Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Mortal Engines




Toplam oy: 137
Bilim kurgu izleyicilerinin büyük bölümü Peter Jackson’ın Ölümcül Makineler’inin steampunk sosuna bulanmış, daha zayıf karakterlerle anlatılan bir Star Wars olduğu konusunda görüş birliği içinde.

Hemen hepi­mi­z­in Yüzükleri­n Efendi­si­’nden tanıdığımız Peter Jackson’un -özelli­kle Hobb­it seri­si­ i­le kısmen eleşti­ri­lse de- fantasti­k severler arasında fazlaca kred­isi­ var. Zi­ra ­ister yönetmen koltuğuna otursun, i­sterse senar­istli­k ya da yapımcılık üstlenmi­ş olsun i­mzasını gördüğümüz çalışmalara daha bi­r di­kkat kes­ili­yoruz. Geçti­ğ­imi­z günlerde Ölümcül Maki­neler i­smi­yle v­izyona g­iren Mortal Engi­nes de bi­r ­isti­sna deği­l. Peter Jackson, Ölümcül Maki­neler’i­n yapımcılığının yanı sıra senaryo eki­bi­nde de yer alıyor. Dahası bu defa yönetmen olarak gördüğümüz Chri­st­an R­ivers deyi­m yeri­ndeyse Jackson’un eli­nde yeti­şmi­ş ve hemen her fi­lmi­nde b­irli­kte çalıştığı b­ir görsel efekt uzmanı. F­ilmi­n görsel yanının bi­r adım öne çıkıyor oluşunda da süphesi­z R­ivers’­n profesyonel geçmi­ş­ini­n etk­si­ büyük. Henüz açılış sahnes­inde s­inema tari­h­inde eşine rastlanmaz şeki­lde dev bi­r şehri­n avlanmasını büyülenerek i­zli­yoruz.

 

Ancak ne yazık ki­ fi­lm­in ger­i kalanı i­çi­n bu kadar i­y­imser konuşmak pek mümkün deği­l.

 

 

Yeryüzünü neredeyse yaşanmaz hale getiren 60 Dakika Savaşları’ndan 1000 yıl sonrasını anlatan Ölümcül Makineler esasen Philip Reeve’nin dilimize Yürüyen Kentler olarak çevrilen post-apokaliptik roman serisinden uyarlanmış. Uyarlamanın ilk hatası belkide 4 kitaplık serinin 2 saatlik bir filme sığdırılmaya çalışılmış olması. Filmin derinlik kazanamamakla eleştirilen karakterleri bir yana Reeve’nin kurguladığı evrenin kendi tanrıları, mitleri, kozmogonisini üreten 1000 yıllık mazisi film boyunca sürüp giden koşuşturmacaya yenik düşüyor. Oysa hikâye, biraz daha soğukkanlılıkla anlatılsa muhatabını şaşırtıcı ufuklara taşıyabilecek pırıltılara sahip.

 

Kadim dünyanın harikası Babil Kulesi’ni kendine yaraşır görkemde tank paletlerinin üzerine yerleştirip Batı namına bildiğimiz ne varsa içine doldurduktan sonra küçük kentleri avlayan, sömüren ve öğüten Londra’ya dönüştürmek nereden bakarsak bakalım ilgi çekici bir fikir. Yeniden şekillenen yeryüzünün geniş düzlüklerinde Batı’nın yırtıcı şehirleri doymak bilmez bir iştahla ve “Kentsel Darwinizm” dedikleri bu yeni doğal dengeyi bozarcasına avlanırken Doğu’nun toplumları aşılamaz bir duvarın ardında yerleşik bir hayat seçiyor. Sırf kentlerini yürütmemeyi tercih ettikleri için yürüyen kentlerce barbarlıkla itham edilen doğuluların, Çin ile özdeşleştirip göçebe toplumlardan korunmak adına bir seddin arkasına yerleştirilmeleri karşısında bir an durup hafifçe tebessüm etmemek elde değil. Ancak daha derinlerde bu kültürel çatışmaya avcı toplayıcılık ve yerleşşk düzenin çekismesi, sıra dışı ve ters yüz edilmiş bir Habil ile Kabil yansıması -hatta başrole alınan aktörlerden yola çıkarak- Batı’nın Çin’i sömürmesine kapı aralayan Afyon Savasları’na bir gönderme olarak bakmak da mümkün. Aşırı yorum riskini göze alarak hikaye; medeniyet ve barbarlık kavramlarına ilişkin yaygın anlayışımızın aslında gözlemci olarak nerede durduğumuz, hatta nerede durmaya zorlandığımıza göre şekillendiğini anlatıyor diyebiliriz. Peki bir tür günah çıkarmadan bahsedilebilir mi? Bu noktada kurtuluşun nereden, kimin eliyle geldiğine iyi bakmak gerek.

