında, eşi benzeri görülmemiş servetler ve güzelliklerle dolu gizemli krallıklarda yaşananlara tanık oluruz. Genellikle bir şişe veya gaz lambası içine hapsedilmiş ve tüm dilekleri gerçekleştirebilen cinler, gulyabaniler, konuşan hayvanlar, yakışıklı prensler ve çekicilikleriyle büyüleyen prensesler Arap masallarını kuşatır. Avrupalı muadillerinin aksine ahlak dersleri ve dini geleneklerden ziyade Arap masalları genellikle okurunun eğlenmesini ve keyif almasını amaçlar.

 

Büyüklerimize saygı, bilgeliğin gücü ve önemi, ölçülü (ılımlı) olma, verdiğimiz sözlerin değeri, hak ve haksızlık, kültürün kıymeti benzeri temaların yoğunluk gösterdiği Çin masallarındaysa insanlar gibi konuşan, mantık yürüten ve zorlu görevlerin üstesinden gelebilen hayvanlara sıklıkla rastlanır.

 

En çok Andersen masallarıya bilinen Danimarka masallarında denizciler ve deniz tüccarlarının etkisi, ihtişamlı deniz geçmişinin tortuları izlenir. Bu masallarda sık sık İskandinav tanrıları veya tanrıçalarıyla pagan ayinleri ve ritüellerine rastlanır.

 

Doğurganlık, kargaşa ve ölümün ana temalar olarak belirdiği Mısır masallarında ölüp yeniden doğan Tanrı ve Tanrıçalar ile Evren'in düzenini koruyan firavunlar dikkat çeker.

 

Muzip cüceler, insan yiyen devler, böcürtler evlere musallat olup gizlice ev işleri yapan elflerle karşılaştığımız, batıl inanç bakımından da zengin olan İngiliz masallarında bol miktarda kraliyet üyesi ve büyücüye de rastlanır.

 

Sihirli, karanlık ve mistik unsurlarla kaplı Fransız masallarında kurtarılmayı bekleyen, kulelere, şatolara kapatılmış kadınlar, öldükten sonra bir hayvana dönüşen kahramanlar, tutum ve davranışları kibir, kurnazlık ve zekâyla donatılmış hayvanlar dikkat çeker.

 

Kahramanlara dönüşen köylüler, çok çocuklu oduncular, evlenerek sosyal statüsünü yükselten kadın karakterlerin dikkat çektiği Alman masallarında mekân olarak ormanlar dikkat çeker. İyilik ve nezaketin ödüllendirilirken, zulüm ve bencilliğin cezalandırıldığı bu masallarda, karakterlerimiz bol bol dolaşırlar, gezinirler. Aile ya da başka güçler tarafından evden kovulan veya kısmetini arayan bu karakterlerin karşılarına seyahatleri esnasında yardım edecek birileri çıkar, karakterimizin ahlakı muhakkak test edilir, mutlu sona ulaşılmadan önce ise atlatılması gereken muhtelif zorluklar bulunur.

 

DEVLER, PERİLER, CADILAR...

 

Çok konuşan kaplumbağalardan kahkaha atan balıklara, zeki üçkâğıtçılardan kötü adamlar ve cesur kahramanlara Hint masalları, yoğunlukla Hinduizm’in etkilerini taşırken, dini şahsiyetler ve ahlaki derslerle bu masallar kuvvetlenir.

 

Dini inançları olan Şinto ve Budizm'den büyük ölçüde etkilenen Japon masallarında çeşit çeşit yaratıklar, ruhlar ve canavarlar, nezaket (iyilik) ve açgözlülüğe dair dersler verirler.

 

Katolik Kilisesi'nin etkilerinin hissedildiği Portekiz masallarındaysa, hayranlık uyandıran devler, inançlarını koruyan esir alınmış kızlar, Meryem Ana’dan yardım dileyen karakterler dikkat çeker.

 

Gerçek dünyayla hayal dünyasının epey birbirine karıştığı İskoç masallarında yardımsever elfler, hayaletler, büyücüler, mermanlar, at şeklinde deniz perilerine rastlarız.

 

Uluslararası arenada en çok Ezop masallarıyla ön plana çıkan Yunan masallarında, epik bir kahramanlık ve büyülerin özellikle dikkat çektiğini belirtebiliriz.

 

Camdan (kimi araştırmacılara göre tüyden) ayakkabısı, üvey annesi ve iki üvey kızkardeşiyle cebelleşen Külkedisi'nden kırmızı kapüşonlu montoylu hastalanan büyükannesine yemek götüreyim derken büyükannesinin evinde hain ve zalim kurtla karşılaşan, kalbi temiz küçük kızlar; üvey annesinin sevmediği, yedi cüceyle birlikte aynı evde yaşayan Pamuk Prense'ten Bremen Mızıkacıları'na dek tüm hayatımız boyunca çocukluğumuza yaptığımız en güzel yolculuklar yine masallar sayesinde gerçekleşebiliyor. 

