Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Onların payı




Toplam oy: 1088
Nina Simone, popüler müziğin yüz yılı aşkın geçmişinde çok sıradışı bir figür. Bir büyük ses. Yeteneği, yaşantısı ve duruşuyla bir büyük sanatçı.

Son dönemde müzisyen biyografileri sayısında bir artış var ya da bana öyle geliyor. Türkçeye çevrilenler arasında ise en tazesi, Christopher Andersen’ın Vahşi Yaşamın Ortasında Bir Çılgın Dâhi: Mick Jagger’ı. Alan Light’ın Nina Simone biyografisi What Happened, Miss Simone? ise henüz Türkçede yok ama umarız en kısa zamanda olur. Nicholas Jr.’ın David Bowie biyografisi nisan ayını, Philip Norman’ın Paul McCartney biyografisi ise mayısı bekliyor. Türkiye’de pek kimseyi ilgilendirmeyecektir ama Graeme Thomson’un Cowboy Song: The Authorised Biography of Philip Lynott’ı Thin Lizzy sevenler için heyecan verici görünüyor. Bruce Springsteen’in yedi yıl üzerinde çalıştığı otobiyografisi ise, gelen haberlere göre 27 Eylül’de piyasaya çıkacak.

 

Rock müzik üzerine yazılarıyla tanınan Alan Light’ın Nina Simone biyografisi, 2015’te dolaşıma giren Nina Simone belgeselinden ilham almış. Bu belgesel ile aynı kaynakları kullanan kitapta Simone’a sahnede eşlik edenlerle, arkadaşlarıyla ve kız kardeşiyle yapılmış söyleşilere de yer verilmiş.

 

 

Nina Simone’un el attığı müziği kendisinin kılmak gibi bir özelliği vardı. Örnek isteyen “I Loves You, Porgy”yi önce Simone’dan, sonra da başkalarından dinleyebilir.

 

 

 

Nina Simone, popüler müziğin yüz yılı aşkın geçmişinde çok sıradışı bir figür. Bir büyük ses. Yeteneği, yaşantısı ve duruşuyla bir büyük sanatçı. Sivil haklar savunucusu ve besteci. “Don’t Let Me Be Misunderstood” şarkısında söylediği gibi, “hayatın sıkıntılarından kendi payına düşeni de fazlasıyla almış” bir kadın. Seslendirdiği her besteyi duygu dinamitlerine dönüştüren bir yorumcu. 

 

Nina Simone’un el attığı müziği kendisinin kılmak gibi bir özelliği vardı. Örnek isteyen “I Loves You, Porgy”yi önce Simone’dan, sonra da başkalarından dinleyebilir. Şarkıcı, gerek hayatına giren “korkunç” erkekler, gerekse de kayıtlarının üzerinde yeterince hak sahibi olamamasından ötürü insanlara güvenemeyen biriydi. Ama yaşadıklarına bakıldığında, bunda haksız olduğunu söylemek mümkün değil. Alan Light ise, biyografisinde Simone’u “sakin bir dille” anlatmayı seçmiş görünüyor.

 

“Popüler Müzik ve Edebiyat” derslerimde Billie Holiday ile ünlenen “Strange Fruit” isimli besteyi Nina Simone’dan dinletirdim öğrencilerime. Tabii aynı anda sözlerini de okurduk. İkisi bir arada olunca, yüksek dozda suskunluk çıkardı ortaya. İçler düğümlenirdi. Öğrenciler değişse bile, şarkının bıraktığı etki değişmezdi. “Strange Fruit” şarkısındaki tuhaf meyveler, linç edilerek ağaçlara asılan zencilerdi: “İşte bir meyve: Didiklesin kargalar/ Yağmur buruştursun, rüzgar kurutsun/ Çürütsün güneş, düşsün ağaçtan/ İşte bir garip, acı mahsul.”

 

Simone’un ırkçılığa karşı öfkesinin tohumları, çocukken hak ettiği bir piyano bursunun kendisine “siyah ve yoksul olduğu için” verilmemesiyle atıldı. Sonrasında, “Four Woman” şarkısında siyah kadınların çektiği işkenceyi anlattı Simone. “Young, Gifted and Black” ise o dönemlerde “Siyah Amerika’nın milli marşı”ydı adeta. Medgar Evers adlı bir direnişçinin ve Alabama’daki bir siyahi kilisesinin bombalanması sırasında dört siyahi çocuğun öldürülmesini konu edinen öfke dolu “Mississippi Goddam” şarkısıysa onun başyapıtlarından bir diğeriydi: “Ama bütün memleket yalanlarla dolu/ Öleceksiniz hepiniz sinekler gibi/ Güvenmiyorum size artık/ Hâlâ diyorsunuz ki ‘ağırdan al’/ Ama sorun da bu işte - ağırdan al.”

 

Otobiyografisinde ise “Langston’ın (Hughes), James Baldwin’in yaptığı konuşmalar, pek farkında olmadan siyasi bir bilinç vermişti bana. Ama siyah harekete ve politikaya yönelmem çok özel bir dostun sayesinde oldu. Lorraine Hansberry, Broadway’de hit olan bir oyun yazan ilk siyahtı; kendi kabuğumdan çıkıp büyük resmi görmemi sağlayan oydu. 1960’ların başında tanıştık ve sıkı dost olduk. Baş başa kaldığımızda erkeklerden, giysilerden filan değil, Marx’tan, Lenin’den ve devrimden konuşurduk - yani hakiki kadın meselelerinden,” diyen Nina Simone 2003’te, 70 yaşındayken kansere yenik düştü. Ölümünden iki gün önce, ona çocukken burs vermemiş olan enstitü, onur doktorası verdiğini ilan etmişti. Mutsuz ve acılarla dolu bir hayatın şarkıcıya yaptığı son “numara” buydu.

 

Kusursuz değil ama ölümsüz 

 

Öte yandan, Michael Jackson, Hillary Clinton ve Madonna biyografilerinin de yazarı olan Christopher Andersen’ın Mick Jagger biyografisi de çok satanlar listelerinde hiç kuşkusuz diğerlerinin yanına eklenecek. “Jagger’ın gizemi,” diyor Andersen, “Yarım yüzyıl sonra bile bizi büyülemeye, coşturmaya ve kendisine bağlamaya devam eden eşsiz, galvanik bir doğa olayıdır.”

 

19 Eylül 1998’de, bugün artık varolmayan Ali Sami Yen Stadı’nda Rolling Stones’u seyretmiş olanlar bile gözlerine inanamamışlardı; ama bugün “Mick Jagger Olayı” hâlâ devam ediyor. Rolling Stones’la birlikte sahne almaya ne zamana kadar devam edileceği sorulduğunda, “Bunu söylemek kulağa çılgınlık gibi gelse de, sanırım elli yaşındayken de bunu yaptığımı hayal edebiliyorum,” demişti fi tarihinde. Jagger bugün 72 yaşında.

 

Kusursuz değil ama ölümsüz. Hasılı: “Çelik jantlar, vudu ve dört bin kadın.”

 

 


 

* Görsel: Erhan Cihangiroğlu

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.