 

 

Tam da burada Ölümcül Makineler evreninin arka planında yatan zenginlik ve görkemli görselliğin yanında, hikayeyi aslen ayakta tutmasını beklediğimiz olay örgüsünün sorunlarından bahsetmeli. Film gösterime girdikten kısa süre sonra çogu bilimkurgu izleyicisi anlatılanın aslında steampunk sosuna bulanmış, daha zayıf karakterlerle anlatılan bir Star Wars olduğu konusunda fikir birliğine vardı. Dürüst olmak gerekirse, haklılar. Kurgu unsurlarını tek tek ele aldığımızda Death Star’ından, Darth Vader’ına tüm taşlar yerli yerine oturuyor. Christian Rivers’in atmosfer kurmadaki başarısı ya da Peter Jackson’un isimi filmin gösteriminde olduğu son birkaç hafta boyunca esen olumsuz rüzgarları değiştirmeye yetecek mi? Bekleyip hep beraber göreceğiz.

 

 


 

 

KISA KISA

 

Fantazya ve Bİlİmkurgu Sanatları Derne ği (FABİSAD) tarafından 2013 yılından bu yana Giovanni Scognamillo anısına verilen Gio Ödülleri bu yıl da sahiplerini buldu. En İyi Öykü Kitabı kategorisinde Av isimli kitabı ile Yurdagül Şahin ödüle layık görülürken En İyi Yayımlanmamış Öykü Ödülü Ağlayan Kaya öyküsü ile Sevil Çıtır’ın, En İyi İllüstrasyon Ödülü ise Çagdaş Demiralp’in oldu. İhsan Oktay Anar’ın bir onur ödülü niteliğinde olan Mavi Anka Heykeli’ne layık görüldüğü gecede Yabani Dergi ise bilimkurgu ve fantazya türlerine katkılarından ötürü Başarı Ödülü aldı.

 

Disney’in Karayip Korsanları’nı yeniden anlatacağını duyurması, mevcut seride Jack Sparrow’a hayat veren Johnny Depp’in yeni filmlerde yer alıp almayacağına dair tartışmalara neden olmuştu. Geçtigimiz günlerde The Hollywood Reporter’e konuşan Disney film yapımları sorumlusu Sean Bailey, seriye yeni bir enerji ve canlılık getirmeyi hedeflediklerini belirterek Depp’in yeni filmlerde yer almayacagını söyledi. Filmlerin muazzam gişe başarısında en büyük payın Johnny Depp’in muhteşem Sparrow canlandırmasında olduğu tartışma götürmezken, Disney’in kararı çokça tartışılacagı kesin.

 

Cumhuriyet dönemi korku edebiyatımızın ender erken dönem örneklerini veren Kenan Hulusi Koray, son zamanlarda kendinden sıkça söz edilse de uzun süre sadece türün sıkı takipçilerinin sohbetlerine konu olmuştu. Koray’ın kısa süren ömrünce kitapları arasına serpiştirdiği korku öyküleri Laputa Kitap tarafından Güzel ve Esrarengiz ismiyle derli toplu bir seçki olarak raflardaki yerini aldı.

 

Netflix, Marvel kahramanlarını teker teker harcamaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda dizileri iptal edilen Iron Fist ve Luke Cage’ye Daredevil da katıldı. Netflix tarafından “diziyi zirvede bitirmek istedik” gibi bir açıklama gelse de Marvel’ın yayın haklarını elinde tutan Disney’in kendi platformu Disney Plus’ı kısa süre içinde hayata geçirecek olmasının kararı etkilediği söyleniyor. Haber dizinin takipçilerini üzmüş olsa da beklenti, kahramanların maceralarına Disney çatısı altında devam edeceği yönünde.

 

 


 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.