 

SONU GELMEZ İNTİKAMLAR

 

Ruhların, şamanların ve şekil değiştirenlerin; hayvanların ve kahramanların masallarının yoğun olarak karşımıza çıktığı Kuzey'in gotik masalları yakından bakılmayı hak ediyor. Perili evler veya gizli geçitleri, saklı kapıları ve diğer gizemli mimari unsurlarıyla kaleler gibi kasvetli mekânlarda geçen; hayaletlerin, vampirlerin, zombilerin, devlerin cirit attığı doğaüstü varlık veya canavarlarla dolu, lanetler veya kehanetlerin her yeri kapladığı, genç kızların, küçük hanımların tehlikede olduğu, kurtarılmayı beklediği gotik masal dünyalarında kâbuslar, kötü adamlar, bazen de anti kahramanlar, bol miktarda da aşk hikayesi bir arada yürür. Viking masallarında da Tanrılar, cüceler, valkyrieler, ejderhalar, cadı kraliçele, kötü şöhretli tiranlar, zehirli yılanlar, dram yüklü intiharlar, hileler ve yüz üstü bırakılmış kalpler, efsunlu ateşler, insan gibi konuşabilen kuşlar ve pek çok hazine saklı. Tanrılar ve devler arasında asla sonu gelmeyen çatışmalar, büyülü çekiçler, imkânsız aşk üçgenleri, kan davaları, bitmeyen intikamlar, altın kanatlar, vahşi savaşçılar bu masallarda dikkat çeker. İnskandinav masalllarında uzun, güneşsiz kışların ağırlığı, bitimsizliği duyumsanır. Kökleri Ortaçağ'a uzanan bu masallarda, muzip cüceler, zaman zaman Tanrılar ve devler arasında gerçekleşen istenmeyen evlilikler, krallr ve ataları, güzellik uykuları, sihirli yüzükler, acımasız kaderin karşısında mertlik, yiğitlik hikâyeleri anlatılır. Dünyanın Yaratılışı, Evren ve Kötülüğe Karşı İyilik teması üzerine aynen mitolojide olduğu gibi sık sık değinilir. Cennet, yeryüzü ve yeraltının üç dünyasını birbirine ilintileyen büyük dişbudak ağacı, bu atmosferin önemli unsurlarından biridir. 

 

TÜM AYNALAR ANİDEN KIRILIRSA...

 

İnsan sayısız dikenli iç-elbiseleriyle dolaşmaya çalışırken, hiçbir iyi manzara, eski-tanıdık-orta vaziyetler durumu kurtarmazken, köprüsüz duvar kenarlarında ışıklardan kaçarak sonsuz bir saklambaca sürüklenirken masallar iyi gelir. Her şey bembeyazken yanlış elmayı yemiş gibi, sonsuz, boğuntulu bir uykudayken etrafınızdaki tüm aynalar aniden kırılmış gibi, sırtta zehirler, omuzda ağırlıklarla içi boş bir dağı tırmanmış gibi hissederken masallar bir anda tüm renkleri önünüze serer.

 

 


 

 

KAYNAKÇA

 

Az Gittik Uz Gittik / Pertev Naili Boratav / İmge Yayınları / ilk yay.1969

Zaman Zaman İçinde / Pertev Naili Boratav / İmge Yayınları / ilk yayımlanma 1958

100 Soruda Türk Halk Edebiyatı / Pertev Naili Boratav / Gerçek Yay. / 1969

Tekerleme: Türk Halk Masalının Tipolojik ve Stilistik İncelemesine Katkı (çev.İsmail Yerguz, eklerle yayına hazırlayan: M. Sabri Koz) / Pertev Naili Boratav / Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı / 2000

Nasreddin Hoca / Pertev Naili Boratav / Edebiyatçılar Derneği / 1996 Folklor ve Edebiyat / Pertev Naili Boratav / Adam Yayıncılık / 1983

Türk Halkbilimi 2: 100 Soruda Türk Folkloru: İnanışlar, Töre ve Törenler, Oyunlar / Pertev Naili Boratav / Gerçek Yayınevi / 1973

Kuzey-Doğu Anadolu (Kars) Türk ve Kuzey Britanya Halk Edebiyatlarında Masallar / Ahmet Ali Arslan / AKM Yayını / 1998

Horasandan Masallar ve Halk Hikâyeleri / Haz. ve çev. Sultan Tulu / Ürün Yayınları / 2005

Ziya Gökalp Külliyatı: Şiirler ve Halk Masalları / Haz. Fevziye Abdullah Tansel / Türk Tarih Kurumu / 1989

Yukarı Çukurova Masallarında Motif ve Tip Araştırması: Metinler ve Sözlük / Esma Şimşek / Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü / 2001

Masal Araştırmaları / Saim Sakaoğlu / Akçağ / 2012

Anadolu-Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu / Saim Sakaoğlu / Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları / 1980

Dede Korkut Hikâyeleri / Günümüz Türkçesine Uyarlayan: H. Salih Zengin / Turkuvaz Kitap / 2019 Contes et légendes: La Mythologie grecque / Frédérick Mansot / Nathan / 2010

Contes et légendes: L’Egypte ancienne / François Roca / Nathan/2010

Nordische Sagen und Märchen: Von Trollen, Elfen und Eisriesen / Sybil Schönfeldt/Tulipan Verlag / 2014

Contes et légendes d’Irlande / Plenard Marilyn/ Flies France / 2017

Initiation et contes de fées: Une évocation des cheminements initiatiques dans les contes populaires d’Europe / Bernard Roger / Dervy / 2013

Le Conte à visée morale et philosophique: De Fénelon à Voltaire / Magali Fourgnaud / Editions Classiques Garnier / 2016

Contes d’Orient / Jihad Darwiche / Saltimbanque Editions / 2018

Contes et légendes des pays d’Orient / Charles Dumas / POCKET JEUNESSE / 1995 Contes du vampire / Louis Renou / Gallimard / 1985

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.